29 Aralık 2021 04:22

Güvencesizleşme ve toplumsal cinsiyet karşıtlığı

Polonya'da LGBTİ+ gösterisi.

Fotoğraf: May17IDAHOT/Flickr (CC BY-SA 2.0)

Paylaş

Geçen hafta toplumsal cinsiyet kavramına karşı gelişen uluslararası siyasi hareketin ekonomi politik dinamiklerine işaret etmiştim. Bu hafta da konuya devam etmek ve Christine Wimbauer, Mona Motakef ve Julia Teschlade’nin güvencesizleşme ve toplumsal cinsiyet karşıtlığına dair geliştirdikleri dokuz tezi ele almak istiyorum (Prekäre Selbstverständlichkeiten: Neun prekarisierungstheoretische Thesen zu Diskursen gegen Gleichstellungspolitik und Geschlechtsforschung, Anti-Genderismus: Sexualität und Geschlecht als Schauplätze aktueller politischer Auseinandersetzungen içinde, Sabine Hark ve Paula-Irene Villa (Der), Bielefeld, Transcript, 2017, 41-57). Yazarlara göre eşitlik politikaları ve toplumsal cinsiyet araştırmalarına düşmanlık güvencesizleşme tecrübelerini yorumluyor ve örgütlüyor. Tezlerini şöyle özetleyebilirim:

1) İstihdamın güvencesizleşmesi: Yirmi yıl öncesiyle karşılaştırıldığında erkekler (Aslında kadınların çoğunluğu için zaten kural olan ve olmaya devam eden) çok daha güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Yazarların dikkat çektiği gibi bu güvencesizleşme erkeklerin imtiyazlarını kaybettikleri hissine yol açıyor ve korkularını besliyor. Eşitlik politikaları ve toplumsal cinsiyet araştırmaları karşıtlığı erkeklerin bu korkularını örgütlüyor. Bu söyleme göre istihdamın güvencesizleşmesinin nedeni cinsel eşitlik politikaları ve toplumsal cinsiyet perspektifine dayanan çalışmalar.

2) Ekmek kazanan erkek modelinin güvencesizleşmesi: Toplumsal cinsiyet karşıtlığı ekmek kazanan erkek modelinin güvencesizleşmesinin suçunu feminizme yüklüyor. Böylece güvencesizliğin esas nedeni olan sosyal devletin çöküşü ve iş piyasasının esnekleştirilmesi gibi olgular hasıraltı ediliyor. “Ekmek kazanan aile babasına” esas darbeyi feminizmin değil neoliberalizmin vurduğunu gizliyor.

3) İdeolojik güvencesizleşme: Yaşamın her alanında yaşanan güvencesizleşme ideolojik alanda sorgulanmayan ve doğal kabul edilen cinsiyet rollerinin, cinsel kimliklerin sorgulanmasına karşı bir direniş yaratıyor. Ataerkil ideoloji gelecek belirsizliğine karşı sahte bir çare olarak kendini yenileme imkanına kavuşuyor.

4) Güvencesizleşmenin aktörleri: Toplumsal cinsiyet karşıtlığının suçladığı eşitlik politikalarının iş piyasasını yaygın bir şekilde etkilediği, kadın erkek arasında eşitlik sağladığını iddia etmek mümkün değil. Veriler erkekliğin imtiyazlarını kaybettiği anlamına gelmiyor. İmtiyazların doğallığını kaybetmeye başladığını, sorgulanmaya başladığını veya imtiyazların güvencesizleştiğini gösteriyor. Tıpkı iş piyasasındaki güvencesizleşme gibi bu süreçte piyasadaki herkesi eşit bir şekilde etkilemiyor, tersine yeni bir hiyerarşi, yeni bir tabakalaşma meydana geliyor.

5) Heteroseksüel çekirdek ailenin güvencesizleşmesi: Eşcinsel çiftlere, evli heteroseksüel çiftlere tanınan hakların tanınması süreci de eşitlik politikalarına karşı söylemlerin hedeflerinden biri haline geldi. 2011’de Almanya’da yaşayan 18 milyon evli çiftte sadece kadınların dörtte biri tam zamanlı çalışmaktaydı. Dolayısıyla eşcinsel çiftlerin evli heteroseksüel çiftlerin haklarına kavuşmaları çekirdek burjuva ailenin yapısına herhangi bir etkide bulunmuşa benzemiyor.

6) Kapitalist dönüşüm sürecinin ürünü olarak güvencesizleşme: İstihdamın ve aile babası modelinin güvencesizleşmesinin temel nedeni feminizm veya eşitlik politikaları değil, kapitalist sistemin geçirdiği neoliberal dönüşüm ve sosyal devletin ortadan kaldırılmasıdır.

7) Fordist kapitalizmin güvencesizleşmesi ve çeşitliliğin değerlenmesi: Fordizmin ekmek kazanan erkek modeline karşı bugün (merkez kapitalist ülkelerde) siyasi olarak desteklenen model yüksek kalifiye ve çalışma/oturma iznine sahip göçmenler, LGBTI+’lar ve kadınlara yönelik iş yerinde ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını destekliyor. Tekdüzeliği mükafatlandıran Fordizmin tersine neoliberalizm çoğulluk ve çeşitlilikten artı-değer üretmeye çalışıyor. Bu piyasa çeşitliliği ise göçmenlerin, LGBTI+’ların ve kadınların büyük çoğunluğunu yüksek kazançlı ve/veya prestijli işlerden dışlamaya devam ediyor. 

8) Antifeminist postfeminizm: Merkez kapitalist ülkelerde iş dünyasının zirvelerine ulaşmış kadınlar, feminizmin hedeflerine ulaştığı, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı ve dolayısıyla artık eşitlik politikalarına ihtiyaç duyulmayan postfeminist bir döneme geçildiği söylemlerine kanıt olarak sunuluyor. Bu söylemler artık kadınların yakınmayı, şikayetlenmeyi bırakıp mesleki başarı için daha çok çalışması gerektiğini vaaz ediyor ve feminizmi dogmatik bir erkek düşmanlığı olarak yaftalıyor.

9) Güvencesizleşme tecrübesiyle siyaseten başa çıkma: Yazarlar son tezlerinde eşitlik karşıtı politika ve hareketleri güvencesizlik tecrübelerini örgütleyen siyasi girişimler olarak değerlendiriyorlar. Bu perspektiften bakıldığında eşitlik karşıtı siyasetlere yönelik en etkili politikanın güvencesizleşmeyi ortadan kaldıracak yeni iş piyasası reformları ve sosyal reformlar olduğu öne çıkıyor.

Serbest bir çeviriyle sunduğum bu dokuz tez toplumsal cinsiyet kavramına ve eşitlik politikalarına düşmanlığı neoliberal ekonomi politik içinde yorumlamamız için güzel bir başlangıç sunuyor. Wimbauer ve Motakef’in Güvencesiz Emek, Güvencesiz Aşk (Prekäre Arbeit, Prekäre Liebe, Frankfurt, Campus Verlag, 2020) adlı çalışmaları, bu tezleri aşk ilişkilerinin analizine doğru genişletiyor. Yükselen sağın seferber ettiği duyguları ve sağ ideolojinin büründüğü doğallık, olağanlık kisvesini yorumlayabilmek için mahrem alanın güvencesizleşmesini göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünüyorum. Önümüzdeki haftalarda bu olguya ilişkin çalışmalardan da bahsedeceğim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...