18 Haziran 2021 00:45

Zirvelerde alınan kararlar 2020'lere damgasını vuracak

NATO zirvesine katılan liderler

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ana başlığını “Yeni bir çağda birlik” ya da “Yeni bir çağ için birliktelik” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz 70 sayfalık “NATO 2030” strateji belgesi asıl olarak 2020’li yıllarda dünyadaki emperyalist rekabet, kamplaşma, ittifaklar ve paylaşım konusunda yeteri kadar fikir veriyor.

3 Aralık 2030’de son hali verilen belge üzerinde mart 2020’den itibaren yoğun tartışmalar, görüş alışverişleri yapıldı, komisyonlar kuruldu. Almanya Eski Savunma Bakanı Thomas de Maiziere ve ABD’li Diplomat A. Wess Mitchell’in eş başkanlığında 10 kişilik komisyon tarafından sürdürülen çalışmalarda Türkiye’yi diplomat Tacan İldem temsil etti.

Denilebilir ki; stratejik belgede çizilen teorik çerçeve ve belirlenen pratik hedefler üzerinden ön çalışmalar yoğun olduğu için NATO zirvesinde aykırı bir ses çıkmadı. Konuşmalar ve mesajlar da genellikle belge çerçevesinde kaldı.

Strateji belgesi önümüzdeki 10 yıl içinde Rusya ve Çin’e karşı bir arada olmanın yol haritası olma özelliği taşıyor. Bu nedenle Batı cephesinde ittifakın yenilenmesi ve anlamlandırılması temel amaç olarak belirlenmiş.

Örneğin “Belirsizlik zamanlarında bir stratejik çaba” başlıklı bölümde şu değerlendirme yapılıyor: “NATO sürekli kendisini gelecekteki belirsizliklere uydurmalı. Dünya önümüzdeki 10 yılda, ittifakın Soğuk Savaş sırasında ve sonrasındaki on yıllardan çok farklı olacak. Büyük güçler arasındaki rekabetin şekilleneceği, revizyonist dış politika programına sahip kendisine güvenen otoriter rejimlerin güçlerini ve etki alanlarını genişleteceği ve NATO müttefiklerinin sistematik olarak güvenlik ve ekonomi alanlarında meydan okumalarla karşı karşıya kalacakları bir dünya olacak.” (Sayfa 5)

G7, NATO, AB-ABD zirveleri ile Biden-Putin görüşmesinden çıkan sonuçlar, Batı cephesinin önümüzdeki on yılda bir arada kalma konusunda adeta yemin ettiğini gösteriyor. 2020’li yıllarda “iki kutuplu dünya”ya kapı aralayan bu yaklaşımın sonucu olarak, büyük bir savaş olmasa dahi savaş tamtamlarının sürekli çalacağı, silahlanmanın artarak devam edeceği ve bundan en çok silah tekellerinin kazanç sağlayacağı anlaşılıyor. Şimdi daha fazla silahlanmak için bütün emperyalist ülkelerin daha geçerli nedenleri var!

SSCB’nin yıkılması ve Varşova Paktının dağılmasından bu yana “düşmansızlık” boşluğuna düşen, bu yüzden beyin ölümü tartışılan NATO’nun kendisine çekidüzen vermesi için artık belirgin iki düşmanı var: Rusya ve Çin.

Bunda ABD’nin emperyalist kamplaşmayı iki kutuplu hale getirerek, Batının lideri olmaya devam etme planının büyük bir rolü var. Hafta içinde yapılan zirvelerde, Avrupalı emperyalist devletlere bazı tavizler vererek hedefine ulaştığı söylenebilir.

İlk taviz, Rusya ile Almanya arasında doğrudan doğal gaz akşını sağlayan Kuzey Akımı 2 (Nordstraem 2) projesine karşı hayata geçirdiği yaptırımlardan vazgeçmek oldu.

İkinci taviz de 17 yıldır Boeing ve Airbus’ın sübvansiyonu konusundaki engeli kaldırmak oldu. Dünya Ticaret Örgütünde uzun yıllardır tartışmalı olan Boeing ve Airbus gümrük vergileri cezası beş yıllığına ertelendi. Ancak Trump döneminden kalma çelik ve alüminyumda yüksek gümrük vergileri devam edecek.

Bu iki geri adımdan ötürü AB cephesi, Biden’ın ziyaretinden memnun. Transatlantik ilişkilerin yenilenmesi konusunda yeni bir heyecan yaşanıyor.

Çin karşısından sürekli ekonomik gücünü kaybeden Batı, şimdi bu hegemonyayı elinde bulundurduğu silah üstünlüğü ve NATO ile sürdürmeyi planlıyor. NATO’nun devrede olduğu koşullarda Çin ve Rusya’ya “Doğunun NATO”sunu kurmaktan başka seçenek bırakılmıyor. Varşova Paktı da NATO’dan sonra zorunlu olarak kurulmuştu.

Rusya ve Çin’in hedefe konulması, aynı zamanda Türkiye ve Macaristan gibi Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler sürdürme gayreti içinde olan ülkeleri hizaya getirmeye de yarayan bir plan.

İlişkiler normalleştikçe kazananın Batı değil, Rusya ve Çin olduğu son 20 yılda görüldü. Rusya, enerji kaynaklarını sorunsuz şekilde Avrupa’ya satmaya devam ettiğinde ekonomisini büyütürken, Batıyla ticari ilişkilerin gelişmesi ekonomik olarak Çin’i ABD’nin en büyük rakibi haline getirdi. Dahası, Çin’in birkaç yılda ABD’yi geçeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Cenevre’deki Putin-Biden görüşmesinde her ne kadar diyalog için kapı açık tutulsa da ilişkilerin sertleşmeye devam edeceğinde dair pek çok veri bulunuyor.

En önemli kırılmanın Ukrayna üzerinde olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, NATO’nun ülkesini üye olarak kabul etmeye hazır olduğunu söyledi. Muhtemelen, Batı ittifakı bu konuda Rusya’nın itirazlarına rağmen adım atmaya çalışacak. Sonra Kırım masaya yatırılacak.

Özetle, ABD NATO şemsiyesi altındaki ittifakı yenileyerek elini güçlendirirken, dünyayı yeniden gerilim, savaş ve silahlanma evresine koymuş bulunuyor. Bu nedenle halkların savaşa ve silahlanmaya karşı mücadelesinin önemi şimdi çok daha artmış bulunuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa