19 Temmuz 2021 23:12

Suriye mezbahasında Bayram

Suriye’de AKP yönetiminin desteklediği silahlı gruplar.

Fotoğraf: Bekir Kasım/AA

Paylaş

Hrant bana, "eğer haksız yere zalimce mahkum edilirsem, ülkemi terk edeceğim, ama öyle uçakla falan değil, ayağımda çarık, elimde asa, halkımın yolundan Der Zor çölüne yürüyerek" demişti. Korkunç bir metafordu. Ama gerçekleşti. Hrant, halkının Golgatha yolundan yürüyerek ulaştı nihai noktaya, "1 milyon 500 bin insan+ 1" olarak. Ben de kendi kendime söz vermiştim, Der Zor'a ilişkin bir kitap yapmaya, ve onu bizzat oraya götürmeye, Der Zor kurbanlarına saygımı sunmaya. 4 yıl sonunda "Huşartsan" gibi, bu düşüm de gerçekleşecek, tarihçi Raymond Kevorkian'ın Soykırımın İkinci Safhası / Sürgüne Gönderilen Osmanlı Ermenilerinin Suriye-Mezopotamya Toplama Kamplarında İmha Edilmeleri (1915-16) adlı belgesel kitabının yayını 2011 Martında gerçekleşecekti. 2011 Ekiminde tutuklanmamdan 7 ay önce. Aynı dosya hala masada!Belge yazarlarından Peter Balakian ise, Der Zor'u, 24 Nisan 2000'de diğer Ermenilerle birlikte ilk ziyaretini şöyle anlatacaktı: “Törenler bitmeye yüz tuttuğunda çöle ilk hac ziyaretimi yapmıştım. Elimde kroki olarak sadece 1994'de Halep'ten satın aldığım Robert Jebejian'ın kitabı vardı. Halepli bir doktor olan yazar, fotoğrafçı Hagop Krikorian'ın yardımıyla tehcir ve kitlesel kıyım alanlarını belgelemişti. Onun yeni baskıları olmayan Routes and Centers of Annihilation of Armenian Deportees kitabı, Hasakeh yolunda Der Zor'un 88 kilometre kuzeyinde toplu bir mezar üzerinde kurulan Mergada kilisesine atıf yapıyordu. Der Zor halkı Ermeni nineleri (yerel lehçede hababah diyorlar) hakkında bir şeyler anlatmışlardı bana. Hasakeh'e giden bir otobüse atladım. Nisan'da bile güneş altında beş kilometrelik yürüyüş çok yorucuydu. Yervant Odian, Accursed Years: My Exile and Return from Der Zor, 1914–1919 adlı kitabında, Şaddadeh'ten çok uzak olmayan tehcir yerini anlatırken, kafilesindeki birinin susuzluğunu gidermek için taşları nasıl yalaması gerektiğini öğrettiğini de yazar. Yanımda taşıdığım su şişesinden kana kana su içerken, Nisan'da susuzluğun neye benzediğini hayal etmeye çalıştım. Şaddadeh'i kesen uzun caddenin sonuna yaklaşırken, gerçek adı Saad Hammad el-Esad olan ilginç, mavi gözlü şeyh, kasabanın ucundaki evinin kapısının önünde beni karşıladı. Bana sorduğu ilk soru "Antepli misin?" oldu. Sonra bana kendi anneannesinin de Antepli olduğunu ve Şaddadeh'e gelmesi sayesinde tehcirden kurtulduğunu söyledi, dışındaki ölüm tarlalarına götürülüp öldürüleceklerini bilen nahiye müdürü Khatab’ın cesareti sayesinde.  Jandarma bir grup kızı geçici olarak bıraktığında, onları hemen gizlenmeleri için köyün evlerine dağıtmışlar. Saad'ın akrabalarından Ermeni kızları burada Ali ise daha sonra ninesi Hanıme'yle evlenmişti.Dikran Berberian, Le Massacre de Deir-Zor kitabında şöyle der:  ‘Habur'un kıyılarından, bazılarının organları kesilmiş, birbirine kollarından bağlı yüz cesedin suda sürüklendiğini gördük. Bu cesetler Şaddadeh katliamının kurbanlarının son izleriydi… Bu yüzden, bu sakin yere Şaddadeh mezbahası denecekti.”

Peter Balakian’dan birkaç yıl sonra ben Suriye çöllerine ulaşmıştım. 2011 Mart’ında Halep sakin günlük hayatındaydı. İlk çatışmalar daha güney batıda yeni başlamıştı. Kim bilebilirdi ki, soykırım bu coğrafyaya geri dönecek, 10 yıl boyunca Suriye bir Mezbahaya dönüşecek. İnsan kurban edilecek, İbrahim’e inat!

Kurban Bayramınız kutlu olsun, içinize siniyorsa.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa