09 Temmuz 2022 04:55

Sağlıkçıya, kadına, emekçiye… yönelik şiddet siyasi-sosyal iklimden besleniyor

Dr. Ekrem Karakaya’nın öldürülmesini protesto eden sağlık emekçileri

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Bugün Kurban Bayramı! Ama içinden geçtiğimiz dönem, sözle sınırlı bile olsa, “Bayramınız kutlu olsun” demeyi bile çok zorlaştırmaktadır.

Bu yüzden, “İnanların bayramı kutulu olsun” demenin ötesine geçmeden, Konya Şehir Hastanesinde görevli Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ekrem Karakaya’nın hasta yakını Hacı Mehmet Akçay tarafından görevi başında katledilmesiyle ilgili gelişmelere gelelim.

Cinayet perşembe günü, ülkenin her yanında, yürüyüşler ve basın açıklamalarıyla protesto edildi. Perşembe ve cuma günleri greve çıkan hekim ve sağlıkçılar, iktidarı sağlıkta şiddeti önlemek için TTB ve sağlık örgütlerinin taleplerini umursamamakla suçladı.

İktidarın hekim ve sağlıkçılar karşısındaki tutumu ise;

  • İstanbul’da İl Sağlık Müdürlüğüne yürümek isteyen hekim ve sağlıkçıların üstüne polis göndermek,
  • Cinayetin arkasındaki gerçeklerin sorgulanmasını önlemek için medyaya yayın yasağı getirmek,
  • Gaziantep ve Konya valilerinin ağzından da bu cinayetin sağlıkta şiddetle bir ilgisinin olmadığını söylemek oldu!

Eylemlerde Sağlık Bakanı Koca istifaya çağrılırken Dr. Karakaya’nın Kayseri’deki cenaze töreninde Bakan Koca protesto edildi, istifaya çağrıldı.

‘ÜZÜNTÜ DUYDUĞUNU’ SÖYLEMEK HİÇBİR ŞEY SÖYLEMEMEKTİR!

Görevi başında bir doktor katledilmiş Sağlık Bakanının aklı Cumhurbaşkanına Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan gör yarattığın iklimi, utan utan! Beceriksiz bakanını da al, derhal gidin” demesindeydi.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına Twitter’dan yanıt veren Sağlık Bakanı Koca; “Bir hekimin katledilmesi karşısında zerre kadar üzüntü içermeyen şu sözleri milletimizin vicdanına havale ediyorum. Bizim yüreğimiz yanıyor Kemal Bey. Biraz da olsa üzgün görünemez miydiniz?” dedi.

“Üzüntü duymak”, “Yüreği yanmak” elbette ki her insanın bir cinayet, bir kötülük karşısında duyduğu ilk histir. Ama bugün sağlıkçılara yönelik şiddetin boyutları dikkate alındığında sorun “Üzüntü duymayı”, “Yüreği yanmayı” çok aşmıştır. Hele böyle bir cinayet için “Yüreğimiz yandı”, “Üzüldük” demek artık hiçbir şey söylememek, hatta sorunun vahametinin ve arkasındaki gerçeklerin üstünü örtmektir.

Çünkü, karşımızdaki olay bir kendini bilmezin öfkelenip bir doktoru öldürmesinden ibaret değildir. Tersine bu cinayet fevri bir cinayet değil tek adam yönetiminin 85 milyonu rejime tam biat ettirmek için en gerici güçleri harekete geçirmek üzere oluşturduğu siyasi-sosyal iklimin ürünüdür.

Kılıçdaroğlu da haklı olarak bu “iklime” dikkat çekmiştir.

OLUŞTURULAN SİYASAL-SOSYAL İKLİM SALDIRGANLARI TEŞVİK ETMEKTEDİR!

Sağlık Bakanını rahatsız eden şey bir hekimin görevi başında katledildiği bir günde kendi sorumluluğunu anmak yerine, Kılıçdaroğlu’nun, “Erdoğan gör yarattığın iklimi” diyerek eleştirmesidir.

Çünkü;

  • Bugün sağlıkta şiddet sorunu; sağlıkçıların saldırıya uğramasının vaka-i adiyeden görülmesi, ülkeyi terk eden hekimler için “Varsın gitsinler” diyerek gitmenin teşvik edilmesi… hekimlerin görevlerinin başında katledilmesi, hekimlerin örgütü TTB’yi iktidarın tanımaması, tanımamanın da ötesinde TTB’yi terör örgütlerinin yönettiği, “Kapatılması gereken” bir muhalif güç odağı olarak göstererek, onu gerici güçlere hedef göstermesi;
  • Barolar, TTB, Diş Hekimleri Odası, Eczacılar Odası, mücadeleci sendika merkezleri… gibi emek ve meslek örgütlerinin iktidar tarafından meşru görülmeyen örgütler olarak, gerici güçlere hedef gösterilmesi,
  • Her gün birkaç kadının yakınları tarafından katledilmesine varan kadına yönelik şiddetin sınır tanımaz biçimde artması,
  • LBGTİ’lerin lanetli bir kesim olarak ilan edilmesi,
  • Diyanetin ve tarikat yurtlarında ortaya çıkan çocuklara taciz ve tecavüz skandalları,
  • Günde 5-6 işçinin iş cinayetlerine kurban gitmesi,
  • Sendikalaşma mücadelesinde patronların, öncülük eden işçileri işten atması, sendika hakkının tanınmaması, işçi-emekçi direnişlerinde polisin patronların özel güvelik gücü gibi kullanılması,
  • Üniversitelerin birer toplama kampına dönüştürülmesi, geleneksel “günlerin” kutlanması ve diploma törenlerinin yasaklamasına kadar gelinmesi,
  • Emekçilerin, basın açıklaması, yürüyüş, miting ve benzeri yollarla taleplerini dile getirmek için haklarını kullanmalarının sınırlanması,
  • Kürtlerin, Alevilerin temel haklarının tanımaması, HDP’nin kapatılmasının “normal” gibi gösterilmesi,
  • Sınır ötesi operasyonlarda her gün birkaç askerin hayatını kaybetmesinin, “Bir kahraman silah arkadaşımız daha şehit oldu” açıklamalarıyla normalleştirilip, “neden” ve “niçin” sorularının sorulamaz hale getirilmesi,
  • Sokak eylemlerinde polisin gazetecilerin görevlerini yapmasını önlemeyi başlıca görevlerinin arasına almış olması… Uzunca bir zamandan beri kendi başlarına değil, rejimin hak arayan biat etmeyen her gücü sindirmek için oluşturduğu baskı ve şiddet üreten “siyasi-sosyal iklim”le bağlantılıdır ve saldırganlığı bu iklim teşvik etmektedir.

BASKI VE ŞİDDET İKLİMİNE KARŞI MÜCADELE ÖNEM KAZANDI

Bu yüzden ülkemizde görevleri başında katledilen doktor ve avukatın, yasalara geçmiş hakları tanınmayan işçi-emekçinin, şiddet gören, katledilen kadının, halkın haber alma hakkını yok etmek için çalışması engellenen, olmadı tutuklanan gazetecinin… sorunları sadece kendinin ya da sadece kendi meslek örgütlerinin sorunu değildir. Tersine bu sorunların her biri tek adam rejimi ve onun muhafazakar toplum inşası stratejisinin hedeflerine varılabilmesi için oluşturulan, tek adam ve rejimine biat etmeyi sağlamak üzere oluşturulan siyasal-sosyal iklim tarafından beslenmektedir. “Gericilik” ve doktora, avukata, öğrenciye, kadına, işçiye, emekçiye, Kürt’e, Alevi’ye, LBGTİ’lere… yönelik saldırganlık bu iklim tarafından motive edilmektedir.

Bu yüzden bu her alanı giderek kuşatan baskı ve şiddet girişimlerine karşı mücadelenin ortak bir mücadele olabilmesi için girişimler son derece önem kazanmış bulunmaktadır.

Bu mücadele emek ve meslek örgütleri, sendikalar (mücadeleci sendikacılar ve ileri işçi kesimleri), aydınlar, demokratlar, demokrasi güçleri, tek adam rejimine karşı bütün parti ve çevrelerin ortak mücadelesi olarak biçimlendiği ölçüde anlamlı ve başarılı olabilecektir.

Aksi halde tek adam yönetimini, kendisine biat etmeyen kesimleri sindirmek için başvurduğu baskı ve şiddeti artırmada daha da cesaretlenecektir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...