26 Kasım 2021 23:57

AKP’nin şiddeti önleme bakanı: Toplum ahlakı ve vicdanı

Evrensel

Paylaş

Kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü’nde tüm ülkede artan şiddet ve yoksulluğa karşı sokaktaydı. Sokağın öncesi de var; ay başından beri mahallelerde, okullarda, işyerlerinde, kent merkezlerinde irili ufaklı buluşmalar, toplantılar, etkinlikler, paneller, söyleşiler, sergilerle dertlerini konuşuyor kadınlar. Tüm sözlerin en başına hep kadın cinayetleri yerleşiyor. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, kendini “büyük siyasetin” iki kutba indirgenen siyasi cephelerinin hangisine yakın hissediyor olursa olsun kadınların ortaklaştığı en temel konu, iktidarın kadınların var olan haklarını tartışmaya açarak kadın katliamlarına yol verdiği, failleri cesaretlendirdiği, kadınların güçsüzleştirildiği, kadın düşmanı yargı kararlarının şiddeti adeta teşvik ettiği, kadınları ise haklarını aramaktan uzaklaştırdığı... Kadınlar devletin kendilerini koruma noktasında “yok”, kadınları her anlamda ikincilleştirme konusunda “var” olduğunu söylüyorlar. Devletin yokluğunda, artan işsizliğin, yoksulluğun ve geçim sorunlarının kadınların kendi başlarına bir çare arayıp bulmasını, şiddetten uzaklaşmak için bireysel girişimlerde bulunmasını dahi engellediğini, kadınları bağımlı ilişkilere mahkum ettiğini, kadınların en küçük itirazının ölüme varan şiddetle karşılandığını pek çok somut örnekle anlatıyorlar.

Nitekim, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da 25 Kasım açıklamasında bu tabloyu itiraf etti bir nevi. “15 Kasım itibarıyla bu yıl 251 kadın cinayeti işlendi. Geçen yılın tamamında bu sayı 268’di. Testere dişi gibi inişli çıkışlı bir grafik var. Bu yılı sayı olarak geçen yılın üstünde kapatacağımız anlaşılıyor” dedi. Testere dişi gibi… Yaşadığımızın ne olduğunu sembolik bir biçimde çok iyi özetleyen bir tarif; samuray kılıçlı katile metroda bıçaklı saldırganın eklendiği, küçük Müslüme’nin acı kaybının ardından her yanımızı lime lime eden korkunç bir istismar ve tecavüz hikayesinin ortaya çıktığı bugünlerde hele…

Devletin kadın cinayetlerine ilişkin verileri ise resmi enflasyon ve işsizlik rakamları gibi… Soylu 251 kadın cinayeti dese de kadın örgütlerinin ve basının yaptığı derlemeler daha fazlasına işaret ediyor. Bianet’in derlediği haberlere göre 1 Ocak 2021- 23 Kasım 2021 arasında en az 285 kadın cinayeti işlendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre ise son 1 yılda 280 kadın cinayeti, 200 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.

İktidar sözcüleri her gün bir kadın cinayetinin basına yansıdığı, şiddetin sokağa taştığı bu memleket tablosunda 25 Kasım mesajlarını ise hep aynı tondan verdiler.

Erdoğan “Türkiye en kapsamlı ve etkili mevzuata sahip ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Bu sorunun ortadan kalkması tüm kesimlerin inancı, çabası ve mutabakatıyla mümkündür. Kadına karşı şiddeti insani ve ahlaki değerlerimizi güçlendirerek inşallah tamamen ortadan kaldıracağız” derken Aile Bakanı Derya Yanık “Toplumun tüm kesimleri sözlü, fiziksel ve psikolojik şiddete hep birlikte ‘dur’ demeden bu mücadelede sonuç almamız mümkün değil” dedi. Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın yönetim kurulu üyesi olduğu Kadın ve Demokrasi Derneği Başkanı Saliha Okur “Toplumun her bir ferdini şiddete karşı mücadelede sorumlu görüyor ve herkesi bu sorumluluğu paylaşmaya davet ediyoruz” dedi.

Dikkat çekici; Cumhurbaşkanından bakanlara, yandaş kadın örgütlerinden köşe yazarlarına üstüne basa basa “Bizim yasalarımız yeterli, mesele zihniyet” diyor, inanç ve ahlaki değerlere vurgu yapıp, sorumluluğu “topluma” atıyor, esasen suçu bireyselleştirip, politik bir sorun olan şiddeti kendi politik sorumluluklarından azade bir mesele haline getiriyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden beri sürdürdükleri bu söylem, toplumun çok geniş bir kesiminin artan şiddetin iktidar politikalarıyla bağını düne göre daha fazla oranda tartıştığı bu 25 Kasım’da şahikasına vardı.

Yangını söndürmek, selin yıkıntısını temizlemek, hasta çocuklara ilaç bulmak, yoksul çocuklara tablet aramak, barınamayan öğrencilere ev bulmak, “ekonomik kurtuluş savaşı”na nefer olmak, açı doyurmak gibi devletin yapması gereken her şeyin toplumun sırtına yüklendiği bu “yokluk” düzeninde, her geçen gün ağırlaşan sorunlar karşısında hep “milleti” göreve çağıran, kendi sorumluluklarını görünmez kılmaya çalışan iktidar tutumu, kadına yönelik şiddet konusunda da devam ediyor.

Doğru; toplumun kadına yönelik şiddeti kabul edilemez bir suç olarak görüp buna göre hareket etmesi elbette çok önemli. Ama bu ancak şiddetin esasını oluşturan eşitsizliğin toplumsal, ekonomik, politik, kültürel yaşamın her alanında ortadan kaldırılması için sistematik bir mücadelenin, önleme ve koruma mekanizmalarının, desteklerin, politik irade ve kararlılığın olduğu bir ortamda, ancak bunlarla birlikte olanaklı.

Kadıköy metrosunda elinde bıçakla kadınlara saldıran kişinin “Eyleminin yalnızca tartıştığı kişilere yönelik değil, o anda trende ve platformda bulunan yolcuların, hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırı olduğu” için tutuklanmasını talep eden kadın savcı işte tam da bunu görüyor. Tam da şiddetin ve şiddetin cezasız hale getirilişinin henüz o şiddetle muhatap olmamış, henüz şiddetin sergilenen vahşi yüzünü yaşamamış kadınlara da bir gözdağı, bir ayar çekme, çeki düzen verme aparatı olduğunu gördüğü için devletin sorumluluklarına işaret ediyor.

Kadınları her alanda, bizzat devlet olanaklarını kullanarak eşitsizliğe mahkum edenler, haklarını gasbedip, yaşamlarını zorlaştıranlar, şiddete yol verip kadınlara hayatı dar edenler “toplum vicdanı, ahlakı” deyip kendilerini aklayamazlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa