13 Temmuz 2022 04:40

Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım…

'Basın ve ifade özgürlüğü istiyoruz' dövizi

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Paylaş

Hepimiz şahidiz:

Geçen ay

‘Bölgede’ çalışan 16 Kürt meslektaşımızın mekânları basıldı, tarumar edildi…

Gözaltı… Tutuklama sarmalına sokuldular…

Ne oldu?

Hatırlayamadım ama muhtemeldir ki…

Standart bir çağrı da halka yapılmıştır:

Onlara sahip çıkmak haber alma hakkına sahip çıkmaktır aynı zamanda!... (Güzel… ama yeter mi?)

Netice?

Vecdi Erbay’dan okuduk:

16 gazeteci bayramı cezaevinde karşıladı (gazeteduvar.com.tr, 11 Temmuz 2022)

***

‘Diyarbakır’ istisna mı hayır!

Ne zaman gazetecilere/halkın haber alma hakkına saldırı olsa mutat beklenti ifade edilir:

Halk, gazetecilere/haber alma hakkına sahip çıksın!

***

‘Dezenformasyon Yasası’ tehir edildi…

Şimdilik askıya alındı:

TBMM’deki görüşmesi gelecek döneme bırakıldı…

Dezenformasyon yapılarak “dezenformasyon yasası” olarak sunuldu, konuşturuldu...

Ama hazırlayanlar dahil herkes biliyor; aslı da astarı da sansür yasası…

Aşikâr:

Ertelenen görüşmenin parlamentodaki akıbetini, konjonktürdeki atmosfer belirleyecek…

Atmosferi?

Muhalefetin dozu/çapı; kısaca, güçler dengesi tayin edecek…

Başyazarımızın 23 Haziran 2022 günlü yazısının başlığı da -sanırım- buna işaret ediyordu:

HALKIN HABER ALMA HAKKINA SALDIRI ANCAK HALKIN MÜCADELESİYLE ÖNLENEBİLİR

İhsan Çaralan özetle, yazısının ara başlığındaki nitelemesiyle:

Dezenformasyonu değil enformasyonu önleme yasası!’nın nasıl püskürtülebileceğine dair isabetli teşhisini zaten bildiriyor:

“… ancak halkın mücadelesiyle” (eyvallah)…

Benim burada, tepeye, at nalına kazıdığım başlıkla ilan ettiğimiz yazımızın gündemi de bu esasında…

Çaralan’ın bıraktığı yerden devamı sayıyorum …

Öyleyse, O’nun tespitini deşeleyerek başlayayım:

Haber alma hakkına saldırıyı halkın mücadelesi nasıl püskürtecek?

İhsan Çaralan ne düşünü(yo)r, bilmiyorum- atıf yaptığımız yazısının odağı bu değil zira; başlıktan vurgulanarak geçilmiş…

Ben sesli düşünerek kendi tartışmamı yapacağım, müsaadenizle…

Yukarıdaki “… nasıl püskürtecek” soruma cevabım, tahmin ettiğiniz gibi:

Örgütlenerek!...

Demek, salt bu ifade, yağmur ıslaktır, nevinden totoloji sayılabilir…

Öyleyse açayım:

Çaralan’ın andığımız yazısı dahil, pek çok açıklamanın ortak noktası, galiba şu:

Halk medyada yaşananlara müdahil olmalı!

Ama nasıl?

Hangi pozisyonda?

Nasıl ve kim/hangi formda örgütleyecek bu müdahilliği?..

Dahası ve zannımca kritik noktası:

Müdahilliğin derecesi ne olmalı?

Cevapların geleceği yol ağzı, ayrışacağı makas bence şurası:

Halkın medya alanında yaşananlara müdahilliği; halkın mücadelesi, gazetecilere destek ve dayanışma ile sınırlı olan ikincil pozisyonda mı kalacak?

Beklenen/umulan bu mu?

Yoksa:

Halk medya sahasının problemlerine sahanın asli öznesi, faili olarak, doğrudan müdahil mi olacak?

İkinci sorunun, medya meselesinin tüm sonuçlarıyla doğrudan muhatabı olduğu kadar, çözümün de asli mercisi olduğunu ima ettiği aşikâr…

Yani?..

İki soruya verilecek cevaplardaki farklılık, farklı vaziyet alışların kabul ve ifadesi olur…

İzah edeyim:

Medyadan bahsederken, bir düğme fabrikasından söz etmiyoruz…

Kaldı ki, medya sadece “haber” olmaktan da çıktı…

Tüm hayatımıza nüfuz eden yönlendirici asli fail oldu neredeyse… (hem de nicedir böyle)

Bilgi ile kurulan ilişkiden, talim terbiye de ebeveyn rolünü üstlenmeye; bireyden topluma hayatın tamamını kuşatan, sorular ve cevaplara yön veren temel referans noktası olma misyonunu derinleştirmeye devam ediyor…

İstilacı kuvvet çobanı olarak bireysel otonominin (dahi) alanını daralttıkça daraltan, bir güç halk karşısında esasen bir manipülatör olarak konuşlanmış durumda…

Peki pozisyon tayininde kerteriz belirleyecek sual:

Medya misyonunu belirleyen kim?

Medyanın kendisi mi?

Şaka yapmayacaksak, hayır…

Medya mekaniği işleyişinin yarattığı orijinaliteden beslenen görece özerk yanı bir yana bırakılırsa…

O ‘görece özerkliği’inin çap ve encamını da belirleyen, kapitalizmin egemen sınıfları…

Devlet, medya sahibi, reklam veren, vesaire…     

Siz zaten bunları biliyorsunuz…

Evet, vaziyet kuş bakışı bu iken:

Medyada yaşanacak herhangi bir soruna karşı duyarlılık, mesela bir düğme fabrikası işçilerinin insanca yaşam/sağlıklı çalışma ortamı mücadelesine verilecek destekten, onlarla gösterilecek dayanışmadan farklı olması beklenmeli; talep ve hedef bu olmalı…

Medyada çıkan yangın, komşunun evini değil, halk, bizatihi kendi evini tehdit eden bir yangın olduğu bilinciyle hareket etmeli- göstermeli ve bu idraki teşkilatlamalı…

Kim yapacak bunu?

Gazeteciler…

Halkı “izleyici” olmaktan çıkaracak ilk pratik adım gazetecileri bekliyor…

Topa başlama vuruşu yapar mı gazeteciler, bilmiyorum…

Bendeniz temenni eder sadece:

‘BİR DÜŞÜNÜN ABİLER’… ABLALAR…

Yazının başlığı, tartışma gündemi olmayı öneriyor…

Ana hattı bu: Başlıkta; herkes meşrebine göre formüle edecek ve uygun gördüğü çerçevede tartışacaktır elbette- kayda değer bulursa şayet...

Çağrı kime?

Herkese; tüm gazetecilere…

Fakat elbette başta örgütlerimize:

TGC’den DİSK Basın İŞ’e, TGS’den Basın Sen’e, sektörel alt meslek derneklerine…

Mesajı yazdım, şişeye koydum, Hisar’dan boğazın sularına bırakıyorum

Bakalım hangi kıyıya vuracak; salimen birilerinin eline ulaşacak mı emanet gündemi taşıyan o şişe?..

Ulaşsa ne olur?

TAHMİNİ ZOR OLAMAYAN MALÛM TEPKİLER…

Muhtemelen şöyle olur:

** Halk sansüre karşı dayanıştı da…

** … ha her bir şeyimiz tamam, bir bu kaldı… Oldu canım!..

** Gazetecileri örgütledik de sıra ‘halk’ta… Yav he hee!

** (…)

Ve ‘türevleri’ ibaresiyle, uzatmadan, burada keseyim…

Zira kimi arkadaşlar tahrik olabilir…

Misal…

“Biz parti miyiz kardeşim!... Ne bu ya!” terslenmesine volta alabilir…

Keskin burunlar, “Hımm… anorko sendikalizm düpedüz bu yav” kokusu alabilir…

Eyvallah!..

Muhayyilemin alamayacakları dahil, muhtemel itirazlarınız cepte dursun…

Hepsi reel, hayatta kapı gibi nesnel karşılığı olan vakalar… (tamaam!)

DÜŞÜNME EGZERSİZİ

Lakin ben şöyle düşünmekten yanayım:

Muhtemel en kuvvetli (uydurduğum, yukarıdaki) itirazı:

** Gazetecileri örgütledik de halk mı kaldı!..

Mazeretini baz alarak soracağım:

Evet, gazetecileri örgütleyemedik/ya da olması gerektiği nispet ve nitelikte gazeteci örgütlenmesini sağlayamadık…

Ama vaziyet bundan ibaret diye boynumuzu büküp, gazetecileri örgütlemekten vaz mı geçtik!

Yooo.. Bilakis:

“Dükkânı” kapatmıyor, olanla, ne kadarsak onunla yetinmiyor (yanılmıyorum; böyle değil mi?!) ötesine ulaşmak için ne kadarsak o kadarımızla ha bire tırmalayıp duruyoruz(devam…)

Hiç değilse hayli az olan ‘öncülerimiz’ böyle yapıyor/yapmaya çalışıyor… (her halde; böyle değil mi?..)

Geldik mi şimdi dikkat isteyeceğim mühim suale:

Muziplik etmeyin…

GAZETECİLERİ ÖRGÜTLERKEN, ARADAN ÇIKSIN, ELİMİZE Mİ YAPIŞIYOR, HALKI DA ÖRGÜTLEYELİM DEMEYECEĞİM…

Ama mukayeseye müracaatla şunu söyleyeceğim:

Nasıl gazetecileri örgütleyemiyoruz diye bundan vazgeçmiyorsak, ‘halk örgütlenmesi” başlığını neden açmayalım?..

Zorlayıp Aristo mantığı yakıştırmasına filan gitmeyin, küçümsemek için…

Evet kabul; fazla basit… (gibi)

Ama mesele medyanın şu ‘şeyden’ halinde….

Mesleğin mevcut ahval ve şeraiti içinde…

Şu sorunun yeri var mı yok mu meselesi:

BASINDA/MEDYADA YENİ BİR ÖRGÜTLENME TARZINA/MODELİNE İHTİYAÇ VAR MI?..

Boşuna getirmedik lafı buraya; cevap belli değil mi… VAR!

İse icabın bakılmalı:

Gazeteci örgütlenmesini, aynı zamanda medyanın yeniden tanzimi perspektifi içinde ele almak, uygun formlar yaratarak halkı da teşkilatlanmanın organik parçası haline getirerek genişletmek; önerilen bu…

Burjuvazinin adını koymadan, kendi iç işleyişi içinde yaptığını, biz davul zurna çala çala, nümayiş yaparak yapalım…

‘Muğlak’ mı?

Haklısınız, evet biraz; netleştirelim: 

MEDYA ORTAMININ DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ

İşte ‘halkı’ kurucu bir unsur olarak devreye sokan ana başlık bu!..

Diğer kurucu özne gazetecilerle halkı fiilen aynı çatı altında omuz hizasında yan yana getirecek mücadelenin ana hedefi:

Medyanın, medya ortamının demokratikleştirilmesi...

Ne demek?..

Bu medya, hele ki tek adam tasallutu altında, demokratikleşmez!.. mi?

Devlet?..

‘Tek adam’ tasallutu altında burjuva iktidarının merkezi cihazı devlet, demokratikleşir mi?..

Demokrasi mücadelesi niye veriliyor o halde?

Halkın hakları mücadelesinin anlamı ne peki?

Vaziyete bakar, buradan devam ederiz…

İpucu olsun:

Devlet gibidir medya….

MEDYA (DA) SINIF MÜCADELESİNİN (av) SAHASIDIR!!..

İse…

Gazeteciler sınıf diliyle konuşmaya, sınıf mücadelesinin gramerini sökerek başlamalı…

Dimağlarımızı liberal hegemonya sarmalından kurtarmak şart tabii bunun için…

Liberal diskurun “Dördüncü kuvvet medyatevatürünün, bizim için sınıfsal yanılgıdan ibaret olduğunu idrakle başlayabiliriz mesela…

Devam edersek şayet, atv-SABAH’ta sendikal örgütlenmeye ve akabindeki grev sürecine de sorarız, vardır mutlaka bir diyeceği bu hususta (da)…

SAHİ O SIRADA YETKİLİ SENDİKAMIZ SABAH’IN ÇALIK HOLDİNG’E SATIŞINA İTİRAZ HAKKINI KULLANSA NE OLURDU?

Sendikalara şimdi buradan önerdiğimiz halkı da kapsayan yeni örgütlenme tarzı o sıralarda hayata geçmiş olsa…

Ve halk temsilcileri sendikayı, SABAH grubuna el koyan BDDK’ya, kamu bankalarından aldığı 750 milyonluk krediyle Çalık’a satamazsınız! diye itiraz ettirseydi, bugün medyaya/SABAH’a dair farklı bir şey konuşma ihtimalimiz var mıydı? Peki bu tavrın sendikanın gazeteciler ve toplum nezdindeki meşruiyetine-saygınlığına katkısı bakımından etkisi ne olurdu?

Ne dersiniz?..

Bir düşünelim “millet”…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...