"Egemenlerin müziği kralın ömrü kadar"
"Müzik, dokunduğu katılığı yumuşatabiliyor ya da bir iradeyi parçalanamaz bir çeliğe dönüştürebiliyor. Bir bulanıklığı berraklaştırıp, karanlığa ışık olabiliyor."

Fotoğraf: Arif Bektaş/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
Müzik belki de yüzyıllardır tarihin sayfalarındaki toplumsal mücadelelere ışık tutuyor, toplumun hafızasına kazıyor. Fabrikalardaki grevleri, meydanlardaki kalabalıkları bugüne taşıyor. Bazen kalabalık 1 Mayıs alanını anlatıyor, bazen gün henüz aydınlanmadan fabrikasına doğru yola çıkan bir işçiyi, bazen de sıcak bir ev, sıcak bir yemek, insanca bir yaşam özlemini... Bazen izi tarihe kazınmış bir sloganı unutturmazken bazen de ömrü hapiste çürüyen bir şairin anısını canlandırıyor. Bazen enstrümanlarla bir stüdyoda, bazen bir şantiyede, bazense kalabalık bir meydanda sesini buluyor. Bazen de işçi sınıfına 1 Mayıs’ı bırakan Kentucky işçilerinin mücadelesiyle doğuyor:
“Çok çalışmaktan yorulduk
Yaşamaya ancak yetecek kadar para
Düşünmeye ise zaman yok
Güneş ışığını hissetmek istiyoruz
Çiçekleri koklamak istiyoruz
Tanrının bunu istediğinden eminiz
Ve sekiz saati alacağız...”
Bu tarihe, bu birikime ses verenlerden müzisyen onca bestenin olmazsa olmazı 1 Mayıs’a giderken Ozan Çoban grev alanlarından meydanlara müziği anlattı.
Fotoğraf: Ozan Çoban kişisel arşivi
"ÖZGÜRLEŞME AŞKI KALICI SANATIN PUSULASI"
İşçi sınıfının kültür üretimi içerisinde müziğin nasıl bir yeri var?
Müziğin insanları birleştiren, bir araya getiren, aynı coşkuda buluşturan, onların acılarını, düşlerini ortaklaştıran ve aynı zamanda sınır tanımayan, sınırlar aşan muazzam bir gücü var. Haliyle herhangi bir niyeti olsun olmasın yalnızca bu doğasından ötürü müzik emekçilerin ve mücadelelerinin yanında bitiveriyor her daim. Düşüncenin kıramadığı kapıları açıyor müzik, kişilerin yıkamadığı duvarları aşıyor. İlk önce o ulaşıyor ulaşması gereken yere. Dokunduğu katılığı yumuşatabiliyor ya da bir iradeyi parçalanamaz bir çeliğe dönüştürebiliyor. Bir bulanıklığı berraklaştırıp, karanlığa ışık olabiliyor.
İnşaat alanında söylenen bir türkünün diğer işçilerin kulaklarına ulaştığında yarattığı etkiyi düşünün; belki ince bir tebessüm, belki bir sigara dumanıyla içe çekilen bir memleket hasreti ya da kim bilir belki özlenmiş bir sevgili, hatırlanmış bir çocukluk anısı… Sarıverir hemen yürekleri. Türkü söyleyen işçi ekmeğini bölüp paylaşmış, omzunu arkadaşının omzuna koymuştur sanki. Bir nevi, dayanışmanın da en saf halidir bu. Bu nedenle öyle insani, öyle değerlidir ki.
İnsanlığın sanatsal ve kültürel birikiminde sömürüden, zulümden kurtulma ve özgürleşme aşkı çok büyük bir yer tutmuş tarih boyunca. Bana göre kalıcı sanatın yegane pusulası da bu. Müzik ya da herhangi bir sanat sömürenin tarafında olduğunda, oradan mütevellit sözünü söylediğinde bütün büyüsünü de kaybediyor, elde avuçta cılız sevimsiz bir yapmacıklık kalıyor. Şeklen müzik ya da sanat diyebilirsiniz ortaya çıkan şeye elbette ama yarına kalacak bir sanat diyemezsiniz. Kralın ömrü kadardır, saraylara konaklara salonlara sığdığı kadardır. Sınırı vardır. Oysa müziğin doğası sınır tanımaz. Kendini sömürene teslim etmiş bir müzisyen, sanatını da teslim etmiş demektir.
Beethoven’ı var eden şey onun müthiş dehası kadar Aristokrasiye duyduğu nefretidir de örneğin. İnsanlığın aristokrasiden kurtulmasını istiyorken aslında müziğinin de özgürlüğünün peşindedir hep. Şostakoviç ülkesi nazilere karşı direniyorken müziğini de savaş alanına sürer. Sanatın insanlık düşmanlarıyla savaşmadan özgürleşemeyeceğine inanır. Varlığıyla da sanatıyla da kendini bu mücadeleye adamıştır.
"BİR SANATÇININ YAPACAĞI EN BÜYÜK YANLIŞ KENDİSİNİ EMEKÇİ SAYMAMASI"
Buradan şuraya gelmek istiyorum: Tarihin hangi aşamasında olursa olsun, sanat değirmenini döndüren şey sömürene karşı mücadeledir ve bugün artık bu bayrak burjuvaziye karşı emekçilerin elindedir. İnsanın insan olma sürecinin en önemli araçlarından biri müzik ise çağdaş toplumu yaşanılır kılıp var edenler de emekçiler. İnsanın müziğe, toplumun emekçiye, insanlığın da sömürüden kurtulmaya ihtiyacı var. Yüzünü emekçilere ve mücadelelerine dönmeyen müzik de toplum da çürümeye mahkumdur.
Genelde bir grevin, protestonun olmazsa olmazı müzik oluyor. -Kendi şahsi deneyimlerinizden de örnekler vererek- bunun sebebi nedir, müziğin nasıl bir etkisi var?
Grevler işçilerin sınıfsal bilinçlerini ve öfkelerini perçinledikleri, coşkularını en yüksek seviyede yaşadıkları ve paylaştıkları muazzam pratikler. Büyük insanlığın ne olduğunu dost düşman herkese gösteriyorlar böyle dönemlerde emekçiler. Kendi kurtuluşunu sınıfının kurtuluşunda gören aşkın bir insan hali gerçekten o hal. Kapitalizmin “kendinden başkasını düşünmeyen bencil kibirli insan” tipolojisini yerle yeksan eden bir emekçi insan profili somut olarak kendini gösteriyor burada. Etle tırnakla örülen, elde avuçta ne varsa paylaşılan bu dayanışmaların bir parçası olmak insanın içini umutla dolduruyor. İnsanın insana olan inancının tazelendiği her yerde olduğu gibi buralarda da müzik kuş olup kanatlanıyor haliyle. Çok değerli bir enerji var sanat için burada. Buralardan beslenen bir sanatçı piyasanın çürüten girdabından uzak ve hatta ona karşı da söz söyleyerek, özgür sanatın nasıl bir şey olduğunu da bir nebze olsun hissedebiliyor diye düşünüyorum. Pek çok grev çadırında bulundum ve şunu çok net söyleyebilirim: “Emekçi şunu anlamaz, bundan hoşlanmaz” vb. ezberler de bozuluveriyor hemen orada. Samimiyetinizle bir alanda emekçilerle beraberseniz, ister caz yapın ister klasik müzik çalın fark etmez, yaptığınız müzik tarzından bağımsız orada olup o sürece bir katkı sunduğunuzda emekçilerin sizi ve sanatınızı aynı samimiyetle bağırlarına bastıklarını görüyorsunuz. Direniş halindeki bir bilincin sıçrayışı öyle hızlı oluyor ki insan şaşıyor buna. Velhasıl böylesi buluşmalqr karşılıklı birer umut alış verişi. Herkes kendine düşen payı fazlasıyla alıyor.
Şunu da belirtmek gerekiyor tabii ; her ne kadar sanatın kendine has kuralları varsa da nihayetinde müzisyenler de emekçi. Elinde çekiç tutan bir emekçiden tek farkımız elimizde enstrümanımızın olması. Bence bir sanatçının kendine ve müziğine yapacağı en büyük yanlışlardan biri kendisini emekçi tanımlamasının dışında tutmasıdır. Sınıfını bilmeyen kendini de bilemez. Emekçilerin maruz kaldığı sorunlardan müzisyenler azade falan değil ki. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, can güvenliği vs gibi sorunlar bizlerin de meselesi. Sorunlarımız ortaksa mücadelemiz de ortaklaşmalı. Başkaca bir kurtuluş yok.
"TÜRKİYE'DE 1 MAYIS'A ENGELLER VE KATLİAMLAR KET VURUYOR"
1 Mayıs'a giderken, 1 Mayıslar Türkiye'de ve dünyada müziğe nasıl yansıyor, nasıl besliyor? Bunun nasıl örnekleri var?
1 Mayıs büyük bayramımız. Dünyanın her yerinde milyonlarca emekçi kapitalizme karşı sözünü söylemek için alanlarda oluyor. Özellikle işçi hareketlerinin ivmelendiği, grevlerin hız kazandığı dönemlerdeki 1 Mayısların coşkusu bambaşka tabii. Dünyanın her yerinde 1 Mayıslar için şarkılar bu büyük coşkuların yansıması ile ortaya çıkmış. Türkiye’de özelinde ise 1 Mayıs coşkusuna hep yasaklamalar, engeller ve katliamlar ket vurmuş -ki hala da vurmakta. 77’deki o en büyük katılımlı Taksim 1 Mayıs’ında katledilen 34 emekçinin anısı yaşatmak gibi bir mesuliyet de var örneğin omuzlarımızda bizim. Şarkılarımız da böyle şekilleniyor haliyle. Acı ve öfke, coşku ve yas hep iç içe. Ve ne şanslıyız ki bu duygulardan beslenmiş çok zengin bir miras yaratılmış halkın sanatçıları eliyle. Ruhi Su, Timur Selçuk, Sarper Özsan, Cem Karaca, Tahsin İncirci, Grup Yorum ve daha nice sanatçı ve müzik topluluğu 1 Mayıs’lar için şarkılardan marşlara birçok eser sunmuşlar bizlere.
Bu meydan kanlı meydan diyor, ellerimizde pankartlarla yürüyoruz hala inatla Taksim meydanına. Sorarlar bir gün sorarlar diyerek bileyliyoruz yine öfkemizi. İşçiden esen yeli hissediyor, hayat denilen o kavgada çelik adımlarla adımlıyoruz yolunu büyük devrimcilerin. Bir omuzdan halaya katılıyor, düşenleri anlatıyoruz dostlara. Bu toprakta adı kalanlar için sıkıyoruz yumruklarımızı.
Düş değil bu, hayal değil;
Sıyrılıp geliyor seher
Biliyoruz ki durduramayacakları bir halk seliyiz.
Yarına gidenleriz, yarın için direnenleriz.
Tohumların tohumu, umudun çiçekleriyiz.
Emekçileriz biz.
Haklıyız, kazanacağız.
NOT: Sosyalist bir müzisyen olarak ben de her 1 Mayıs öncesi tarihsellikten süzülmüş bir işçi şarkısını yeniden yorumlamaya ya da çok heyecanlı isem bunu bir beste ile taçlandırmaya gayret ediyorum. 2021 1 mayıs’ı için sevgili dostum Güneş Demir ile beraber Disk’in girişimiyle yaptığımız Nazım’ın “İstanbul’da 1 Mayıs” isimli şiirine yaptığımız bestenin ise benim için çok ayrı bir yeri var. Bu şarkının Taksim meydanında binlerce insanla beraber söylemek de en büyük hayallerimizden biri.
Evrensel'i Takip Et