3 Temmuz 2021

Ölüm üzerine düşünceler!


Ekran görüntüsü Amazon Prime'da yayınlanan Solos dizisinin fragmanından alınmıştır.

Yine Amazon için hazırladığı “Hunter” ile tanınan David Vail’in antoloji dizisi “Solos”, ABD yayınından sonra Türkiye’de de izlenebiliyor. Ağırlıklı olarak ölüm üzerine ama daha çok geride kalanların ruh hallerine dair yedi bölümlük dizinin her hikaye için usta bir oyuncuyu konuk ettiğini de bir kenara not düşelim.

Açıkçası, bu yedi bölüm içerisinde ölüme değil de daha çok yaşama dair anlatı inşa etmeyi tercih eden iki tanesinin öne çıktığını belirtmek gerek. Üçüncü bölüm Peg ve yedinci bölüm Stuart diğerlerinden bir nebze olsun ayrılıyor. Peki, nedir bu ikisini diğerlerinden ayıran temel şey. Aslında görünüşte, bu iki bölümün ana karakterlerinin 70 yaşı geride bırakmış insanlar olması açıklayıcı bir neden. Çünkü diğerleri gibi ölümle ‘genç yaşta’ yüzleşmiyorlar. Haliyle David Vail de (Bence çok farkında olmadan) ölüme değil daha çok yaşama odaklanmak durumunda hissetmiş kendisini yaşını başını almış bu iki karakteri ele alırken. Çünkü artık yaşlı olan birisinin ölümü bu kadar büyük bir dehşet ve endişe ile karşılaması beklenmez. Ama onu dehşete düşüren, üzerine düşünüp kafa yorduğu geçmiş hayatıdır büyük ihtimalle. İşte bu doğal durum, iki bölümü diğerlerinden ayırıyor.

Diğerlerini sıkıntılı kılan şeylerden bir diğeri ise ölüm gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalanların genç olması kadar, meselenin çok Amerikanvari kavranması. Örneğin ilk hikayedeki Leah’ın annesinin ölümüne itiraz etmek için zamanda yolculuğu bulma çabaları, ölüme meydan okuyan gençliğin değil, ölümsüzlük arayan bir kibrin sonucu kanımca. Ve evet, özellikle son bölümde Anne Hathaway döktürüyor ama nafile. İkinci hikayenin kahramanı Tom da sınıfına uygun davranıyor aslında. Hali vakti yerinde bir kapitalist olduğunu anladığımız Tom’un kibri öylesine büyük ki, karısı ve çocukları yokluğunu hissetmesin diye bir replikasını bırakmaya çalışıyor geriye. İşin hazin tarafı, dizinin yaratıcısının bunun altında yatan kibri görmeyip, ‘babalık ve kocalık’ üzerine bir güzellemeye dönüştürmesi bölümü.

Oysa ki bir sonraki bölümde Tom’un kızı olduğunu anladığımız Peg’in geçmişe yolculuğu son derece mütevazı ve anlamlı. Ayrıca babasının yaptığı şeyin sonuçlarına dair de fikir sahibi olabiliyoruz. Babasının ölümünden 65 yıl sonra yalnızlıktan bunaldığı için kendisini uzay boşluğunda bırakan Peg’in geçmişine ve hayatına dair bakışı, oldukça sağlıklı bir insanı hatırlatıyor bize. Kaçan fırsatlar, geri döndürülemez hatalar, bir fırsat daha verilse daha iyi yapılacak şeyler…

Hâlbuki hemen ertesinde pandemi nedeniyle kendisini kapattığı evinde 20. yılını dolduran pek sağlıklı olduğu söylenemeyecek Sasha ile tanışıyoruz. Sasha’nın kendisini salgın yüzünden eve tıkan, korkularını besleyen ‘düzen’e karşı isyanı ve kuşkuları haklı olsa da hâlâ geçmiş kayıpların gölgesinin üzerine düşmeye devam ettiğini anlamamız uzun sürmüyor.

Antolojinin, seyirciler tarafından en az puan verilen bölümü “Jenny”nin Oyuncusu Constance Wu’nun performansı oldukça iyi olsa da hikayeden elimizde kalan “Allah başka dert vermesin” tesellisinden başka bir şey değil maalesef. Oldukça karanlık başlayıp daha da karanlık bir hikaye vadeden altıncı bölüm “Nera” ise finaldeki sevgi seliyle önceki 15 dakikasını heba ediyor resmen. Çocuk sahibi olma, anne-çocuk ilişkisi, yalnızlık gibi temalara dair ilk dakikalarda inşa edilen gerilim, zamanla yumuşuyor hem karakteri hem de seyirciyi tehdit etmekten uzaklaşıyor açıkçası.

Morgan Freeman ve Dan Stevens’ın yer aldığı son bölümde ise hafıza ve hatırlamanın, insanı insan yapan değerleri içindeki yerine dair bir izlek bekliyor bizi. Demans hastalığından mustarip Stuart (Freeman) ziyaretine gelen Otto’nun yüklediği bir program sayesinde geçmişini hatırlamaya başlar. Geçmiş kurcalandıkça Stuart’ın o kadar da iyi bir adam olmadığını anlamaya başlarız. Ama onu inşa eden şeyler de bunlardır. Hiçbir anısını hatırlamazken hiçbir şey olan Stuart, kötü de olsa hatıralarına kavuşunca bir de kimliğe kavuşur aslında.

“Solos”, birkaç bölümde açıkça yaptığı göndermelerle pandeminin ilham verdiği projelerden. Ölümün türlü biçimlerini, yarattığı etkileri anlatmaya soyunurken kimi anlarda parlak buluşlar ortaya çıkmış. Örneğin, ilk bölümde Leah’ın zamanda yolculuğu keşfetme çabasının altında, bütün hayatını değiştirmek zorunda kaldığı annesinin ölümünün ertesine geçme ve yeniden başlama motivasyonu olduğunu fark etmesi gibi.

En nihayetinde yaşam ve ölüm üzerine kafa yorduran, bir arada izlenebileceği gibi ayrı ayrı da izlenebilecek bir yapım olmuş “Solos”.

Evrensel'i Takip Et