11 Haziran 2022 04:40

Tek adam yönetiminin seçim taktiği: Yurtta gerginlik, dünyada gerginlik!

Tayyip Erdoğan

Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: İsa Terli/AA

Paylaş

Rakiplerini en uçlardan eleştirmek, eleştiriyi hakarete vardırmaktan imtina etmemek, hatta bunu “milletin dili” diyerek bir politik erdem haline getirmek, din, mezhep, milliyet, cinsiyet gibi kimliklikler üstünden ayırımcılık yapmak, siyasi ortamı provokatif girişimlerle maniple etmek… gibi Göebbels’i mezarında ters döndürecek kara propaganda yöntemlerini kullanmak, Erdoğan’ın 30 yıllık siyasi yaşamının başlıca özelliklerinden birisi, hatta birincisi olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.

Siyasi rakipleri tarafından sorulan sorulara yanıt verirken zor sorularla karşı karşıya kaldığında Erdoğan hiçbir yasa, hukuk, siyasi ahlak kuralı, teamül tanımadan elindeki her imkanı, her yolu kullanmaktan imtina etmemektedir.

Özellikle de seçim kazanmakta sorunlar yaşamaya başladığı iktidarın ilk 10 yılı sonrasında bu tutum giderek “normal tutumu” haline geldi.

Erdoğan ve partisinin ilk yenilgisi olan 7 Haziran 2015 seçimi sonrasında gerilim yönetimine şiddet de eklendi. 1 Kasım 2015 “yeniden seçimi”nde AKP oylarını 9.5 puan artırarak yüzde 49.5’e yükseltip seçimi kazandı. Bu seçimden sonra AKP’nin, gerilim politikasını devletin olanaklarını da kullanarak muhalefetin müdahalesinin etkisiz kalacağı bir seviyeye çıkararak seçimi “götürmek” için her yolu mübah görme tutumu, kamuoyunun önemli kesimi tarafından da Erdoğan ve partisinin “kazanılmış hakkı”, “Normal sayılan bir siyasi tutumu” olarak görülmeye başlandı!

Bu yüzden de önümüzdeki seçimde 7 Haziran-1 Kasım arasındaki gibi bir terör dönemini göze alır mı almaz mı tartışması yapılmaktadır. SADAT’ın Osmanlı Ocaklarının, kimi selefi örgütlerin silahlandırıldığına dair tartışmaların son günlerde “seçim güvenliği” kapsamında gündeme gelmesi de bundandır.

İÇERİDE GERİLİMİ ARTIRMAK İÇİN DIŞ POLİTİKAYI DA KULLANIYOR

Nitekim seçim sathı mailinde ilerlendikçe Erdoğan ve iktidarı iç ve dış politikada gerilimleri büyüterek; at izinin it izine karıştığı bir siyasi ortamın oluşması için gerekli gördükleri girişimleri devreye sokacak adımları atmayı hızlandırmıştır.

Bu amaçla;

1) İçeride gerilimi artırmak için;

  • 9 yıl önce gerçekleşmiş Gezi direnişinin davasında Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis, Gezi’de adları öne çıkan 7 aydına 18’er yıl hapis cezası verilmesi,
  • 8 yıl önceki Kobanê direnişi davasının üçüncü kez yeniden açılarak HDP’nin kapatılması davasının bir ayağı olarak gündeme getirilmesi ve HDP’ye yönelik operasyonların her HDP’linin tutuklanması ve legal siyasetten yasaklanması için kampanyaya dönüştürülmüş olması,
  • CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na altı yıl önce attığı tweetlerden dolayı açılan davanın Yargıtayda onanarak 4 yıl 10 aylık hapis cezası ve “siyaset yasağı” getirilmesi, İBB üstündeki baskıların artırılarak İstanbul halkının cezalandırılmasına dönüştürülmüş olması,
  • Sosyal medyaya sansür ve otosansür olacak yasaklar getiren ve “Dezenformasyonu önleme” düzenlemesi olarak sunulan tasarının tam da seçim arifesi denecek bir zamanda Meclise getirilmiş olması,
  • Kılıçdaroğlu’nun videosunu yayımladıkları için 4 TV kurumuna RTÜK tarafından ceza verilmesi,Bugüne kadar rakip siyasi partileri ve temsilcileri hedefine koyup onlara alçak, hain, rezil, zillet… diye hakaret etmesine yabancı olmadığımız Erdoğan’ın bu hakaret dilini bir adım daha ileri götürerek, son günlerde Gezi direnişine katılanlara ve bugün de bu direnişin haklılığını savunanlara “çürük” ve “sürtük” demesi,
  • Son birkaç gündür Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinin gündeme getirilmesi karşısında Erdoğan’ın “mal bulmuş mağribi” gibi bu tartışmanın göbeğine atlaması, iktidarın siyasi gerilimi artırmayı nerelere kadar götürdüğünü ve daha nerelere kadar götürülebileceğinin de göstermektedir.

2) Dış politikada gerilimi artırmak için;

Erdoğan ve iktidarı, 2019’dan beri batılı emperyalistlerle ilişkilerini düzeltmek için her mihnete katlanıyordu. Biden’ın “Ermeni soykırımını tanıması”na bile ses çıkaramamıştı! Nitekim son aylarda Erdoğan İsrail, Ermenistan, Sisi’nin Mısırı ve BAE ile ilişkilerini düzelterek batılı emperyalistlerin bölge stratejisiyle tam uyum sağlamak istediğini göstermeye çalışıyordu.

Ama son haftalarda iktidarın dış politikasında da bir söylem değişikliğine tanık oluyoruz:

  • İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya başvurularını, “Teröristlere yataklık yapan ve destek veren ülkeler” olduklarını öne sürerek “veto” edileceğinin açıklanması, bu konuda ABD ve Avrupa’dan gelen tepkilere karşı bu tutumda ısrar edileceğinin açıklanması,
  • Suriye’ye yeni bir operasyonun gündeme getirilmesi, ABD ve Rusya’nın (İran ve Suriye’nin de) itirazlarına karşı böyle bir operasyonda ısrar edileceğinin açıklanarak “beka”, “milli güvenlik” eksenli kara propagandanın sürdürülmesi,
  • Yunanistan’la Ege adalarının silahlandırılması, Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve geçen yıl ABD’nin Yunanistan’a 9 yeni askeri üs kurması gibi bugün olmayan sorunlar sanki yeni olmuş gibi gündeme getirilerek Yunanistan’la adeta bir savaş halinin eşiğinde olunmuş gibi bir propaganda yürütülmesi açıkça gösteriyor ki, iktidar dış politikada suni sorunlar yaratmaktadır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ilk sorun dışındaki iki sorun yeni değil. Tersine Erdoğan-AKP iktidarının içeride ihtiyaç duydukça gündeme getirdiği eski sorunlardır. Bu yüzden de dış politikanın baş gündemi olarak son günlerde öne çıkarılan sorunların aslında Türkiye’nin dış politikasının değil ama iç politikadaki duyduğu yüksek gerilim ihtiyacının din ve milliyetçilik dozunu artırmak için gündeme getirdiği sorunlardır.

ERDOĞAN’IN KALEYE GEÇMESİ ÇARESİZ KALMIŞ OLMANIN İTİRAFIDIR

Erdoğan-AKP iktidarının iktidarda kalmak için her yolu kullanmak isteyeceğinde ülkemizdeki siyasi gelişmeleri izleyen herkes hemfikirdir. Ancak içinden geçtiğimiz süreç dikkate alındığında; gerek milliyetçilik gerek dini-mezhepsel farlılıkların istismarı üstünden yapılacak girişimlerden önceki yıllardaki aldığı sonuçları alması hiç kolay olmayacaktır. Çünkü son yıllarda yaşadıklarından halkın önemli bir çoğunluğu, AKP iktidarının hangi sınıflardan yana olduğunu, halkın sorunları karşısında umursamazlığını görmüş bundan dersler çıkarmıştır.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi çekirdek seçmenini harekete geçirmek için cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. Tabiri caizse milletvekillerini seçim bölgelerine gönderemediği için kaleye kendisi geçmek zorunda kalmıştır. Yani Erdoğan’ın kendi kendisini cumhurbaşkanı adayı ilan etmesi, Erdoğan’ın gerçek bir aday olduğu konusundaki şüpheleri artıran bir durum olmuştur!

Bu yüzden Erdoğan ve yönetimi içeride ve dışarıda gerilimi artırarak, seçimi “götüreceği” bir dumanlı seçim ortamı oluşturmayı amaçlamaktadır. Bunu önleyerek halkın iradesine sahip çıkabilmenin tek gerçekçi yolu ise yığınların harekete geçerek iktidarın oyunlarını bozmasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...