01 Mayıs 2021 23:52

Ayrımcılık bakanı!

Derya Yanık koltuğunu bir çocuğa verdi

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Paylaş

Türkiye’de çocuklara uygulanan ayrımcılığın üzerinde çoğu zaman hiç durulmaz çünkü ayrımcılık olağandır. Ayrımcılığı uygulayanlar sanki hava solur gibi, ayrımcılık soluduklarını, ayrımcılıkla büyüdüklerini ve yaşadıklarını anlamaz; ayrımcılığın türlerini hiç bilmezler.

Ayrımcılık tek tip değildir. İnsanları birbirlerine yabancılaştıran birçok ideolojinin ayrılmaz parçası olarak işlev görür. Irkçılıkla dolu bir toplumda bir ırkın diğer ırklardan üstün olduğunu düşünmek olağandır. Türcü ideolojinin baskın olduğu toplumlarda insanlar kendilerini doğadaki diğer türlerden üstün görür; hatta onların kendileri için yaratıldığına inanırlar. Ataerkil düzende erkeklerin üstün görülmesi ve kadınlara ayrımcılık yapılması olağandır. Hatta dinle harmanlanmış türevlerinde, erkeklerin çoğu kadınların kendilerine hizmet etmek için yaratıldığına inanabilir.

Çocuklara uygulanan ayrımcılık da böyle işler. Kimi ana babalar, dünyaya getirdikleri her çocuğun kendilerine hizmet etmesi gerektiğine inanırlar çünkü çocuklar büyüklerine hizmet etmek için yaratılmıştır. Ataerkil kafalar dünyaya gelen her çocuğun kendi soyunu sürdürmesi gerektiğine inanırlar. Soy sürdürme işi erkek çocuklarındır ve bu nedenle erkek çocuksuz bir aile eksik demektir. Çocuk yapmak istemeyen bir erkek veya kadın düşüncesi kabul edilemez. Kafaları siyasal İslam’la doldurulmuş insanlarsa, çocukların kendi dinlerini seçmesi gibi bir düşünceyi kabul etmez; her çocuğa, her yerde İslam dayatılmasını isterler.

Ayrımcılığın sorgulanmadığı, sorgulanmasının engellendiği ortamlarda eşitsizlik kalıcıdır ve kaçınılmaz olarak insanlığa aykırı uygulamalara yol açar. Irkçı beyazların siyahları kendilerine köle yapması, IŞİD militanlarının Êzidî kadınları cinsel köleye çevirmesi gibi. Ayrımcılığın sorgulanmaması, parçası olduğu ideolojiden beslenen rejim için çok önemlidir. Bu nedenle, dogmalar devreye sokulur.

Bu dogmalar kimin değerli, kimin değersiz olduğunu gösteren bir sıralama da içerir. Çocuklara ayrımcılık uygulayanlar için kimi çocuklar değerli, üstün ve öncelikli, diğerleri ise değersizdir. Bir çocuğun değerli olabilmesi için kendisine biçilmiş kalıplara uygun olması gerekir. Yani, çocuklara verilen değer koşullara bağlıdır. Gerekli özelliklere sahip olmayan çocuklar değersizdir. Onlara isteyen istediğini yapabilir.

Geçtiğimiz 23 Nisan günü, rejimin çocuklarla ilgili işlerden sorumlu bakanının yaptıkları tamı tamına bunu gösteriyor. Düzenlenen törende, kalıplaşmış mizansen gereği bir çocuk makam odasına getiriliyor. Bakan, “koltuğunu” bu çocuğa bırakıyor. Kısa süreyle koltuğa bu çocuk oturuyor. Koltuğa oturtulacak çocuk da elbette ki, bu gösteri için özenle seçiliyor.

Peki, koltuğa oturtulacak çocuk nasıl seçilir? Öncelikle küçük olamaz çünkü mizanseni bozabilir; hatta bakanı bozacak bir şeyler söyleyebilir. Bu nedenle yaşça daha büyük, yeterince okula gitmiş ve büyüklere boyun eğmeye alışmış bir çocuk gerekir. Tören için 10 yaşındaki bir çocuğun seçilmesi bundandır.

Seçilen çocuğun, yapılacak propagandaya da uygun olması gerekir. Bu nedenle adı ve dolayısıyla etnik kimliği önem taşır. Bu yolla rejimin, “Biz kardeşiz; hepimiz ümmetin parçasıyız,” yalanı sürdürülmüş olur. Seçilecek çocuğun koruma altında bir çocuk olması ile, “Bakın; devletin şefkatli eli her çocuğa uzanıyor,” yalanı güçlendirilir. Koruma altındaki bir çocuğun kimliğinin gizli tutulması ise önemsizdir. Cinsiyetçi rejim için seçilecek çocuğun cinsiyeti önemlidir. Törene koruma altında bir kız çocuk getirilmesi siyasal İslamcılar için hoş olmayacak soru işaretleri yaratacaktır. Bu nedenle törene erkek çocuk getirilir.

Din istismarı törende dinden söz etmeyi de gerektirir. Bu nedenle bakan, ramazan ayı olmasından dolayı çikolata ikram etmediğini vurgular: “Tabii ramazan olduğu için bir şey ikram edemedik. ramazandan sonra aynı evde kaldığı 5 arkadaşıyla birlikte bize misafir olarak gelecek o zaman çikolata ve çay hakkımızı kullanacağız, değil mi?

Tören siyasi propaganda aracı olduğu ve çocuk hakları ile ilgili herhangi bir duyarlılık içermediği için olanlara şaşırmamak gerekiyor. Çocuklara ayrımcılık yapılması, çocuk haklarının çiğnenmesi artık olağan. Bütün bunları belki de her 23 Nisan öncesi yazmak gerekiyor. Ama sorun ortada. Bu dinci, milliyetçi, militarist, ataerkil ve sınıflı düzen yıkılmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...