17 Aralık 2021 04:26

NATO'ya karşı Rusya-Çin ittifakına doğru

ABD, Rusya ve Çin bayrakları

Fotoğraf:Pixabay

Paylaş

Dünya kamuoyu şu sıralar daha çok NATO şemsiyesi altında bir araya gelen batılı emperyalist devletlerin Ukrayna üzerinden Rusya ile gerilimi arttırmasını tartışıyor. En son geçen hafta G7 ve AB dışişleri bakanları toplantılarında Ukrayna’nın işgal etmesi durumunda Rusya’ya tehditler savruldu. Tehditlerin tonlamasında “Keşke Rusya Ukrayna’yı işgal etse de savaşsak” havası hakim. Sorunu diyalog yoluyla çözmek yerine tehdit ve yaptırımların gündeme getirilmesi, işgale davetiye çıkarmadan başka bir anlam taşımıyor. İki gün önce de Almanya Rus diplomatlarını sınır dışı etme kararı aldı.

ABD Başkanı Joe Biden’in açık ya da gizli ajandasında, yakın dönemde Avrupa’nın tamamı olmasa da bir kısmıyla Rusya arasında sıcak savaş çıkarmanın olduğu her geçen gün biraz daha netleşiyor. Özellikle silahlandırılan bazı Doğu Avrupa ülkelerinin buna dünden razı olduğu anlaşılıyor.

Hem de tarihten ders çıkarmadan...

Hitler Almanyasının Sovyetler Birliği’ne karşı açtığı savaşın en ağır bedellerinden birisini Doğu Avrupa hakları ödedi. Savaşın tam anlamıyla yıkım olduğu gerçeğini unutan bölgedeki emperyalizm iş birlikçilerinin, halk arasında korku ve endişeleri körüklediği anlaşılıyor.

Rusya’yı Ukrayna ve Karadeniz üzerinden NATO aracılığıyla hizaya getirmenin planlarını yapan ABD’nin diğer “baş düşman” Çin’i ise Tayvan üzerinden çıkarılacak bir savaşla geriletme senaryosu hazırladığı, bölgeden gelen haberlerde görünüyor.

Geçen hafta G7 toplantısı vesilesiyle Avrupa’ya gelen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bu hafta ise Endonezya’dan başlayarak Güney Asya ülkelerini dolaşmayı planlıyordu. Ancak kovid-19 nedeniyle sadece Endonezya ve Malezya’yı ziyaret ederek Washington’a geri döndü. Gündeminde asıl olarak Çin’e karşı bölgesel dinamikleri harekete geçirmek vardı.

Handelsblatt gazetesinde pazartesi günü yer alan bir haber-analizde, Japon yöneticiler bir süredir Tayvan’ın Çin tarafından işgal edileceğinin propagandasını yapıyor ve bunun kendileri için savaş nedeni olacağını açık olarak ifade ediyorlar. Tayvan’ın işgal edilmesi durumunda Japonya’nın deniz yoluyla yaptığı ticaretin sekteye uğrayacağı dile getiriliyor.

Bu nedenle ABD’nin tam desteğini alan Japonya ve Avustralya, Tayvan üzerinden Çin’e diş bilemeye devam ediyor. Tayvan’ın işgal edilmesi durumunda sıranın diğer ada ülkelerine geleceği de ileri sürülüyor. Tıpkı birçok Avrupa ülkesinin Ukrayna’nın işgal edilmesinden sonra sıranın kendilerine geleceğini ileri sürdükleri gibi...

Batılı ülkeler, Çin’i geriletmek için daha önce Uygurlara yönelik Pekin rejiminin yaptığı saldırıları gündeme taşımıştı. Ancak bu beklendiği etkiyi yaratmamıştı. Keza Hong Kong üzerinden süren tartışmalar da ABD ve bölgedeki müttefikleri açısından bir sonuç getirmemişti.

Ancak, “Tayvan sorunu” bölgede çelişkiler yumağının büyük bir patlamaya yol açması bakımından kilit önem taşıyor.

İkinci Dünya Savaşı’na kadar Japonya’nın sömürgesi olan Tayvan, savaş bittikten sonra Çin’in denetimine geçti. Devrim hareketini Komünist Parti kazanınca, Milliyetçi Partinin gerici başkan ve yöneticileri Tayvan’a sığınarak bağımsız bir devlet olduklarını ilan ettiler.

1971’e kadar Birleşmiş Milletlerde batıyla ilişkileri gerilimli olan Çin Halk Cumhuriyeti’ni de bu sayede Çin Cumhuriyeti (Tayvan) temsil etti. Ancak Çin Halk Cumhuriyeti ile ABD arasında sağlanan uzlaşmadan sonra, BM’de Tayvan’ın Çin’i temsil etme hakkı elinden alındı, Komünist Partinin yönettiği Çin Halk Cumhuriyeti’nde verildi.

Böylece Tayvan’ın bağımsızlığı da meşru olmaktan çıktı. Birçok ülke Tayvan’ı tanımamaya başladı. Çeşitli kaynaklara göre bugün çoğu Afrika ve Orta Amerika ülkesi olmak üzere sadece 23 ülke Tayvan’ı bağımsız bir ülke olarak tanıyor. ABD bile doğrudan tanıyıp elçilik atama yerine dernekler üzerinden ilişkilerini sürdürüyor. Türkiye de Tayvan’ı resmi olarak tanımayan ülkeler arasında yer alıyor.

Tarihsel arka planı bu şekilde olan Çin’in “Tayvan sorunu” şimdi ABD ve bölgedeki iş birlikleri tarafından her bakımdan bölgesel bir güç olan Çin’i hizaya getirmek için kullanılıyor. En önemlisi de ABD Başkanı Biden, askeri olarak bölgedeki çatışmaya doğrudan katılabileceğini söyledi. Aynı Biden, Rusya’ya karşı savaşa ABD’nin askeri olarak katılmayacağını söylemişti. Bu da askeri gücünü yakın gelecekte en fazla Asya-Pasifik’e yığacağı anlamına geliyor. ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler “Tayvan sorunu” konusunda açık bir tutum belirlenmesini istiyorlar.

Aynı dönemde ve aynı nedenlerle ABD’nin hedefinde olan Rusya ve Çin’in olanlar karşısında sessiz kalmayacakları, önceki gün yapılan Putin ve Şi görüşmesi gösterdi. Bir buçuk saat süren video-konferans görüşmesinde batıya karşı ilişkilerin güçlendirilesi kararı çıktı. Dünkü Süddeutsche Zeitung’da yer alan haberde, iki ülke arasında “iş birliğinde yeni model” üzerinde duruluyor. İç işlerine karışmadan ekonomik ilişkileri güçlendirme, batıya karşı ortak tutum almadan söz ediliyor. Putin’in, ABD’nin boykot ettiği Kış Olimpiyatları dolayısıyla Pekin’e yapacağı ziyaretin bu açıdan önemli olacağı görülüyor.

Gelişmeler, ABD liderliğindeki batı ittifakı savaş ve silahlanma politikalarını yoğunlaştırdıkça, Moskova-Pekin hattında yakınlaşmanın zorunlu olarak gündeme geleceğini gösteriyor.

Bu nedenle 2022’de halklar cephesinde savaş ve silahlanmaya karşı mücadele her geçen gün daha fazla önem kazanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...