19 Eylül 2021 00:15

Suyun kaynağında susuz kalan köy!

Maden sahasında arabalar ve iş makinesi.

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR
Paylaş

Bu hafta size Türkiye’nin en kaliteli içme sularından birisinin kaynağında yer alan Madran Dağı’ndaki Topçam köyünün nasıl susuz kaldığını anlatacağım. Suyun kaynağında susuz kalmak bir yana bazı köylülerin başına kelimenin tam anlamıyla taş yağıyor!..

Çine Ovası’ndan Madran Dağı’na doğru kıvrım kıvrım ilerleyen yolu çıkarken yolculuğumuzun bu kadar uzun süreceğini bilmiyorduk açıkçası. Topçam köylüsü Ali Coşkun’un kullandığı koltuklarına, göstergelerine, aynalarına ve güneş yanığı dolu kaportasının her noktasına kadar köy yollarının tozu sinmiş eski model bir Ford otomobildeydik. Öğle saatlerinde Ali Coşkun’la ifade verdiği ilçe jandarma önünde buluşmuştuk. Jandarma yine hedefi şaşırmış, evinin dibinde patlatma yapan maden şirketini şikayet eden Ali Coşkun’u sanki kusurlu o imiş gibi ifadeye çağırmıştı! Çine’nin en büyük maden şirketlerinden birisinin, üstelik iktidar partisinden belediye meclis üyesi olan maden patronunu ifadeye çağırmak daha zor gelmiş olmalıydı jandarma yetkililerine!

Öğle saatlerinden başladığımız yolculukta Madran Dağı’nı aşıp Topçam köyüne gitmemiz neredeyse üç saati buldu. Bu üç saatlik yol boyunca dağın çıplak tepesinden, dibinden küçük su birikintilerinin sızdığı ormanların kuytuluğuna kadar indik.

60’lı yaşlara merdiven dayayan Ali Coşkun bile yıllarca bu dağda ve bu toprak yollarda kamyonlarla tomruk taşımasına rağmen birkaç kez yolları şaşırdı. Yirmi otuz yıl önceki dağı ve yolları anlatırken, o zamanlar bu dağın gerçek sahipleri olan yaban hayvanlarından bahsetti uzun uzun. Özellikle kurtlardan. Kendisinin de içinde yer aldığı köylülerin sürek avları sonucu dağda neredeyse tükenen kurtları anlatırken suçluluk, pişmanlık ve dağın bu çevik hayvanlarına saygı dolu cümleler döküldü ağzından sürekli.

“İşte tam şu taraftan gelip, bu koyaktan geçerlerdi. Ne kadar hızlı, ne kadar güçlü hayvanlardı” diye ormanın sıklaştığı bir yerini gösteriyor, sonra geçidin hemen üzerinde şimdi adına “Kurt kayası” dedikleri kayalık alanda pusu kurup beş kurttan oluşan bir sürüyü nasıl yok ettiklerini anlatıyordu.

Ali Coşkun ve anılarıyla yolculuk Madran Dağı’nın ve ormanın değişimine de tanıklıktı bir anlamda. Kesilip yolun yan tarafına istiflenen tomrukların kamyonla, bugün arazi aracıyla bile zor geçilen yollardan güç bela taşınmasını anlatırken, dağın o günlerinin bugünden daha iyi olduğunu söylüyordu.

“Şimdi ne orman eski orman, ne sular aynı su. Ormanlarda ağaçlar gittikçe seyrekleşti ki eskiden ağaçtan içine giremezdiniz. Sular öyle bir çağıldardı, öyle bir akardı ki sesinden birbirimizi duyamazdık yanına geldiğimizde. Bugün derelerde incecik bir su akıyor. Çoğu pınarlar kurudu” diye anlattı eski ile yeninin farkını. Çocukken üzerlerine çıkıp kovalamaca oynadıklarından bahsettiği çamları göstererek “Çamların boyu büyüdü artık” dedi ki aslında bu sözüyle çamların uzamasından çok kendi yaşlılığına bir dem vuruyordu.

Üç saatlik o dağ yolculuğundan bana çoğunu birkaç saat içinde unuttuğum onlarca anı, toz ve ses kaldı. En son, köyünü tepeden gören dağın yüksekçe bir dönemecinde durup, epey uzakta çamlar arasında zor bela gözüken evini ve hemen dibindeki maden ocağını gösterdi Ali Coşkun. “Suyun gözü burasıydı” diye götürdüğü köyün birkaç yüz metre yükseğindeki yamaçta ise şimdi kocaman bir maden çukuru ve çukurun içinde birikmiş zümrüt yeşili durgun bir su vardı. “Kaynağa sondaj vurup, çevresini eştiklerinde su bu çukurda birikmeye başladı. Köyümüze işte bu birikintiden su veriyorlar. Artık kimse de musluk suyundan içmiyor” dedi.

Ali Coşkun’un “Bir gün bir mahalleye, öbürsü gün diğerine tankerlerle su taşıyor madenci. Bizim köylülerimiz de buna şükrediyor!” diye söylendiği suyun öyküsü çok ilginç aslında. Türkiye’nin en kaliteli 11. kaynak suyu seçilen Topçam memba suyunun çıktığı yerde maden çalışmaları nedeniyle köylüler susuz kalmış! Suyun kaynağında susuz kalan bir köyün acıklı öyküsüydü anlatılan!..

Topçam da suyun başına konan şirket, Ali Coşkun’un evinin 60 metre dibinde dinamitlerle kayaları patlatarak madencilik yapıyor bugün. Tozdan, gürültüden, korkudan sakatlanan, düşük yapan hayvanlar ve her an başlarına bir taş düşebileceği endişesiyle yaşayan Coşkun ailesi...

Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir vahşete yasal olarak izin verilemeyeceğini düşündüm evle maden ocağını yan yana görünce. Bu tam anlamıyla bir vahşi madencilik örneğiydi! İşin belki de en trajikomik yanı ise bu vahşi madencilik faaliyetini gerçekleştiren şirketin patronu (Ki kendisi aynı zamanda Çine Belediyesinde AKP’den meclis üyesi) belediye meclisine bir araştırma komisyonu kurdurmuş, kendisi de üç kişilik komisyonun üyelerinden birisi olmuştu!

Hadi bu maden patronu kendi yapıp ettiklerini perdelemek için böylesi bir komisyona ihtiyaç duyuyordu, bu anlaşılabilirdi. Ancak, ana muhalefet partisinden, birisi belediye başkan yardımcısı olan iki CHP’li neden bu son derece saçma komisyona dolgu malzemesi olmayı kabul etmişti? Dışarıdan bakınca anlaşılır gibi gelmeyen bu durum aslında bölgede çok güçlü olan madencilik lobisinin yerel yönetimlerle olan içli-dışlı ilişkisinin bir sonucu. Maden şirketleri yerelde iktidar-muhalefet demeden bütün siyasi partilerle iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor, sağdan-soldan sermaye partileri de bu noktada halktan değil madenciden yana tavır takınıyor.

Bugün Çine’de dağları talan eden maden şirketleri suların da başını tutuyorlar. Türkiye’nin en kaliteli kaynak suları bu madenler tarafından şişelenip satılıyor. Öte yandan suyun kaynağında bulunan Topçam gibi köyler ise susuzluk çekiyorlar.

“Yürü bre Hızır Paşa”!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa