12 Mart 2021 23:50

Asgari ücret mücadelesi ve aşkla bilenmek

Senato binası

Senato binası | Fotoğraf: Phil Roeder/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

Pandeminin ikinci yılına girerken, Amerika’da daha adil bir yaşam için verilen mücadele beklenilen ihanete uğradı. Demokratlar, kerhen yükselttikleri asgari ücret bayrağını yere düşürdüler. Senato, asgari ücretin saatte 15 dolara yükseltilmesinin önünde durdu.

Yürürlükteki asgari ücret, saatte 7.25 dolar. Türkiye şartlarında makul görünebilir ama, Amerika’da 7 doların getireceği tek şey yoksulluk. Bu rakam, 2009’dan beri değişmedi... Hayat pahalılığındaki aşırı artışa rağmen. Asgari ücrete çalışan işçiler, ağırlıklı olarak kadın, azınlık ve/ya göçmen. Bu kitlelerin yoksulluk sınırının altında tutulması, işçi sınıfını bölen temel etmenlerden biri.

Basına demeç veren birçok senatör ve vekil, “Elbette bu çok düşük, değişmesi lazım” diyor ama... Asgari ücretin 15 dolara çıkarılmasına yönelik yasa önlerine gelene kadar çoğu parmağını kıpırdatmamış.

Önümüzdeki aylarda bu rakamı biraz yükselten bir yasa geçmesi kuvvetle muhtemel. Yine de... 15 doların senato tarafından veto yemesinin maddi darbesi kadar sembolik önemi de büyük. Devlet, “Bu zammı siz almadınız, biz verdik” demeye getirecek en nihayetinde.

Retçi senatörler, yasanın iş kaybına yol açacağına dair yanıltıcı argümanlara sığındılar. Akademik dergilerde çürütülüyor bu. Elbette sermayedarların herhangi bir ücret zammının bedelini tüketiciye ödetme ihtimali de var, sömürüyü/üretkenliği ya da otomasyonu arttırma olasılığı da. Ancak yapılan araştırmalardan, sonuçların ne olacağına dair net bir tablo çıkmıyor. Bu da, aslında, böyle bir yasa geçse dahi sonuçların süreç tarafından belirleneceğini gösteriyor.

Tüm bu belirsizliğe rağmen, “15 dolar” yasası gayet popüler. Özellikle ucuz eyaletlerin temsilcileri itiraz ediyor ama, seçmenleri değil. Bazı kamuoyu yoklamalarına göre, Cumhuriyetçilerin bile yüzde altmışı bu değişikliği destekliyordu.

Aslında yıllardır süren bir sendika, işçi mücadelesinin neticesi “15 dolar” vurgusu. Çoğunlukla fast food işçilerinin kavgasının ürünü. Bu, emeğin en örgütsüz kesimlerinden biri. Fakat giderek daha da örgütleniyor. Ve “15 dolar”, beyazların ağırlıkta olduğu sendikaların bile desteğini aldı yıllar içinde. New York ve Seattle kentlerinde mücadele zaferle sonuçlandı. 

2020 seçimlerinden sonra, 15 doların ülke çapında asgari ücret ilan edilmesi ihtimali doğmuştu. Fakat... 49 Demokrat senatörden yedisi, talep edilen değişimin önünde durdu. Bu ciddi bir oran. Ancak ihanet bu kişilerle sınırlı değil. Partinin “ilerici” olarak bilinen kanadı dışında, ciddi bir isteksizlik vardı. Demokratlara yakın basında da, “ama”lı “fakat”lı yazılardan geçilmiyordu.

Yani... Kesinlikle şaşırtıcı değil bu gelişme. Partinin şu andaki halinin bu sonucu doğuracağını, gündemi takip eden herkes biliyordu.

Sonucun demoralizasyon olmaması lazım. Tam tersine, öz-örgütlenme gereğinin altını çizmiş oldu Senato. 

Ücretiyle geçinmek zorunda olan çoğunluk, Senatodan hayır beklemeye devam ederse büyük bir hata yapmış olur, ve bunun bedeli ya 2022, ya 2024 seçimlerinde faşizmin hortlamasıyla ödenir.

Tek çözüm, bu oyu atanların cezalandırılmasından, ve geriye kalan senatörlerin de sürekli bir kitle seferberliği tehdidi altında tutulmasından geçiyor.

Geçen hafta yenilgiye uğrayan girişimin başını çeken Senatör Sanders, asgari ücret yükseltilinceye kadar bu konuyu gündeme getirmekten bıkmayacağını söyledi. Sanders’ın bir yere varabilmesi için, aşağıdan basıncın eksik edilmemesi gerekiyor.

Meseleyi genelleyerek bitirelim. Bu tür yenilgiler de, zaferler de menzil değil, köşetaşı. Marx’ın başyapıtı Kapital’in matematiksel olarak gösterdiği gibi, ücret artışı ve benzeri tüm kazanımlar, kâh sistemin işleyişi kâh sermayedarların bilinçli çabaları sonucu sıfırlanır. Örneğin, iş gününün kısaltılması zafer olmasına zaferdir ama, sermayenin buna cevabı daha kısa zamanda aynı işi yaptırmak, yani sömürüyü katmerlemektir. Daha katmanlı, daha karmaşık kazanımların bedeli de ya “burada”, ya kolonilerde birilerine ödetilir. (Yirminci yüzyıl gösterdi ki, zengin ülkelerde toptan bir ücret artışı trendi yaşandığında dahi, fatura doğaya ve yoksul ülkelere çıkıyor). Bu döngü, ancak kapitalizmin sona ermesiyle kırılır.

Dolayısıyla, “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” diyen dervişin sabrıyla, her yengiyi, her mağlubiyeti, çalışan kesimlerin daha geniş, daha bilinçli, daha kararlı örgütlülüğüne dönüştürmek... Tikel mücadelelerin genel hedefi bu. En ufak kazanım bile elbette değerli, hatta bazısı ölüm kalım meselesi milyonlar için. Ama zaferin büyüsüne kapılmamak, yenilginin kasvetine mahkum olmamak da bir o kadar önemli.

Dervişe ufak bir ek. Belki de şiar, “Aşkın ile avunurum” kadar “Aşkın ile bilenirim” olmalı. Bu ufuk ile girişilen her mücadele, hanemize yazılır. Görünürdeki sonuçtan (kısmen) bağımsız olarak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...