2 Şubat 2022

Sağlıkta adanmışlığın istismarı: G(ö)rev

Fotoğraf: Evrensel

Bu topraklarda aydınlanmanın öncü meslek gruplarından olan hekimler, hemşireler nicedir bir ruhban sınıf muamelesi görüyor/görmekte. Buna “adanmışlığın istismarı” da diyebiliriz.

Gerek toplum nezdinde gerek devlet katında kendi adanmışlıklarının rızasız mağduru kılınmak, onları incitmesinin ötesinde giderek mesleklerine ve gençlerde tezahür ettiği üzere doğduğu topraklara yabancılaştırıyor.

2000’li yıllara kadar emekli olunmayan, yaşam boyu meslek erbabı denince akla gelen grupların başında hekimler gelirdi. Sonra iklim değişti, sağlıkta özelleştirilme süreci başlatıldı. İşte o zaman rıza temelli adanmışlığın özünde ‘adanmışlığın istismarı’ kılındığı gün yüzüne çıktı.

Bu adanmışlığın istismarı meselesi yasalara da sirayet etti. Misal tüm meslek grupları arasında sadece hekimler için devletin emrettiği bir şehir ve kamusal görevde belli bir süre çalışmadan hekimlik yapmak yaşam boyu yasaklandı.

Nöbet tüm çalışanlar için 12-24 saat arası iken sağlıkçılarda bu 24-36 saat olarak tanımlandı: 36 saat aralıksız çalışan bir marangoz düşünün; ya kolu kopar ya üründe zayiat olur. Sağlıkta durumu varın siz düşünün.

Hekimler artık telefondan, sosyal medyadan yabancılaşıyor. Kendi aralarındaki konuşmalarında özel telefonlarındaki telefon görüşmeleri ve WhatsApp benzeri grup dışı mesajlaşmalarda içerik ekseriyetinin sağlık danışmanlığına evrilmesinden bunalmış durumdalar. 7 gün 24 saat teletıp çalışanı kılınmak, toplumun biçtiği/talep ettiği/uyguladığı bir yaşam pratiği: Bu modern zamanların ‘ruhban’ modelinden başka ne olabilir ki?

Bir tapu dairesine gidip ‘Şu araziyi benim üzerime geçir’ derseniz kıyamet kopar. Çalıştığınız işyerinde muhasebeye ‘On gün işe gelmiyorum beni çalışıyor göster’ derseniz yine yer yerinden oynar. ‘Ne demek evrakta sahtecilik, suç bu suç denip’ hukuki işlem yapılır değil mi? Oysa başkasının üzerine kendine reçete yazdırmak, doktordan gerçek olmayan teşhisler ile istirahat raporu talep etmek bu ülkede ne kadar sıradan değil mi? Alın size toplumda sağlıkçılara dair birkaç ‘ruhban sınıf’ algısı...

Şimdi hekimler, cümle sağlık çalışanları gerek topluma gerek devlete biz ruhban sınıf değiliz, insanız, geçinemiyoruz, şiddet mağduruyuz, çalışma koşullarımız ve özlük haklarımız derhal düzeltilmeli demekte.

Onlar bir süredir TTB ve SES’in de içinde yer aldığı ortak bir tutumla ‘Beyaz Nöbet’ sürecindeler. Ve 8 Şubat’taki ‘Beyaz G(ö)rev’ kararı için zaman daraldı.

Şimdi bu toplumun ve devletin sağlık çalışanlarına biçtiği ‘adanmışlığın istismarı’ meselesini temize çekme zamanı. Bu toplum nezdinde dayanışma, devlet nezdinde yeni yasal düzenlemeler ile mümkün.

TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hekimlere bir mektup yazdı yakın zamanda. Şöyle bitirmiş mektubunu: “Biz ki hekimlik yapmayı göze almış, değerli olduğu kadar yükü de ağır bu mesleği seçmiş insanlarız, mücadele etmeyi de en iyi biz biliriz. Biz yaşatmayı bildiğimiz kadar önlüğümüzün beyazıyla aydınlatmayı, direncimiz ile kazanmayı da biliriz. Kararlıyız, bu topraklarda insanca yaşamaya, haklarımızı almaya yemin ettik. Biz yeminlerinden dönmeyenleriz!

Dostluk ve dayanışmayla…”

Sağlıcakla kalın.

Evrensel'i Takip Et