02 Şubat 2022 04:40

Genelge hukuku

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

2022 yılının ilk cumhurbaşkanlığı genelgesi Basın ve Yayım Faaliyetleri başlığını taşıyor ve milli-manevi değerler, aile, çocuklar ve gençlerin korunması adına sansür uygulamalarının yürürlüğe konulması talimatını içeriyor. Buna göre yabancı içerikleri uyarlayan birtakım televizyon programları “Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetler” olarak değerlendiriliyor. Genelgeye göre “Birtakım semboller kullanılmak suretiyle” “Çocuk ve gençlerin zihin dünyalarını hedef alan” bazı mesajlar verilmeye çalışılıyormuş. Bu tespitlerin ardından “Devlet kurumları; aile kurumunu, çocukları ve gençleri hedefe alan tehdit ve tehlikelerin yayılımının önlenmesi hususunda” teyakkuza çağrılıyor.

Genelge birkaç aydan beri bu köşede toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler başlığında ele aldığım olgunun bir örneğini oluşturuyor. Kasım ayından beri okurlara bu milli ve manevi değerler, aile, çocuk ve gençlerin korunması adı gerçekleştirilen siyasi seferberlik kampanyalarına dair basılmış bilimsel çalışmaları özetliyor, bunların bulgu ve sonuçlarını paylaşıyorum. Bu yazılardaki temel kaygım meselenin sadece Türkiye’ye ve AKP iktidarına özgür bir olgu olmadığının altını çizmek ve diğer ülkelerdeki karşılaştırmalar sayesinde hem olgunun genel niteliklerine hem de ülkemizdeki özgünlüklerine ilişkin bir tartışmaya katkı sunmaktı. Henüz aktarmayı planladığım incelemeleri bitiremediğimden toparlayıcı bir sonuç sunamıyorum, ancak genelgenin yayımlandığı bu hafta belirli soruları formüle etmek gerektiğini düşünüyorum:

Öncelikle genelgenin temel konusu olan “Milli ve manevi değerler, aile, çocuk ve gençlerin korunması” için halihazırda bir dizi yasal düzenleme ve mekanizma söz konusu. Genelge nedense Anayasa’nın 41 (ailenin korunması ve çocuk hakları) ve 58 (gençliğin korunması) maddelerine atıf yapmakla yetinerek daha somut düzenlemeleri saymaktan imtina ediyor. Neden acaba? Frankfurt Okulunun Ünlü Siyaset Bilimcisi Franz Neumann’a kulak verelim:

“Başlangıç olarak genel hükümlerin (Generalklausel) devletin toplumsal olarak önemli güç gruplarıyla karşılaştığı alanlarda ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Eşit güçteki tarafların değişim ilişkilerinde karşı karşıya gelmelerinden ziyade, güçlü bir tarafın başka bir özel taraf veya devletle karşı karşıya geldiği alanlarda rasyonel hukuk uygulanamaz hale gelir ve daha ziyade genel hükümlere sığınmak zorunda kalınır. Böylece hakimin kararı hukuki bir karar biçimi alan çıkarlar tarafından dengelenen bir siyasi emir, bir idari tasarrufa dönüşür... Neyin geleneklere aykırı neyin olmadığı hiçbir zaman bağlayıcı bir şekilde karara bağlanamaz” (Die Funktionswandel des Gesetzes im Recht der bürgerlichen Gesellschaft”, Zeitschrift für Sozialforschung, 6, 1937, s.581).

Neumann’a göre “genel ahlak”, “kamu düzeni”, “adap” gibi genel ifadeler liberal kuram açısından hukukun üstünlüğünün garantisi sağlayan rasyonaliteyi bozan bir özellik taşırlar (Agm, s.583). Genelgenin iptali için Danıştaya taşıyan Türkiye Barolar Birliği de benzer bir tespitte bulunuyor (https://d.barobirlik.org.tr/2022/20220131_dilekce.pdf):

“Dairenizin de malumları olduğu üzere; genelgeler, hiyerarşide üstün asta uygulayacağı yasal hükümlerin yorumlanması konusunda emir ve talimat veren, iç işleyişe ilişkin olduğundan; Resmî Gazete’de yayımlanmayan belgelerdir. Dava konusu edilen ‘Genelge’ başlıklı işlem, idari yargı açısından incelendiğinde; genel düzenleyici işlemler gibi Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği görülmekte; yayımlayanın da yürütmenin en başı ‘Cumhurbaşkanlığı’ olduğu dikkate alındığında, adı ne olursa olsun ilk bakışta norm koyma niteliği bulunmadığı düşünülse dahi dava konusu edilen ‘Genelge’nin, tüm kurum ve kuruluşlara talimat olduğu ve icrai, yürütülebilir niteliği bulunduğu açıktır.”

TBB’nin dilekçenin devamında aynı konuda ayrıntılı yasal düzenlemeler olmasına rağmen verilen talimatın genelliği ve belirsizliğinin oluşturduğu sakıncalara dikkat çekiyor:

“Çocuk ve ailenin korunması amacı ile yayımlandığı belirtilen dava konusu Genelge’ye konu edilen radyo ve televizyon faaliyetlerine ilişkin hukuk dünyasında varlığını ve işlerliğini sürdüren aşağıda görüleceği üzere, oldukça ayrıntılı hükümler içeren yasa maddesi bulunmakta iken; Genelge ile belirsiz tanımlamalar üzerinden ifade ve basın yayın özgürlüklerinin özüne dokunma tehlikesi, uygulamasına yol açılması hukuk devleti ilkesi ile ters düşmekte ve temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla belirli amaçlar doğrultusunda sınırlanacağına ilişkin anayasal hükme de aykırılık teşkil etmektedir.”

Genelge hukuki bir değerlendirme yanında bir söylem analizi de hak ediyor. Metnin dili TBB’nin de dikkat çektiği genellik ve belirsizlik niteliklerini yansıtıyor. Genelge hiçbir somut örnek vermiyor, tehdit var diyor ancak tehdidin ne olduğunu açıklamıyor. Aile, gençler, çocuklar hedef alınıyor diyor, ancak kimin hedef aldığından, yani failden, bahsetmiyor. Genelgenin yüklemleri edilgen: “Mesaj verilmeye çalışılıyor”. İyi de kim bu mesaj vermeye çalışanlar? “Toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetler” olduğunu biliyoruz, ama kim bu faaliyetlerin failleri bilmiyoruz, öyle mi?

Hal böyle olunca bu faaliyetlerin hayal ürünü olduğu da tartışılır, hayali faaliyetler üzerinden geniş bir kesimin fail olarak damgalanma tehdidiyle karşı karşıya olduğu da konuşulur. Nitekim somut tespitlerden kaçınan genelgenin dili tam bir gayrinizami propaganda metnini andırıyor. Böylece cevabı ancak önümüzdeki gelişmelerle kesinleşecek esas soruya geliyoruz: Neden şimdi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...