15 Mayıs 2021 00:00

Olmaya devlet cihanda...

Oksijen filminden bir kare

Oksijen filminden bir kare|Görsel:Netflix

Paylaş

Yirmili yaşlarının başında yönettiği filmlerle dikkat çeken Fransız Yönetmen Alexandre Aja, 2000’li yılların ortasında taşındığı Kuzey Amerika’da (ABD ve Kanada) devam etti kariyerine. “Tepenin Gözleri”, “Aynalar”, “Pirana 3D”, “Boynuzlar”, “Dokuzuncu Hayat”, “Ölümcül Sular” gibi vasat ve vasat altı işlere imza atan yönetmenin IMDB sayfasındaki en havalı başarı hâlâ 1997 yılında Cannes’da kısa film dalında Altın Palmiye adayı olduğu “Over the Rainbow” adlı filmle. Bu kısa filmi birlikte çektikleri Grégory Levasseur ile çalışmaya devam ediyor. Grégory Levasseur, birçok filminde senarist ve yapımcı olarak bulunmuş. Bu hafta itibarıyla Netflix’te gösterilmeye başlanan “Oksijen” filminin de yapım ekibinde.

Genellikle korku/ gerilim türünde eserler veren Alexandre Aja’nın ülkesi Fransa’da kendi dilinde çektiği “Oksijen”, kağıt üstünde çok zor bir fikir gibi görünürken, yönetmenin kariyerinin en iyi işlerinden biri olarak kayıtlara geçecek belli ki. Zira tam yüz dakika boyunca daracık mekanda ve tek bir oyuncu üzerine inşa edilmiş bir hikaye söz konusu. Üstelik bu oyuncu alanı da özgürce kullanma kabiliyetine sahip değil. Yani hareket alanı kısıtlı ve neredeyse bütün film boyunca sırt üstü yatmak zorunda. 2017 yılında sekiz bölümlük “How to Make a Reality Star” adlı diziyi yazdıktan sonra böylesi riskli bir senaryonun altından başarıyla kalkan Christie LeBlanc’ın da payı çok büyük bunda.

Öncelikle, “Oksijen”i okurun ağzının tadını kaçırmadan yazmak çok zor. Bu yüzden dört başı mamur bir değerlendirme yerine ‘Tat kaçırmayan’ birkaç yorumla yetinmek zorundayız. Zira bütün gücünü finaldeki sürpriz üzerine inşa eden, haliyle filmin ortalarından bile olsa bir spoiler vermenin seyir zevkini akamete uğratacağı yapımlardan “Oksijen”.

Genç bir kadın, bütün bedeninin sarıp sarmalandığı, vücuduna çeşitli tıbbı malzemelerin sokulduğu bir kabusun içine uyanır. Bir mumya gibi yatmaktadır. Kendisi durumun farkında değildir ama bir kapsülün (tabut!) içindedir. Bedenini sarıp sarmalayan örtüyü parçalarken, bir doğum sahnesi izleriz adeta. Genç kadın, bir kelebek gibi kozasının içinden çıkıp nefes almaya başlar. Kim olduğunu, nerede olduğunu hatırlamamaktadır. İçinde bulunduğu kapsülün programı olan M.I.L.O’nun ona durumu izah etmesiyle vaziyeti anlar. Kriyojenik bir ünitenin içindedir. Yani başka bir yerde ve zamanda yeniden hayata döndürülmek üzere uyutulmuştur. Ancak, bir hata sonucu uyanır. Fakat bir sorun vardır. Oksijen oranı yüzde 35 civarındadır ve dışarıda onu duyan kimse yoktur.

Adının Elizabeth ‘Liz’ Hansen olduğunu öğrenen genç kadın, bir yandan kurtulabilmek için dış dünya ile MİLO aracılığıyla bağlantı kurmak, diğer yandan kim olduğu ve geçmişi hakkında bilgiler toplamak durumunda kalır. Üstelik bunu yapmak için çok kısıtlı bir süresi vardır. Oksijen bitmek üzeredir. Yönetmen Alexandre Aja, bu dar mekanı oldukça verimli kullanıyor. Liz’in yaşadığı klostrofobi hissini seyirciye geçirmeyi başarıyor. Christie LeBlanc’ın metni de yalnızca Liz’in kim olduğunu değil, neden orada olduğuna dair gizemi iyi koyuyor ortaya. Bazı sorular cevap buldukça, yeni sorular çıkıyor ortaya ve bu bileşim seyircinin ilgisini filmde tutmayı başarıyor. Çünkü kamera, film boyunca sadece iki kez çıkıyor kapsülün dışına. İlki, Liz’in gerçekle yüzleştiği an, nasıl bir ortamda olduğunu seyirciye gösterme için, ikinci de ise finalde… Mélanie Laurent’in şapka çıkartılacak oyunculuğunu da ekleyelim.

Öte yandan, filmin bu gerilim halinin dışında, bilim, bilimsel etik vb. konularda da üzerine düşünülmeye değer sözleri var. Hikayenin ana gövdesini bunlar oluşturmuyor ama Liz’in geçmişinin kimi karanlık noktalarına doğru yaptığımız geri dönüşlerle bazı etik tartışmaların da kapıları aralanıyor. Ve bir de soru atıyor ortaya “Gerçek anlamda hiç tanışmadığınız birisini çok yakından tanıdığınızı, hatta ona aşık olduğunuzu düşünebilir misiniz?”

Burada bitirelim. Zira bundan sonrası filmi izlemeyenler için sürpriz bozan olacaktır. Filmi izlerken birkaç yerde “Bir dakika şimdi bu iş niye bu kadar kolay oldu ki, nasıl yani o şey değil miymiş?” gibi bazı mantık arayışlarına gireceksiniz. Bu arayışları bırakır hikayenin akışına kendinizi kaptırırsanız, hafta sonu için iyi bir seyirlik “Oksijen”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...