04 Nisan 2021 00:44

Bahçeli’nin dili ve değişenler/değişmeyenler

Devlet Bahçeli

Devlet Bahçeli | Fotoğraf: Emin Sansar/AA

Paylaş

Muhalif bir siyasetçi ve iki gazeteci sokakta sille tokat dövülmüştü de ‘Bu hareketin delileri çoktur’ demişti bir MHP yetkilisi ve işin kendileriyle ilişkili olmadığına ikna etmişti herkesi! Bu ‘deli işleri’ sürdü sonradan. En son, 20-25 ‘deli’ de gazeteci Levent Gültekin’le ‘tesadüfen’ karşılaşmış, hasbıhal ederlerken onun parmaklarını falan kırmışlardı. ‘Delidir, ne yapsa yeridir’ diye bir söz var sonuçta.

‘Hareketin delileri’nden bahseden MHP’li yetkilinin, kendi genel başkanını da bu kategoride değerlendirdiğini söyleyemeyiz elbette. Yaptığı açıklamalardan ötürü, birileri onun için ‘akıl işi değil, delirmiş’ deseler de hiç de öyle olmadığını biliyoruz. HDP’den sonra Anayasa Mahkemesi’nin de kapatılmasını ‘hedef’ bellemek öyle ‘deli işi’ falan değil. Neyi hedeflediğini bilen, stratejik ve bütünlüklü bir ‘akıldan’ yansıyor. İnşası süren rejime giden yollar böyle döşenebiliyor ancak. Dil de ona göre şekilleniyor ki sözkonusu MHP ise bu dil ‘organik’ zaten. Başka bir dil tutturmaları olağan sayılmamalı aslında.

***

HDP’nin kapatılması iddianamesine ‘usulen’ itiraz eden AYM’yi kapatılmakla tehdit etmek gayet ‘bütünlüklü’ bir aklı yansıtıyor. “Tamam da AYM kapatılırsa HDP’yi kim kapatacak?” türünden espriler güzel de sonuçta Bahçeli de AYM’nin hemen kapatılacağını söylemiyor ki zaten. Önemli olan yöneltilen tehdit. HDP’nin kapatılmasının ne kadar önemli ve yaşamsal olduğuna dair bir mesaj... Onun kapatılmaması AYM’nin yok sayılmasıyla eşdeğer görülmektedir. ‘Aklınızdan bile geçirmeyin’ diyor. Bu dozda bir tepki, davayı ve HDP’nin kapatılmasını şimdiden garantiye almaya dönüktür. “Efendim, AYM gibi bir kurum böyle gündelik polemiklerle yıpratılmamalı, kurumlar korunmalı” benzeri eleştiriler ‘eski Türkiye’den kalma ‘devlet ağzı’ydı. Devlet Bahçeli’nin ki ise ‘yeni’ devletin ağzıdır, uslubudur. Hem sadece Bahçeli mi? Daha bir hafta önce AKP kongresinde “Anayasa geçersizleşmiştir” denilmedi mi devletin en yetkili ağzından. Anayasa geçersizleşmişse, Mahkemesi de böyle tehdit edilir işte. AYM’nin kararına ‘saygı duymuyorum, uymuyorum’ derken, Cumhurbaşkanı da aynı şeyi yapmıyor muydu çok önceden?

***

Hedefe kilitlenmişken böyle ‘kurumları yıpratmayalım’ muhabbetlerine takılmak, rejim açısından aşılmış geçilmiş bir çıtadır artık. Konu HDP’nin kapatılmasıdır ve ok yaydan çıkmıştır. Kapatılmalı, seçmeni sandığa küstürülmeli ve öyle gidilmelidir seçime... Akıl budur ve bu akıl basit bir matematiğe dayanıyor: HDP’nin desteği olmadan ‘Millet İttifakı’ ismiyle müsemma muhalefetin seçimleri kazanması mümkün değildir. Meclis ve seçim odaklı siyasetin önündeki problem budur. Bu probleme dair pozisyon almadan seçimlerde başarılı olmak mümkün değildir. Bahçeli’nin pozisyonu belli. Saray’ın da öyle.

Hatta, son kongrede AKP MKYK’sına bölgeden 7 kişinin girmesi ‘Kürtleri yeniden kazanma kararlılığı’ şeklinde yansıtıldı. Bakanlık düzeyinde beklentiler de dillendiriliyor ve böylelikle HDP’nin kapatılmasının yol açacağı “Ak Kürtler”deki olası çözülmeye karşı bariyer örüleceği belirtiliyor. Bizce nafile hesaplar ama sonuçta hesap işte. Yol almak için hamle ve o hamleye dair tahkimat öngörülüyor.

Peki ya HDP’nin kapatılması konusunda Meclis muhalefeti ne yapıyor?

CHP’nin biraz yol aldığı anlaşılıyor, en azından “Anayasaya aykırı ama evet” demiyor.

Ya ortağı İyi Parti?

Genel Başkan danışmanı, ‘daimi konuk’ olduğu KRT’deki programında “HDP’nin kapatılma davası hakkında ne düşünüyorsun?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bana ne?”! “Danışıklı dövüştür, tiyatrodur” mealinde sözler geveliyor sonra...

Düzey bu yani.

***

Avrasya Araştırma şirketi Başkanı Kemal Özkiraz, Mart ayının ilk yarısının sonuçlarını açıklarken, “Meral Akşener’e mi kendinizi daha yakın hissediyorsunuz Erdoğan’a mı?” sorusunu sorduklarını, şubattan marta kadar geçen bir ayda Akşener’in oyunu iki puan dolayında arttırdığını söylüyor. Bunu da Gara ve HDP’lilerin fezlekelerine ilişkin aksi çıkışlarının karşılık bulduğu şeklinde yorumluyor Özkiraz.

Gara hadisesinde iktidarı eleştirmesi, ‘milli’ sabitlere çakılmaması, fezlekeler için de ‘peşinen Hayır’ dememesi, kaybettirmemiş demek ki. Akşener’in, (kendi partisindeki bir eğilime karşın) iktidarın beklediği hizaya gelmemesi, beklentiye aykırı bir tutum sergilemesinin puan kazandırması, muhalefetin öteden beri bazı konularda ‘aman iktidar kullanmasın’ kaygısıyla gölgesinden korkar pozisyonlara çakılı kalmasının hiç bir getirisinin olmadığını da gösteriyor. İyi Parti gibi milliyetçi tandanslı bir parti açısından bile böyleyse durum, durup düşünmek gerekmez mi biraz?

Epey zamandır gözlemlenen ve bütün partileri aşan bir taban mayalanmasının varlığına işarettir bu veriler. Bu mayalanmanın İyi Parti’ye istikrarlı bir değişim trendi getireceğini söyleyemeyiz elbette. Oradaki MHP/BBP kökenli Türk milliyetçi damarın fren işlevi gösterdiği açık. İktidarla şu veya bu ölçüde bir zihin ortaklığı da yaşayan bu frenin hangi sertlikte devreye gireceğine dair bir şey söylemek mümkün değil. Ama zemindeki mayalanmanın, parti içi gerilimle birlikte, sonuçları itibariyle bu fren eğilimini zorlayacağı ve giderek geriye iteceği tahmin edilebilir yine de.

Öyle ya da böyle, derdimiz İyi Parti’de neler olabileceği değil, ön kabul gören, ‘milli’ diye etiketlenmiş bazı meselelere dair ezberlenmiş, koşullanmış rollerin, siyasi getirisinin hiç de beklendiği gibi olmadığının artık anketlere yansıyacak düzeye gelmiş olmasıdır. ‘Milli Güvenlik’ ya da ‘Terörle Mücadele’ gibi dokunulmaz parantezler içinde yapılmış iktidar atraksiyonlarına ‘tav’ olmuyorsunuz ve bu size hiç bir şey kaybettirmiyor.

İktidarın tek dilli, tek sesli medya kuşatmasına, genel geçer ideolojik koşullanmaları kuşanarak yaratılmaya çalışılan ‘mahalle baskısına’ karşın...

***

Bazı şeyler değişiyor. Tek adam rejimiyle devlet mimarisinin değiştirilmesi ister istemez eski pozisyonları değişime zorladı, zorluyor. Bu dediklerimizden basit bir ‘beklenticilik’ sonucu çıkarmak kolaycılık olacaktır. Tespittir. Bunu tespit etmek CHP ya da İyi Parti’den beklenticilik değildir.

Şu açıdan önemlidir: Toplumsal bir mayalanma var ve klasik düzen muhalefetinin koşullanmışlıklarını bir ölçüde zorluyor. “Tek adam rejimi bizi her kesimle yüzyüze iletişime geçmeye zorladı, bu en önemli kazanımı oldu CHP’nin.” diyor CHP’li Gürsel Tekin. Tam da bu. Tekin’in işaret ettiği şey önemli. Hele sosyalistler, sınıf devrimcileri açısından çok daha önemli. Milliyetçi muhafazakar kalıplarla ideolojik olarak ‘kaybedilmiş’ sayılan (başta işçilere emekçilere) toplumsal kesimlere yönelmekte imtina etmemek açısından, artı bir itilim dinamiği olarak değerlendirilmeli. “Bizi kabul etmezler, dinlemezler... “ dememek, ‘milli’ denilen koşullanmışlıkların çözülmez olmadığını bilmek, anlamak... 

Muteber bir AKP’linin tarihsel sözüydü : “Hiç bir şey olmasa da bir şeyler oldu” diye!

Evet, ‘bir şeyler’ oluyor, fazla gözükmese de bir şeyler değişiyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa