26 Eylül 2021 00:10

İklimi de dünyayı da garipler kurtaracak!

Bir kişinin elinde yanan dünya tasviri.

Görsel: Flickr

PAZAR
Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun ilk gününde Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’de onaya sunacağını açıklaması bazı çevreler tarafından “İklim krizi mücadelesinde önemli bir adım” olarak değerlendirildi. Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu 2016 tarihli bir anlaşmayı bugüne kadar neden parlamentosundan geçirerek yürürlüğe sokmadığı, bugün neden adeta şov yaparak “TBMM’ye sunacağız” dediği bir yana AKP’nin 20 yıllık iktidar pratiği bu meseleye hiç de iyimser bakılamayacağının bir kanıtı aslında.

“Çevreci liberaller” Erdoğan’ı alkışlaya dursun Türkiye’de değişen bir şey olmadığını ve önümüzdeki süreçte de bu durumu kökten etkileyecek bir politika değişikliğinin beklenmemesi gerektiğini anlamak için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının (ÇŞB) internet sitesindeki ÇED duyurusu yapılan projelere bakmak bile yeterli! 

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMÜYOR!

Ne mi var Çevre ve Şehircilik Bakanlığı internet sitesinde? ÇŞB’nin ÇED duyuruları sitesinde son birkaç günde ilan edilen petrol-doğal gaz ile 3. ve 4. sınıf olarak gruplandırılmış madenlerle ilgili projelere bakmak bile ‘Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini” ortaya koyuyor. Bir yanda sıfır emisyondan bahsedeceksiniz, öbür tarafta her gün iklim krizini körüklediği bilimsel olarak kanıtlanan onlarca enerji ve madencilik projesine onay vereceksiniz! Size ancak iflah olmaz liberaller inanır!.. 

SORULAR SORULAR…

Peki, Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı parlamentosundan geçirdikten sonra kendi programını nasıl güncelleyecek? Bunu ne zaman yapacak? Hadi emisyon programını güncelledi diyelim bunun ne kadarını gerçekleştirebilecek? Böylesi bir niyeti varsa neden hâlâ fosil yakıtlı termik santraller peşinde koşuyor? Neden hâlâ doğayı katleden projelere yol vererek ülkeyi adeta betona gömüyor? Sulak alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz bir bir kururken, kuraklık artık içinden geçilen bir gerçeklik olarak her kesim tarafından kabul edilmişken bunları önlemeye dönük ne gibi bir politika değişikliğine gidilecek? Sorular sorular… Aslında yanıtı da belli; bütün bunları AKP hükümeti yapamaz!

KÖTÜMSER OLMAK İÇİN GEÇ, İYİMSER OLMAK İÇİN ERKEN

Diğer taraftan, Paris Anlaşması’nın hedefi olan “2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının sıfırlanması doğrultusunda ülkelerin ortak çalışmasını sağlamak ve iklimi değiştirmeyen bir dünya inşa etmek” iddiasının bu kapitalist sistemde ne kadar gerçekçi olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Paris’ten bu yana yapılan bütün iklim toplantılarında pembe vaatler veren, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının yüzde 75’inden sorumlu olan gelişmiş kapitalist ülkelerin bu vaatlerinin çoğunun kağıt üzerinde kaldığını göz önünde bulundurmak zorundayız. Evet, “Yeşil kapitalizm imkansızdır” kitabı ile son derece doğru bir tespit yapan Daniel Tanuro’nun son kitabına adını verdiği gibi “Kötümser olmak için çok geç”. Ancak çözümü yine bu sistem içinde aramaya dönük özünde ‘enayiliğe’ tekabül eden safiyane iyimserlikle kaybedilecek zamanımız da yok!

SORUNU KİM ÇÖZEBİLİR?

İklim krizini, Birleşmiş Milletlerin geçen ağustos ayında açıkladığı “İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli” Raporunda “İklim krizinin nedeni 1750’den bu yana gelen insan faaliyetleri” cümlesinde adı anılmadan utangaçça itiraf edilen kapitalizm mi çözecek? Kapitalizm içi reformist çözüm önerileri mi (Yeşil yıkama, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir ‘temiz’ enerjiye geçiş, adil dönüşüm gibi) iklim krizini, küresel ısınmayı durduracak? Bunun böyle olamayacağını zaten bırakın başka şeyleri kapitalistler bile itiraf ediyor artık. 2030 yılına kadar küresel ısınmayı durdurma ve 1.5 derecede sınırlandırma hedeflerini artık ağzına alan yok. Şimdi “Zengin ülkeler böyle devam ederlerse yüzyılın sonunda dünyada sıcaklık ortalama 2.4 derece daha fazla olacak”, “Tüm zengin ülkeler taşın altına eline sokarsa ısınmayı 1.7 derecede tutma olasılığı var” gibi kendi felaketine kendini hazırlayan bir söylem var karşımızda. 

İFLAH OLMAZ POLİTİK KÖRLÜK!

Hal böyleyken hâlâ Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı Meclis gündemine alma kararını  “Yeni dünya düzeninin inşası için küresel iş birliğine katılma şansı” olarak yorumlayan çevreler var. Bunu iyi niyetten çok öte yıllardır iflah olmayan politik bir körlük durumu olarak tanımlamak lazım! Şimdi “İklim adaleti için iklim grevi” sloganları ile alanlara çıkanların “İklimi değil sistemi değiştir” söylemindeki reformizmi daha iyi görebiliriz. Kim değiştirecek sistemi? Soru bu? İklimi bu hale getirenler mi? Bu kapitalist ülkelere “Politikalarını değiştir, bir takım önlemler alarak, karbon salımını azaltarak iklim krizine yol açan kendi sistemini revize et” diye çağrıda bulunmak ne kadar mantıklı? Çözümü iklimi bu hale getiren bir sistem içinde aramak, bunu da sorunun kaynağına “Kendini değiştir” diyerek yapmaya çalışmak saflığın dik alası değil mi? 

NE YAPMALI?

“Ee o zaman ne yapmalıyız?” sorularını duyar gibi oluyorum. Alanlara çıkarken, iklim krizini protesto ederken, iklimi değiştirenlere mesaj vermek, onlardan kendilerini değiştirmelerini beklemek, sistem içi reform dilenmek yerine iklimi değiştirenleri tarihin çöp sepetine atmak için çaba içinde olmalıyız. İklimi değiştirenleri ve sorunun kaynağı olan bu kapitalist sistemi değiştirecek olan kapitalistler değil iklim krizinden en çok etkilenen, emeği, doğası sömürülen, geleceği yok edilen dünyanın tüm işçi ve emekçilerdir. Canı yanan milyonlar, milyarlar ayağa kalkacak ve bu yaşam düşmanı sistemi söküp atacak! “Yakarsa dünyayı garipler yakacak”, iklimi de dünyayı da garipler kurtaracak…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa