17 Nisan 2021 00:30

Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? | Kostümlü dönem müsameresi

Görsel: Netflix 

Paylaş

Zaman zaman kendimize ve tabii film yaratıcılarına bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor sanırım: “Tiyatro başka, sinema başka.”

Yılmaz Erdoğan’ın şöhretini artıran, ilk kez 1999’da sahnelenip yüz binlere ulaşan “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” adlı oyunu bir Netflix projesi olarak karşımızda. “Organize İşler: Sazan Sarmalı” filminin vizyona girdikten çok kısa süre sonra bu dijital platformda yayımlanmasıyla ortaya çıkan rezaleti hatırlarsınız. Bunun diyeti olsa gerek, Netflix’in BKM’den durmadan içerik talep etmesi. Neyse bu kendi bilecekleri iş, biz kendi işimize bakalım.

Yılmaz Erdoğan’ın yıllardır hayalini kurduğu bir şeymiş meğerse bu oyunu sinemaya da aktarmak. İnsan izledikten sonra keşke sadece hayal kurmayıp, biraz da çalışsaymış dersini diye düşünmeden edemiyor. Neresinden tutsak elimizde kalan, geçtim sinema hissini, bir televizyon filmi bile olamayacak kadar tiyatrovari bir iş karşımızdaki. Daha ilk dakikadan, başrol oyuncusuna yapılan yaşlılık makyajının komikliğiyle filmden kopuyoruz ve bir daha da içine girmek nasip olmuyor. Kötü makyaja, bir de 70 yaşındaymış gibi yapan 25 yaşında bir insan sesi eklenince durum daha da fena oluyor. Üstelik aynı oyuncu bir de 15 yaşındaki liseli hallerini, yine aynı ses tonuyla oynuyor. Bu arada sorunun oyuncudan kaynaklandığı düşünülmesin, sorun baştan sona tasarımda çünkü.

Hakkını teslim edelim, BKM’nin en kötü işlerinde bile çalışılmış bir senaryo, kafa yorulmuş sahne tasarımları, oyuncularla karar verilmiş karakter özellikleri vardır. BKM’yi BKM yapan şey, ülkenin popüler sinemasını yukarıya çeken bu standartlardı her zaman. İşte “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” bu standartlara bile rahmet okutuyor. Yılmaz Erdoğan’ın anlamadığı/anlatamadığı şey, ’90’lardan bugüne ülkenin katettiği mesafe. Gazeteci yerine YouTuber koyunca çağı yakalamış olmuyorsunuz maalesef. 1950’lerden bugüne bir Türkiye tarihi anlatacaksanız, hayatın ve insanların nasıl değiştiğini gösterecekseniz sizin, ’90’lardaki bakışınızı değiştirmeniz gerekir? Aradan geçen 25 yılda insan en azından devrimcilerin ’70’lerin ortasında Sovyetlerin, Afganistan’ı işgalini tartışmayacağını öğrenmiş olmalı. Çünkü bu işgal 1980’e bir hafta kala 24 Aralık 1979’da gerçekleştirildi.

Hadi bu metni yazarken meslek hayatınızın başında, genç bir insandınız ama aradan bunca zaman geçti. Hikayenin ana karakteri, özel yetenekler bahşedilmiş Gülseren’in bu yolculuğuna hiç mi dokunma ihtiyacı hissetmez bir yaratıcı? Gülseren’in etrafındaki herkes, her şey değişiyor ama bu değişimlerin nasıl olduğunu anlamak nasip olmuyor bize. ’60 darbesi hiç anılmıyor, ’71 muhtırası şöyle bir geçiştiriliyor, 12 Eylül ise bir görünüp kayboluyor. Aradan da bunca zaman geçti. Bunun 28 Şubat’ı var, 19 yıllık AKP iktidarı var. Ateş böcekleri bile kayboluyor ortalıktan ama bunun nedenleri dahi anlaşılmıyor. ’90’lı yıllarda kalmış bir mizah anlayışının film boyunca üzerimize boca edilmiş olmasını, iki küçük dokunuş zahmetine bile girilmemesini de düşelim kayıtlara.

Öte yandan, yazının girişindeki vurguya gelelim: “Tiyatro başka, sinema başka”. “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?”nün tek bir anına sığdırılmış sinema duygusundan bahsetmek neredeyse imkansız. Parlak ışıklar altında, birbiri ardına eklenmiş, atmosfer duygusunun ne olduğu unutulmuş bir kostümlü drama var karşımızda. Oyuncular, bir tiyatro sahnesindeymiş gibi sırayla repliklerini söylüyor, oyunlarını oynuyor ve çekiliyorlar perdeden sanki. Solcu amcayı, dinci dayıyı, sevgili halayı teker teker uğurluyoruz… Şimdi neredeler, ne yapmaktadırlar malum olmuyor bizlere bir türlü. Bu mizansen fakirliğinin, tiyatro oyunu estetiğinin tek farkı, finalde seyirciyi selamlamak için sahneye çıkmamaları.

Yılmaz Erdoğan’ın '90’larda bile klişe olan “solcuların iç çatışmaları”, “kardeş kavgası” vb. metinleri hâlâ senaryoda tutmasını, aradan geçen zamana dair diyecek bir şey bulamamasına vermeliyiz sanırım. Erdoğan’ın geçmişe dair yeni bir sözü yok belli ki, peki bu güne dair eksik olan şey ne? Cesaret mi yok!

“Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?”, aklınıza gelebilecek her özelliğiyle eski. Metni, estetiği, dili naftalin kokuyor. Üstelik bu eskilik, çağımızın nostalji salgınına bile eklenebilecek bir eskilik değil. Buradan bir geçmiş nostaljisi, sosyal medya duvarına yapıştırılacak afili bir söz çıkarmak da zor. BKM yöneticilerine, filmin yaratıcı ekibine sormak lazım, normal bir dönemde bu filmi böyle çekip salonlarda seyircinin önüne çıkarmaya cesaret edebilir miydiniz? Ama bir dijital platforma koymak seyirci garantili. Bu ülkedeki milyonlarca abonenin açılış sayfasının tepesinde duruyor günlerdir film, izlemesek de göz ucuyla bir bakacağız mecburen…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...