07 Nisan 2021 00:50

Polisin hıncı

Samsun | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Geçtiğimiz hafta Boğaziçi eylemlerinden özellikle üç kare sosyal medyada çok paylaşıldı. Bunlardan ikisi bir öğrencinin boğazını sıkan polis görüntüleri, diğeri de yine bir eylemcinin kafasının bir polisin diziyle bastırılması görüntüsüydü. Bu görüntülere bir de HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun evinden gözaltına alınma görüntüleri eklendi. Her bir kare adeta korkunç bir kin, nefret ve hıncın resmi olan görüntüler. Peki biz sosyal bilimciler bu görüntüleri ve böyle bir polis şiddetini nasıl açıklayacağız? Bunlar aslında neyin resmi? Anlamak mücadelenin yarısıdır diyerek birlikte düşünelim.

Polisin hemen tüm dünyada ve özellikle toplumsal olaylarda artan oranda şiddet kullanmasını bilim insanları farklı kuramsal konumlanışlarla açıklıyor. Bu durumu açıklamanın en yaygın dolayımı da neoliberal politikalardan geçiyor. Polis şiddetini neoliberal sistemin kaçınılmaz bir sonucu olarak görenler için, bu sistemin dayattığı militerleşme, özelleştirme gibi politikalar polis aygıtlarının on yıllardır geçirdiği dönüşümleri açıklamada anahtar durumunda. Buna göre, yaklaşık kırk yılı aşkın süredir devam eden polis aygıtının militerleşmesi hem araçsal düzeyde hem de zihinsel düzeyde gerçekleşiyor. “Yeni” durumda artık savaş şehrin merkezinde ve sürekli nitelikte. Muhalif olan da yok edilmesi gereken düşman. Polis eylem alanında düşman hukuku uyguluyor diyeceğim, ancak hukukun h’si bile yok ortada. Eğitimi ve teçhizatı buna göre düzenlenmiş. Pek çok ülkede mesleğe giriş bile bu savaş mantığına göre belirleniyor.

Neoliberal politikalar çerçevesinde polisteki dönüşümü anlama çabası genel çerçeveyi çizmemizi sağlasa da bazı soruları açıkta bırakıyor. Kırk yılı aşkın süredir uygulandığı kabul edilen neoliberal politikalar hiç mi dönüşüme uğramadı? Uğradıysa bu politika değişimleri polis aygıtına nasıl yansıdı? 1980’lerde polisteki dönüşümü neoliberalizm ile açıklıyorsak 2020’lerde aynı perspektif ve kavramlar meseleleri anlamamızda ne kadar yeterli? ’90’lardaki polis şiddeti ile 2021 Türkiye’sinin ya da dünyasının polis şiddeti aynı özellikleri mi taşıyor? Kapitalist ülkelerde benzer neoliberal uygulamalar uygulanıyorsa, o zaman polisin kamu düzenini sağlama pratikleri arasındaki farkları nasıl açıklarız? Polis bilgisi (police knowledge, Polisin yaptığı işe ve kendisini çevreleyen dış dünyaya dair algısı) ve birikimi her yerde aynı mı? Sorular uzar gider. Ancak işin özü, neoliberalizm her şeyi açıklamaya olanak tanıyan bir altın anahtar mı sorusunda.

Peki, ABD’de yaşananlardan hareketle tartışılan polisteki yapısal ırkçılık meselesini ne yapacağız? Son dönemlerde Fransa’da polisin uyguladığı şiddetten yola çıkarak yapısal ırkçılıktan bahseden sosyal bilimciler neredeyse linç ediliyor, “bunlar ABD’den ithal tartışmalar” denilerek. Polisteki neoliberal dönüşüm tartışmaları yapısal ırkçılık tartışmalarını nereye koyar?

Uzun bir dönem boyunca, Batı’da sosyal bilimcilerin işi kolaydı. Batı demokrasileri ile otoriter sistemler arasında ayrım yaptın mı mesele çözülüyordu. Önleyici önlemleri ön plana çıkaran ve eylem alanında şiddete son çare olarak başvuran demokrasiler ile yine örneğin eylem alanında şiddet kullanmakta ve hatta kolektif hakları askıya almakta beis görmeyen otoriter sistemler ayrımı. Bir de devreye kültürel yaklaşımları soktun mu, şahane! Her şey ayan beyan ortada! Fazla muhakemeye gerek yok.

Ne var ki, toplumsal meseleler çok çetrefil. Çoğu durumda önemli sayıda faktörün bileşimi üzerinden yürütülen muhakemeler meselelere ayna tutabiliyor. Benzer neoliberal politikalara maruz kalsa da, toplumsal kutuplaşmanın tehlikeli boyutlara ulaştığı, polislerin özel olarak belirlenmiş toplumsal ve politik kesimlerden devşirildiği, mesleğin hem icra edenler hem de toplum bakımından saygın görülmediği, aygıtın aşırı politikleştirildiği, toplumu bir arada tutan herhangi bir hukuki normun kalmadığı, cezasızlığın kural haline geldiği, yani kuralsızlık ve cezasızlıktan alabildiğine yararlanan toplumsal kesimlerin var olduğu, polislik işinde yasanın yerini emrin aldığı toplumlarda polisin uyguladığı şiddet de, kini ve nefreti de elbette diğerleriyle aynı olamaz. Siyasal tahakküm de aynı biçimde inşa olmaz.

Şayet başa dönecek olursak; sözünü ettiğimiz görseller kamu düzeninin tesisinin fotoğrafları değil; onlar bizzat ve ölümüne cezalandırmanın fotoğrafları. Uygulanan polis şiddeti, gücün kimde olduğunun gösterilmesi, gücün sahnelenmesi, rejimin dışlanmışlarını cümle aleme gösterme, damgalama, ama aynı zamanda da korku ortamının yaratılması ve bunun sahnelenmesi anlamına geliyor. Bu yurttaşlık kimliğinden soyundurma icraatının bir resmi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...