03 Temmuz 2022 04:03

Kouros bize ne söylüyor?

Aeolos TV'den ekran görüntüsü alınmıştır.

Paylaş

Yanlı davranmak, ön yargılı olmak, kayırmacılık, yani ayrımcılık yapmak. Bu tür tutumlar yaygın. Bunları sergileyenler ne kadar çoğalırsa çoğalsın, tutumlarının adını söyleyenler çoğalmıyor. Bu tutumları sergileyenler, ayrımcılık kendilerine uygulandığında hiç ama hiç hoşnut olmuyorlar.

Okulları ve öğretmenleri düşünelim. Bir okulun iyi bir okul olabilmesi için yanlılık, ön yargı ve her çeşit ayrımcılıktan olabildiğince uzak olması gerekir. Her gün öğrencilerle çalışan öğretmenlerden de bunlar beklenir. Bir öğretmen karşısına çıkan öğrenciye saçının veya teninin rengi nedeniyle farklı davranamaz. Bir öğretmenin gerçekten iyi bir öğretmen sayılabilmesi için, adil olması gerekir. Yani, öğrencilerinin farklı olduğunu bilse de, bu farklılıklardan yanlılık üretmez; tam tersine eşitlikçi olmaya özen gösterir. Dahası, iyi bir okul ve iyi bir öğretmen, eşitliği basit hesaplarla değil, özel gereksinimleri olan öğrencilere daha fazla destek vererek uygularlar.

Bütün bunları bugünlerde daha fazla konuşmak gerekiyor çünkü Türkiye’de ayrımcılık hem yaygınlaşıyor, hem de yoğunlaşıyor ve çocukları eziyor. Ayrımcılığın türleri var. Yasal düzenlemeyle kimi çocukların hakların kısıtlanmasına doğrudan ayrımcılık deniyor. Daha yaygın olan ise dolaylı ayrımcılık çünkü yasa ve uygulamaların açıkça yanlı ve taraflı olması çoğu zaman hukuka aykırı. Bu, ayrımcılık yapılmadığı söylenerek ayrımcılık yapılması demek. “Tüm çocuklar okula gidebilir,” deyip, kayıt ücreti istemek ve bu ücreti ödeyemeyen çocukları okula almamak gibi. Ya da çocuğun yakınında gidebileceği bir okulun olmaması gibi. Buna elemeci eğitim sistemlerini de eklemek gerekli. Üniversite, lise veya daha alt düzeyde uygulanan seçme sınavları da dolaylı ayrımcılık demek.

Ayrımcılığın çeşitleri çoğu zaman katlanarak ya da üst üste gelerek daha da ağır etkiler yapabiliyor. Kız çocuklara yönelik ayrımcılığın yoksul kız çocukları daha da ağır etkilemesi gibi. Buna günümüzde kesişimsel ayrımcılık deniyor. Bunu anlamak hiç zor değil. Cinsiyetçilik, milliyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik vb. ile yaşa dayalı ayrımcılık üst üste bindiğinde, ayrımcılığın çocuklar üzerindeki etkisi çok daha ağır ve kalıcı oluyor.

Günümüzde ayrımcılığın acımasızca ve kesintisiz olarak uygulandığı çocukların başında yurtlarından ve yerlerinden edilmiş milyonlarca çocuk geliyor. Bir ülke vatandaşı olmamak demek, doğrudan ayrımcılığa maruz kalmak demek. Çocuk olmak yeterli değil. Yurttaşlar için olağan olan haklar, yurttaş olmayan çocuklar için kolayca bir lütufa dönüşüveriyor.

Geçtiğimiz hafta göçmenler, yerlerinden edilmişler, sığınmacılar, vatansızlar ile çalışan kişi ve kuruluşları sevindiren bir haber duyuldu. Özetle, İran kökenli bir genç beklenmeyeni başarmış ve Yunanistan’da yapılan üniversite giriş sınavlarında en yüksek puanları tutturmuştu. Kouros Durmohamadi Bagi, Ağustos 2019’da Türkiye üzerinden Midilli (Lesvos) Adası’na ulaşmış ve ana babasıyla Moria’daki kampa yerleştirilmiş. Haber duyulduktan sonra kendisiyle görüşen gazetecilere söyledikleri kadar, kameralara yansıyan sevinci ve ışıl ışıl gülüşü de çok etkileyici. Ona kulak vermek gerek.

Kouros gerçeklerin farkında. Çok ağır şeyler yaşadığını biliyor. Midilli’ye geçerken deniz sakin olduğu için şanslı olduğunu söylüyor. Sınavlar öncesinde kampta değil, bir evde kalabildiği için iyi hazırlanabildiğini de biliyor. Kendisine destek veren öğretmenler olmasa, bu sonuçları alamayacağını da biliyor. Selanik’te mühendislik okuyacağı için çok sevinçli ama onu en çok mutlu eden haberin, ocak ayında ana babasıyla birlikte “sığınmacı” olarak kabul edilmesi olduğunu da dile getiriyor.

Kouros cıvıl cıvıl, pırıl pırıl bir genç. Tüm zorluklara rağmen beklenmeyeni gerçekleştirebilmesi, yerlerinden edilmiş çocuk ve gençlerin karşısına konulan engellerin ne kadar yanlış, sağlanması gereken olanakların ise ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ya yurttaş olmadığı için sınava giremeseydi? Ya öğretmenleri ona sırt çevirseydi, ya da liseye gitmesi engellense, bir fabrikada çalışmak zorunda kalsaydı?

Ayrımcılık, kim ne derse desin, çok kötü. Din adına, “vatan, millet” adına, “yurtseverlik” adına çocuklara ve gençlere ayrımcılık yapmak kötülük üretmek ve yarıştırmak demek. İnsan olmak, çocuklara sıfat iliştirmeye gerek duymadan kucak açmayı gerektirir. “Her çocuk değerlidir!” diyemeyenler, hiçbir zaman adil bir dünya kuramazlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...