29 Eylül 2021 00:55

Almanya seçimleri

Almanya | Fotoğraf: Abdulhamid Hoşbaş / AA

Paylaş

Almanya uzun süre tartışılacak bir seçimi geride bıraktı. Birbiriyle yarışan iki parti, merkez sağ birlik CDU/CSU ve Yeşiller, şansölye koltuğunu sosyal demokrat SPD’ye kaptırdılar. Liberal FDP oyunu yükseltirken, aşırı sağ AFD bir miktar kayba uğrasa da liberaller kadar oy aldı. Sol parti barajın altında kaldı ancak doğrudan seçilen üç vekili sayesinde baraj engelini atlayarak meclise girdi. Böylece 2021 seçimleri Alman siyasi sistemindeki çoğullaşma eğiliminin sürdüğünü, süreceğini gösterdi. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde kurulan ve sağlı sollu iki büyük halk partisinin egemen olduğu sistem artık geri dönülemez bir şekilde tarihe karıştı. Uzun bir süredir devam eden bu gelişme nihayet Yeşillerin de şansölye yarışına katılmasıyla yeni bir eşik atladı. Dolayısıyla savaş sonrası kurulan liberal dünya düzeninin önemli bir ayağı da böylece Soğuk Savaş nostalji müzesindeki yerini alıyor. Peki ufukta ne görünüyor?

Almanya siyasetinin geleceğine dair fikir yürütmek için seçim sonuçlarını etkileyen dinamikler kadar seçim sonuçlarının toplumsal aktörler tarafından nasıl yorumlanacağına da bakmak gerekir. Sosyologların ve politologların Yeşillerin tabanı olarak işaret ettiği yeni orta sınıfın nefesi iktidara gelmeye yetmedi. Büyük şehirlerde, işe bisikletle gidilebilecek mesafede, mutenalaştırılmış mahallelerde yaşayan ve organik ürünlerle beslenen bu sınıf daha geniş bir toplumsal ittifak kurabilecek mi? Ya da kimlerle kuracak? Sadece ekonomik çıkarlar değil siyasal ve ideolojik çıkarların da pazarlık konusu olduğunu da hatırlayalım.

Kültür Sosyoloğu Andreas Reckwitz Yanılsamaların Sonu (Das Ende der Illusionen, 2019) adlı kitabında yeni orta sınıfın kozmopolit hiperkültürü ile eski orta sınıfın kültürel özcülüğü arasında çatışmayı vurguluyor. Bu, Türkiye’de liberal sol ve ulusalcı sol arasındakini andıran bir kültürel çatışma. Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu’nün sınıf tahliline dayanan Reckwitz’e göre Almanya’daki güncel toplumsal dinamik bu iki orta sınıfla güvencesizler arasındaki ilişkiler tarafından belirleniyor. Sınıf analizine tam katılmasam da Reckwitz’in ideolojik kamplaşma ve siyasi kutuplaşmayı sınıflar arası bir kültürel çatışma temelinde açıklamaya çalışmasını değerli buluyorum. Reckwitz belirsizlikleri idare edebilenlerin açık bir avantaj elde ettiği bir toplumda yaşadığımızı vurguluyor. Bu tespit 2021 seçimleri için çok geçerli.

COVID-19 salgınının dünyada zaten yaygınlaşmış olan belirsizlik algısını iyice pekiştirdiği düşünülebilir. İstikrarda dünya markası olan Merkel’in bile imajını sarsan pandemi belirsizlik yönetimine olan ihtiyacı arttırdı. Nitekim, CDU/CSU’nun Şansölye Adayı Laschet’in yıldızı da ilk defa salgın sırasındaki sarsaklığı yüzünden kaymaya başladı. Yeşillerin Adayı Baerbock kampanyasındaki hatalar sonucunda Laschet’i takip ederken SPD’li Scholz istikrar ve güven markası haline dönüştü. Fakat bu bir yanılsama. Bunca yıl Merkel’i markalaştıran özellik sabırla beklemesi, son ana kadar hiçbir hamle yapmaması, tereddüt sanatında ustalaşmasıydı. Pandemi süreci Almanya’nın bu tavır nedeniyle birçok alanda (örneğin dijitalleşme) modernleşemediğini meydana çıkarttı. Almanya ve dünyadaki gelişmeler Merkel’den sonraki şansölyeyi daha aktif, girişken, inisiyatif geliştiren bir tavır geliştirmeye zorlayacak gibi. Rutinleşen belirsizliğin hangi toplum kesimine nasıl fatura edileceği müstakbel şansölyeyi bekleyen en mühim karar olacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...