26 Haziran 2021 00:10

Kimlik krizinin eşiğindeki kadınlar!

Görsel: Mubi Türkiye  

Paylaş

20’li yaşlarının ortalarındaki bir yönetmenden heyecan verici bir ilk film izlemek bu mesleğin artılarından. Hele de bu keşif bir festivalde ve herkesten önce olursa. Kanadalı Genç Yönetmen Emma Seligman’ın imzasını taşıyan “Şiva Bebeği” (Shiva Baby) de böylesi yapımlardan. Her ne kadar gitmesek de görmesek de prömiyerini South by Southwest’te yaptıktan sonra Toronto Film Festivali’nde seyirciyle buluşan yapım şu sıralarda MUBI Türkiye’de gösterimde.

Film, seks işçisi olarak çalışan Danielle’in bir cenaze töreni sırasında yaşadığı trajikomik anlara odaklanıyor. “Şiva Bebeği”, birçok bakımdan karmaşa içindeki Danielle’e odaklanırken, bir kuşağa da ayna tutuyor bir bakıma. Bir sevişme sahnesiyle açılıyor film. Genç bir kadınla daha olgun bir erkeğin birlikte olduğunu görüyoruz. Bir ilişkinin içine düştüğümüzü sanırken, kadının seks işçisi olduğunu öğreniyoruz. Birlikte olduğu adama hukuk öğrencisi olduğunu söylüyor. Evden ayrıldıktan sonra ailesi tarafından aranan Danielle’in bir cenaze törenine katılması gerektiğini öğreniyoruz. Mezarlığa gitme sözünü tutamayan genç kadın, anne ve babasıyla ölen kişinin ardından evde gerçekleştirilen Şiva töreni için buluşuyor ve birlikte eve gidiyorlar. Ama daha ilk dakikada karmaşa başlıyor. Çünkü bir dönem ilişki yaşadığı bir başka genç kadın Maya da oradadır. Ve aslında hukuk fakültesinde okuyan Danielle değil, Maya’dır. İkili arasındaki rekabet ve cinsel gerilim filmi akışkan kılan unsurlardan birisi haline geliyor öncelikle. İki tarafın ailesinin de kadınları birbirinden uzak tutmaya çalışmasının yarattığı komedi de filmi rahatlatıyor bir bakıma.

Öte yandan içine kapalı ve herkesin birbirini tanıdığı bu Yahudi cemaatinde Danielle, geleneksel sorulara muhatap oluyor. Sevgilin var mı, okul nasıl gidiyor vb. Bir yandan ailesi ve cemaatin gözündeki kişiliğiyle orada var olması gerekirken diğer yandan Maya’nın varlığıyla başka bir durumu idare etmek zorunda kalan Danielle için asıl kriz, açılışta birlikte olduğu Max’in da karısı ve çocuğuyla Şiva törenine çıkıp gelmesiyle başlıyor. Genç kadının, birçok alana yayarak, birbirine değdirmeden, bulaştırmadan yaşamaya çalıştığı hayatı, kurduğu kimlikleri tek bir çatı altında ve bir cenaze töreninde büyük bir sınava giriyor. Bir yandan Maya ile aralarındaki çekimle baş etmek, diğer yandan Max’in küstah bakışlarını ve imalarını bertaraf etmek; bütün bunları anne babasına çaktırmamak ve cemaat karşısında da kendine söz getirmemek zorunda kalıyor Danielle.

Mizahı Woody Allen, Coen Biraderler gibi isimlerin Yahudi cemaati anlatılarına benzeyen “Şiva Bebeği” asıl gücünü karmaşa ve geriliminden alıyor kanımca. Emma Seligman büyük bir bölümü tek mekanda geçen filmde gerilimi Ariel Marx imzasını taşıyan müziklerle inşa ediyor. Danielle’in evin içinde halden hale, kimlikten kimliği geçişleri, birçok kişiyi farklı farklı idare etme/ edememe halleri müzikle birlikte giderek daha işlevli hale geliyor. Kimileri bunun kamera ile atmosfer kurmayı başaramamış genç bir yönetmenin bulduğu kolay yöntem olarak değerlendirmiş eleştirilerde. Ancak ben buna katılmıyorum. Bunun daha sete girilmeden önce planlandığı hissine kapıldım ben. Kaldı ki, deneyimsizlik nedeniyle tam olarak geçirilememiş bir hissi, güçlendirmek için çözüm bulabilmek de bir maharet. Birçok genç yönetmenin filmlerindeki sıkıntıları fark edemediklerini de biliyoruz çünkü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...