16 Temmuz 2022 05:05

Osman Kavala ve Kafkas Tebeşir Dairesi

Fotoğraf: osmankavala.org

Paylaş

AKP iktidarının Osman Kavala konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ‘çekişme’sinin bugünkü aşamasında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal ettiği kararı alındı. ‘Osman Kavala’nın serbest bırakılması için gerekli önlemlerin alınması çağırısı’ 2019’dan bu yana yapılıyor. Avrupa Konseyinin kurucu üyeleri arasındaki Türkiye, AİHM kararlarına uymayı zorunlu kılan 46. maddeyi tanımamış oldu.

Türkiye Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkını Özal döneminde, 1987 yılında kabul etti. Dışişleri Bakanlığı Sitesi’ndeki bilgi notunda şöyle yazıyor: ‘2020 yılı AİHS’nin imzaya açılmasının 70. yıl dönümü olması bakımından ayrı önem taşımaktadır. Ülkemiz Sözleşmeyi ilk imzalayanlar arasındadır.’ Nottaki övünme tınısı dikkat çekici. Ancak son zamanlarda Türkiye sözleşmeyi ihmalde de birinci sırada. Dünyada insan hakları normlarına uymayan ülkeler arasında Putin diktotaryası ile yarışıyor.

Halbuki aynı Bakanlık notunda şöyle bir ifade de var: ‘Avrupa Konseyi hayatın her alanını kapsayan konularda siyasi iş birliğinin yanı sıra norm oluşturma, bunları kodifiye etme ve denetleme olmak üzere… kapsamlı bir yapılanmaya sahiptir. 200’ü aşkın sözleşme ve sözleşmeler sistemini içerir. AİHM başta olmak üzere birçok denetim mekanizması bulunmaktadır.’

Demek ki birkaç ay önce ‘Bizim kanunlarımızı tanımayanları biz de tanımıyoruz’ diyen Erdoğan ve hatta sitesinde Konseyin ilk üyesi olmakla övünen Dışişleri Bakanlığı üye olarak kalmakta sakınca görmedikleri kurumun kararlarını tanımakta istekli değiller. Bu çelişkinin Konsey kurumları tarafından çözüleceğine dair yorumlar az değil. Şimdiye kadar görülmemiş olmasına karşın Türkiye’nin Avrupa Konseyinden çıkarılabileceği söyleniyor. Bu, şu zamanlarda muhtemelen Erdoğan’ın canına minnet.

Türkiye yönetiminin Osman Kavala nezdinde Konsey normlarına direnmesi sadece Türkiye’yle alakalı olmayan bir süreç meselesi. Zira Avrupa Kopenhag Kriterlerinin yürürlüğe girdiği zamanının (1993) Avrupası olmaktan giderek uzaklaşıyor. O zamanki normlar büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldı. Avrupa’da ‘Hayatın her alanını kapsayan konularda siyasi iş birliğinin yanı sıra norm oluştur’an konsensus hali de eski normların bekçiliğini yapan kurumların yapısı da bir hayli bozuldu. Eski üyeler ile Doğu Avrupa ülkeleri arasında uygulanan çifte standart, İngiltere’nin Brexit ayrılığı, 2008’de Yunanistan’a teknokrat bir hükümetin atanması, faşizmle dans eden diktatörlüklerin çoğalması, Avrupa Parlamentosunun bileşiminde aşırı sağın inisiyatifindeki artış vb. gelişmeler eski değerlerin istikrarını garantileyen oydaşma zemininin altını oydu. Bu değerlerin borçlu olduğu halk mücadelelerinin kazanımları ülkelerin birbirlerine pazarlık veya burun sürttürme kozu haline geldi.

Akdeniz’e göçmen bedenlerini gömen Frontex, sınırları biber gazına boğan polis, neoliberal kapitalizmin açlık ordularını güvenlik duvarlarıyla durdurmaya çalışan AB devletlerinin derdi insan hakları değil artık. Avrupa demokrasisine eskiden de kefil olmak söz konusu değildi ama AİHM ve AİHS bağlamı, birçok davada siyasi iktidarlar tarafından rehin alınma durumuna çare olabiliyordu. Hele ulusal hukuk bu bağlamın çok uzağında kalmışsa.

Fiili durumun değişmesi ile yaptırım gücü azalan sözleşmelere uymayan ülke sayısında da artış var. Sürekli buna dikkat çeken Türkiye ise ihmal listesindeki vakalarını çoğaltmaktan imtina etmiyor. Daha önce İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi AİHS’yi de gözden çıkarabilir. Çünkü AKP iktidarının korumak istediği en önemli pozisyon pazarlık yapabilir olmak. Bu nedenle sözleşmeler, katı kurallar, yaptırımlarla muhatap olmak istemiyor. Konsey Osman Kavala serbest bırakılmazsa yeni yaptırımlar uygulayacakmış… hiç sorun değil!

Sonuç olarak insan haklarına ilişkin uluslararası normların iktidara bir getirisi olmuyorsa, bunlar yok hükmünde. Aynı suçtan iki kere yargılanan, bırakılıp tekrar içeri alınan, nihayet müebbete çarptırılan Osman Kavala’ya yapılan eziyet, benzer durumdaki her hukuk mağduruna halk mücadelelerinin Batı’daki birikim ve kazanımlarından medet ummanın kapısını da kapatıyor. Sonuçta insanlığın ortak birikimi olan hukuki değerlere ulaşamazlık, içerideki çaresizliğin ve baskının koşullarından biri. Türkiye’nin eline bu kozu veren, bu değerleri aşındırmış olan Avrupa’nın ta kendisi ama.

Kimse ‘çekişme’lere ve pazarlıklara karşı rehin muamelesi görmemelidir. Ama bunu demekle olmuyor tabii. İnsan haklarının kapsadığı değer ve normlar her zaman sınıf mücadelelerinin ürünü oldu, yaptırımı da bu mücadelelerin sürmesine bağlıydı. Evrensel değerleri güvenceye alan hukuk içeride oluşturulamazsa bunlar yeniden paylaşım kavgalarında şantaj malzemesi, irtifa kaybetmiş liberal demokrasinin kenar süsü olmaya devam eder. Öyleyse merkezine Kavala’nın yerleştirildiği, dünyanın eski haliyle henüz bir şeye benzemeyen yeni durumu arasındaki çekişmenin metaforu olarak görebileceğimiz bir Kafkas Tebeşir Dairesi’nin silinmesi için insan haklarını şantaj ve pazarlık konusu olmaktan çıkarmak gerekir. Bu dairenin ortasında çekiştirilen, dünya emekçilerinin kazanımlarıdır çünkü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...