15 Mayıs 2022 00:55

‘Kaftancıoğlu’na ceza’ya CHP’nin miting tepkisi ve siyasete doğrudan müdahale seçeneği

Canan Kaftancıoğlu

Fotoğraf: DHA

Paylaş

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir zamandır, çeşitli kurumların önüne giderek o kurumların faaliyetleriyle ilgili sorular soruyor, sorduğu sorular etrafında tartışmalar açıyor.16 Ekim 2021’de Merkez Bankasına giderek başlattığı tartışmayı, Milli Eğitim Bakanlığı, Et ve Süt Kurumu,…TÜİK’in önüne giderek sürdüren Kılıçdaroğlu önceki gün de bir kamu kurumu olmayan ama iktidarın koltuğu altında faaliyet sürdürdüğü belirtilen, kamuoyunda SADAT adıyla bilinen “Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ”nin önüne giderek, açıklamalarda bulundu, sorularını sordu.Bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlığını da yapan Emekli General Adnan Tanrıverdi ve bir grup eski asker tarafından kurulan SADAT’ın önüne giderek, faaliyetlerini sıralayan Kılıçdaroğlu, “Bu kuruluşun hedefleri arasında gayrinizami harp eğitimi de var. Yani sabotaj, baskın, pusu kurma, tahrip, suikast ve tedhiş. Aynı zamanda terörist yetiştiren bir kuruluş. Seçimi gölgeleyecek, seçimin güvenliğini sarsacak herhangi bir şey olursa sorumlusu SADAT’tır ve Saray’dır” diyerek, SADAT’a seçim güvenliği açısından da dikkat çekti.

KAFTANCIDOĞLU’NA SALDIRI TÜM MUHALİF GÜÇLERE SALDIRIYSA…

Ama geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmesi, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen 4 yıl 11 ayılık hapis cezası ve “siyaset yasağı”nın Yargıtay tarafından onaylanması karşısında Kılıçdaroğlu’nun, CHP’li tüm milletvekillerini CHP İstanbul İl Örgütü binasının önüne çağırmasıydı.

CHP İl Örgütünün de üyelerine ve gençlik örgütüne çağrı yapmasıyla, birkaç saat içinde on binlerce kişi il binası önünde toplandı.

Orada toplanan kitle heyecanlıydı ve kendilerine yönelen kameralara konuşanlar; artık parti yöneticilerinin Erdoğan’la ve Cumhur İttifakı sözcüleriyle polemiklerin ötesine geçen bir mücadele hattına girileceği mesajı bekliyorlardı. Kılıçdaroğlu konuşmasında, sert sözcükler kullandı ama beklenen profilden uzaktı. Buna bir de “alarm” verilerek toplanan kitleye ve tabii televizyonları karşısında heyecanla bekleyen milyonlara 21 Mayıs’ta Bursa’da yapılacağı ilan edilen mitingin İstanbul’a alındığının açıklanması ötesinde bir mesajı verilmemesi eklenince, “Böyle alelacele bunun için mi toplanıldı?” sorusunun herkesin aklına geldiğini söylemek abartı olmaz.

VERİLEN TEPKİ BEKLENTİYİ KARŞILADI MI?

Elbette ki bir parti, gelişmeler karşısında nasıl hareket edeceğine kendisi karar verir. Ancak bu gelişmeler, hele de bu gelişmelere verilecek tepki, bir kişiyi, bir çevreyi, bir partiyi,…aşarak tüm toplumu ilgilendirir hale gelmişse, verilen tepkinin nasıl olması gerektiği saldırının hedefi olan her kişiyi, her çevreyi, her partiyi de ilgilendirir.

Bu yüzden de CHP’den, içinden geçilen süreçte tek adam yönetiminin tüm muhalif partileri ve kedine biat etmeyen mücadeleci sendikaları, emek ve meslek örgütlerini, kadın, çevre ve gençlik hareketlerini, aydınları, demokratları etkisizleştirme, sindirme ve ezme amacıyla devreye soktuğu çok yönlü saldırıların herkesi hedef aldığını görerek ona göre hareket etmesi bekleniyor. Dolasıyla bu saldırılara verilen yanıt da herkesi ilgilendirmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun kurumlar önüne giderek sorular sorarak, bu kurumların nasıl partizanlaştırıldığını teşhir etmesi, hele de SADAT’ın önüne giderek, karanlığa ışık tutmaya yönelmesi son derece önemlidir. Ama, tek adam yönetiminin artık açıkça muhalefeti ezme stratejisinin bir adımı olarak CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na 4 yıl 11 ay hapis cezası verilmekle kalmayıp “siyaset yasağı” da getirilmesi, elbette ki, sadece Kaftancıoğlu’na, sadece CHP’ye değil ezilmesi için hedefe konan tüm muhalefet partilerine ve biat etmeyen tüm güçlere yönelik bir saldırıdır. Tıpkı HDP’nin kapatılmasının girişiminin tüm muhalif güçleri ezme amaçlı olması gibi!

Bu yüzden de Kaftancıoğlu’na verilen cezanın onaylanması karşısında CHP’nin tepkisini sadece kendi vekillerini İstanbul İl Örgütü’nün önüne çağırması, çağrıya uyarak gelen on binlere ve televizyonları karşısında bu saldırıya ne tepki verileceğini bekleyen milyonlara; tepki olarak sadece 21 Mayıs’ta Bursa’da yapılacak mitingin  İstanbul’a alınacağının duyurulması, en azından yeni bir “Adalet Yürüyüşü” benzeri bir eylem çağrısı bekleyen milyonlarda “Bu alarm bunun için miymiş?” hayal kırıklığı yaratmıştır.

Burada belki, “Bu alarm bunun için miymiş?” sorusu şu sorularla çoğaltılabilir: “Kılıçdaroğlu neden tüm halkı değil de sadece milletvekillerini İstanbul İl Örgütü önüne çağırdı?”, “İl Örgütü önüne toplanma çağrısı neden tüm il örgütleri önüne değil de sadece İstanbul İl Örgütü önüne yapıldı?”, “Neden tüm ülke sathında pek çok miting değil de sadece Bursa’daki mitingin İstanbul’a alınmasıyla yetinildi?”

CHP YIĞINLARIN SOKAĞA ÇIKMASINDAN KORKMAYA DEVAM EDİYOR

Sadece bu son çağrı olsaydı, “Çok ani bir karardı”, “Şu kaygı, bu kaygı gözetildi! gibi gerekçeler sunulabilir, bunlar da “makul gerekçeler” olarak kabul edilebilirdi. Ama öyle değil. Tersine CHP, son yıllarda kitlelerin sokağa çıkması ve kendi inisiyatifleriyle talepleri etrafında birleşerek harekete geçmesinden iktidar kadar korkar oldu.Nitekim, geleneksel burjuva siyasetinin, işçi ve emekçi yığınlarını, “Bize oy verin sizi kurtaralım” diyerek “Seçimde oy verme” dışında siyasetten dışlayan tarzının Kılıçdaroğlu tarafından “Sizi ben kurtaracağım. Bir yılda şunları, iki yılda bunları yapacağım” şahsiliğine kadar götürülmüş olmasıyla yığınların mücadeleye çekilmesinden duyulan korku arasında sıkı bir bağın bulunduğu da apaçık.CHP’nin bu korkusunu fark eden iktidar, “Sokağa çıkmayı” “CHP’nin yumuşak karnı” olarak kullandı, kullanmaya da devam ediyor.Mitingler kitle mücadelesinin elbette ki önemli ve en yaygın araçlarındandır. Ama, özellikle de düzen partileri, mitingleri sıkça yığınların öfkesinin boşaltıldığı, dolayısıyla sermaye partilerinin yığınları zapturapt altına alma araçları olarak da kullanıyorlar.

MÜCADELENİN BELİRLEYİCİSİ OLAN HALKIN SİYASETE MÜDAHALESİDİR

Bunu, en son öğrencilerin “Barınamıyoruz, geçinemiyoruz” eylemleri, “Elektrik ve doğal gaz faturalarının yakılması”, “Ek zam talebi ve zamların geri alınması” talebi etrafında sokağa çıkmaların başladığı ve yayılma alametleri gösterdiği bir dönemde, CHP’nin Mersin Mitingi (4 Aralık 2021’de) ve diğer illerde miting yapma iddiasıyla ortaya çıkarak, “Sokak iktidarın tuzağıdır” tutumunda ısrar ettiğini ortaya koymasıyla gördük. Bugün de CHP’nin bu tutumunda ısrar ettiği anlaşılıyor.Oysa sınıflar mücadelesi tarihi açıkça göstermektedir ki, işçi ve emekçi yığınlarının bilincini asıl ilerleten, cetvel-pergelle sınırları çizilen mitingler değil, işçi ve emekçi yığınlarının talepleri etrafında birleşerek, siyasete kendi partilerinin çizgisi doğrultusunda her gün müdahale eden bir mücadele hattına girmeleridir. Yani “sokak” diye ifade edilen mücadele biçimi, yığınların öğrendiği, eğitildiği ve değiştiği mücadele tarzıdır. Bu yüzden de tek adam yönetimi “sokak”tan hiçbir şeyden korkmadığı kadar korkmaktadır.Bu yüzden Gezi direnişini bir türlü unutmamaktadır!

Tek adam yönetimine karşı mücadele edenlerin de işçi ve emekçilerin talepleri etrafında birleşerek siyasete müdahale eden bir mücadele çizgisinde yürümekte ısrar etmesi gerekmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...