Barışın imkanları ve gündelik hayat
Fotoğraf: Evrensel
Prof. Ayşe Betül Çelik, Prof. Evren Balta ve Mehmet Gürses tarafında KONDA Araştırma ve Danışmanlığın verilerinin analizini yaparak hazırladıkları ve 20 Nisan günü kamuoyu ile paylaşılan “Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010 2022)” başlıklı rapor, barışın öneminin ve imkanlarının yeniden tartışılması için bir vesile oldu.
Barış Vakfı’nın sitesinden tam metnine ulaşılabilecek olan raporun en önemli sonuçlarından birini ‘çözüm sürecine’ dair söylemlerin yerini yeniden “terörle mücadele” söylemine bıraktığı, müzakere masasının devrildiği bir sürecin ardından barışçıl çözümün gerekliliğine inananların küçümsenmeyecek bir oranda olması oluşturuyor. Aralık 2016’da, “Sizce Kürt sorununu çözmek için ne yapılmalıdır?” diye soruluyor ve katılımcıların yaklaşık üçte biri “Konunun muhataplarıyla masaya oturup uzlaşma yoluna gidilmelidir” yanıtını veriyor.
HDP tabanında bu düşüncede olanların oranı bekleneceği gibi birinci sırada çıkarken onu CHP tabanı ve ‘kararsız’ diye ifade edilen kategoride olanlar izliyor. Rapordaki önemli bir saptama şöyle: “Fakat olumlu açıdan baktığımızda gerek Barış Süreci’nde gerekse sonrasında Kürt sorununun barışçıl çözümünü destekleyen gruplar kendi parti siyasetlerine paralel olarak hareket etmektedir. Bu durum liderlerin duruşundaki bir yumuşamanın toplum nezdinde de karşılık bulacağına işaret edebilir. Bu durumun olumsuz yanı ise siyasette var olan ayrımcı, ötekileştiren ve şiddet içeren dilin, toplumun bu sorunu çözmeye dair iradeden uzaklaştıracak olmasıdır.”
Türkiye’de 2009-2011 ve 2013-2015 arasında yaşanılan ve raporda ‘ön müzakere’ olarak adlandırılan bu süreçlerde yapılmış bazı araştırmalar o yıllarda çeşitli haberlerle gündem olmuştu. İktidarın ‘çözüme’ dair bir dil kullandığı ve müzakere bağlamında temasların gündeme geldiği o yıllarda yapılan araştırmalar toplumun çok büyük bir kesiminin ‘barışçıl çözüm’ fikrini desteklediğini ortaya koymuştu. “Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010 2022)” başlıklı rapor, masanın devrilmesi ve yeniden çatışmalı sürece dönülmesinden sonra buna paralel olarak çözüm fikrinden uzaklaşıldığına işaret ediyor.
İktidarın, güçlü bir medya desteğiyle ve bir anlamda ‘devlet garantisi’ ile silahsız çözümün mümkün olduğuna dair bir tutum sergilemesi- bunu uzun vadede hangi amaçla yapıyor olursa olsun- geniş toplum kesimleri nezdinde de, Kürt sorununu dokunduğunuzda yanacağınız bir sorun olmaktan çıkarmaya başlıyor. İnsanların, kısa hayatları içinde çoluk çocukları ve aileleriyle birlikte bedel ödemelerine gerek kalmayacakları, olabildiğince huzurlu bir hayatı tercih etmelerinden doğal ne olabilir? 40 yıl boyunca ölüm haberleri, ekonomik maliyeti vb. biçimlerle de gündem olan bir soruna, onlarca yıl boyunca ‘güvenlik’ politikaları ve ‘bölünme’ sendromu ile bakmaya koşullanmış kitleler, ‘devlet garantili’ müzakere söylemleriyle karşılaştığında o devasa kuşatmanın dışına çıkabiliyor.
Raporun ortaya koyduğu gibi, en az yüzde 30’luk bir kesimin her durumda müzakere ve uzlaşmaya dayalı bir çözüm fikrinin doğruluğuna inanması ise hem gelecek açısından umutla tutunabileceğimiz hem de üzerinde düşünüp tartışmamız gereken bir gerçekliğe işaret ediyor. HDP tabanının çözüm fikrine bağlılığına ek olarak, CHP tabanı ve ‘gri alanı’ oluşturan kesimlerin, barışçıl çözüm arayışları bakımından potansiyeller taşıdığını bu araştırmadan da görüyoruz. Rapor, Kürt sorununa dair çözüm tartışmalarında üzerinde düşünülmesi gereken ipuçları sunuyor.
Evrensel’i düzenli takip edenler, ‘müzakere süreci’ olarak adlandırılan süreçte çeşitli fabrikalardan yansıyan işçi mektupları ya da işçilerle yapılmış söyleşilerde de, iktidarın çatışma yerine ‘müzakere’ fikrini dillendirmesinin, Türk işçiler arasında Kürt sorununun tartışılmasını kolaylaştırdığını ve silahsız çözüm fikrine dair yaklaşımın güçlendiğinin işaretlerini görmüşlerdir. Masanın devrilmesinden sonra oluşan yeni iklimin de negatif sonuçları olduğunu sıkça gözlemledik.
Tam burada durarak, o yüzde 30’un bize ne söylediğine dönebiliriz. İnsanlar sadece seçmen değiller. Bu ülkenin işçi ve emekçileri, halkları kendi deneyimlerinden de öğreniyorlar. Karşılıklı olarak evlere cenazeler geliyor, ekmek küçülüyor ve çatışma sürecinin içeride de baskıyı artıran politikalarla yaşamı kuşatmasının sonuçları her gün yeniden yaşanıyor. Gündelik hayat içinde edinilen, belki çoğu büyük acılarla da dolu deneyimler ve çeşitli pratikler de insanları değiştirip, dönüştürüyor.
Barışın aşağıdan inşası bakımından, Kürt sorununun, barışçıl politikalarla çözülebileceğine inanan bir emekçinin, yemek ya da çay molasında, ya da bir ev ziyaretinde bir başka emekçiyi bu fikre kazanmaya çalışması, bir gazetecinin, çatışma kültürünü besleyecek bir habercilikten uzak durmaya ve yapabildiği kadar barışı güçlendirecek bir tutum almaya çalışması, bir sağlık emekçisinin çalıştığı hastanede özlük haklarına dair sendikal çalışma yanında Kürt sorununa dair çözüm fikrini mesai arkadaşlarıyla paylaşması belki iğne ile kuyu kazmak olarak görülebilir. Ama sağlam temeller de ince işçilikle atılıyor.
- IMF, OVP, gezici aşevleri ve emekçinin ayak sesleri 22 Nisan 2024 05:05
- Bayramda ada vapuru 15 Nisan 2024 06:30
- Bir seçimin ardından: Ne yapmalı? 08 Nisan 2024 05:05
- İktidar açısından ciddi bir ‘meşruiyet’ tartışmasının kapısı açıldı 01 Nisan 2024 05:37
- Defansta bir AKP mitingi ve kapıdaki emekli 25 Mart 2024 05:20
- 31 Mart öncesi Diyarbakır: Barışa ve ekmeğe aç 18 Mart 2024 05:25
- Bir piramidin tepesinde yalnız başına 11 Mart 2024 05:25
- 2 Mart darbesinden 30 yıl sonra 04 Mart 2024 04:55
- Funda Bakış: Kadınların, emekçilerin gücü olacağız 26 Şubat 2024 05:29
- Pablo Escobar'dan İliç'e uzanan yol 19 Şubat 2024 05:10
- 31 Mart'a giderken partilerin rantla imtihanı 12 Şubat 2024 04:10
- İstanbul seçimleri için kritik günler 07 Şubat 2024 04:50