23 Ocak 2021 22:42

Anahtar paspasın altında

Emin Karaca ve C. Hakkı Zariç | Fotoğraf: Kadir İncesu 

PAZAR
Paylaş

İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, 17 Mayıs 1971 tarihinde Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir tarafından kaçırıldı. Mesele çetrefilli; evet ama işin içinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın koşulsuz şartsız serbest bırakılması var. Mahir ve arkadaşları Elrom’un hayatına karşılık üç maddelik bir bildiri yayınladı. İlk maddesi tutuklu bulunan bütün devrimcilerin derhal serbest bırakılmasıydı.

12 Mart darbesine karşı protestolar içeride ve dışarıda dinmeksizin devam ediyordu. Devlet bu bildiri ve rehin alma durumunun sonucunda Elrom’a bir şey olursa sorumluların idamla yargılanacağını ve gerekli görülmesi halinde kanunun geriden işletileceğini ilan etti. Bir anlaşma olmadı; Mahir Çayan ve arkadaşları dedikleri gibi yaptı… Verilen sürenin dolmasından sonra Elrom, kafasında üç kurşun sıkılmış halde, Nişantaşı’nda bir apartman dairesinde ölü bulundu.

Cadı avı başladı. Maltepe’de bir evde kıstırılan Hüseyin Cehavir öldürüldü, Mahir Çayan yaralı olarak tutuklandı. Zekai Özger’in bir şiiri var hani, Arkadaş’ın yani, “alnını/ dağ ateşiyle ısıtan/ yüzünü/ kanla yıkayan dostum/ senin/ uyurken dudağında gülümseyen bordo gül/ benim kalbimi harmanlayan isyan olsun” diyor başında. Elbette herkes biliyordur bu şiiri, fakat bilmeyenlerin Grup Yorum’dan ya da Ahmet Kaya’dan bu şiirin bestelenmiş yorumunu dinleyebileceklerini not düşeyim. Arkadaş’ın bu şiiri Hüseyin Cevahir için yazdığını da bir ayrıntı olarak buraya bırakayım.

***

Emin Karaca askerden döner dönmez Hikmet Kıvılcımlı’nın sahibi ve başyazarı olduğu, Orhan Müstecaplıoğlu’nun da çıkış hazırlıklarını yaptığı haftalık “Sosyalist” gazetesinde soluğu almış, çalışmalara katılmıştı. Buradaki varlığı kısa sürdü, ikili arasındaki fikir birliği Müstecaplıoğlu’nun 6. sayıda gazetenin birinci sayfasındaki “lüzumlu” başlıklı yazısı üzerine son buldu.

İşsizdi. Şuradan buradan derken KAVEL’de iş bulundu Emin Karaca’ya, laborant olarak çalışacaktı. Elrom’un kaçırıldığı günlerin ertesiydi.

Şimdi kalkıp KAVEL hakkında ve ortaokul yıllarından beri Hasan Hüseyin’in tutkun olduğum Kavel şiiri üzerine bir şeyler yazmak isterim. KAVEL direnişini ve direniş yıllarını da yazarım ama zaten bildiğiniz şeyler. Neyse, Emin Karaca işe başladıktan sonra fark etti ki, söz konusu şiir teknik müdürden iş yeri temsilcisine, personel odalarından tel çekme odalarına kadar her yerde, göz hizasında, okunabilecek bir yerde asılıydı. Elbette herkesin Hasan Hüseyin’i ve Kavel şiirini okuduğuna emin olduğum için burada alıntı yapmayacağım.

Emin Karaca’nın başında kavak yelleri esiyordu bir yandan da... KAVEL’de işe gidip geliyor, örgütleme yapmaya çalışıyor, bunun için olduk olmadık kitaplar okuyordu ama bir yandan da evlilik planları yapıyordu.

1971 yılı sonbaharında “dünya evine girdi” kahramanımız. Bir süredir arası açık olan ailesi de düğüne icabet edip tam kadro katılım sağlayınca, aradaki buzlar da çözüldü. İki dirhem bir çekirdek, İstinye’deki KAVEL’e yakın olsun diye Küçük Bebek’te tuttukları evde yaşayıp gitmeye, okuyup yazmaya, işe gidip gelmeye devam etti Emin Karaca.

Aynı yılın Kasım sonunda Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz Maltepe Askeri Cezaevi’nden tünel kazarak firar etti. Bilenler bilir, tünelin ucundan yıldızlara bakmak kadar insanın kalbini hızlandıran şeyin adını açıklamak hadsizliktir. Firar edenler hakkında gazetelerde çıkan haberler, sürmanşet iddialar, ha yakalandı yakalanacaklar iddiaları sürüp gitti. Emin Karaca da süreci kendince takip ediyordu kuşkusuz. Yılın sonu gelmişti ve yeni yılın ilk ayında Kurban Bayramı için eşiyle birlikte memlekete, anne babasını görmeye gideceklerdi. Hazırlıklar yapıldı, izinler ve biletler alındı ama o da ne? Elrom’un aranması sırasında yaptığı gibi, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı adına Orgeneral Faik Türün sokağa çıkma yasağı ilan etti. 22 Ocak 1972 Cumartesi gecesi saat 24.00’ten itibaren pazar günü saat 15.00’e kadar İstanbul’da sokağa çıkmak yasaklandı. Firari devrimciler aranacaktı ama Emin Karaca ve eşi o günlerde evde olmasalar bütün kenti hane hane arayacak olan kolluk kuvvetleri kapıyı kırıp girecekti içeri.

Bizimkiler de evde olmadıklarını, bayram için memlekete gittiklerini, anahtarın paspasın altında olduğunu gelecek olanlara bildiren bir not yazıp görebilecekleri bir yere iliştirdi. Geldiler. Arama yaptılar ve zaten hikâye de burada biçim değiştirdi.

24 Ocak 1972 tarihli Milliyet gazetesi 15 saat aranan İstanbul’dan bir ayrıntı vererek Karaca çiftinin evinde yapılan aramayı “Şüpheli Ev” ara başlığıyla vermişti. Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Lenin kitaplarının bulunduğunu, evdekilerin radyodaki sokağa çıkma yasağını öğrenir öğrenmez apar topar kaçtıklarını, kitap aralarından notlar ve mektuplar çıktığını vs. sıralamış haber… Sonrası bütün bir hayat hikayesi… Koca bir ömür, hapisler, göz bantları…

***

Kendisini “Evrensel Kültür”de Nâzım’ın şiirlerindeki insanları çözümleyen yazılarından tanımıştım ilk. 1994 yılı olmalı. Benerci Kendini Niçin Öldürdü? Okumuşum ama boşuna. Emin Karaca’nın yazısını okuduktan sonra bana bir aydınlanma gelmişti. Yazılarını hep takip ettim. Sonraki yıllarda arada çay bahçelerinde, arada meyhanede, arada TYS buluşmalarında yarenlik ettik. Kitap alışverişi yaptık. Telefonlaştık. Yolumuzu düşürdük. 12 Ocak’ta hayata veda etti. Anısına, yazdıklarına, mücadelesine, ranzasına, voltasına, kalemine saygıyla…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...