Bir ülke olarak ‘Doğu Avrupa’

"Outside the Wire" tanıtım görseli | Kaynak: Netflix
Yeni e dergisinin şubat 2019 tarihli sayısında, Hollywood’un ‘Soğuk Savaş’ koşullarında yekpare bir parça olarak tanımladığı ‘Doğu Bloku’ insanlarını nasıl stereotipleştirdiğini ele almıştık.* Bu yaklaşımın doğu blokunun çözülmesinden sonra da devam ettiğine dikkat çekmiştik.
Yazıdan kısa bir bölümü hatırlarsak; “Soğuk Savaş’ın yakıcı günlerinde Hollywood’un güncel siyasetin kodlarını sinema evrenine taşıyıp hem siyaseten kendi durduğu yeri sağlamlaştırmak hem de ticari olarak seyircinin yerleşik korkularını harekete geçirmek için böyle bir yöntem izlemesi anlaşılabilir. Anlaşılmaz olan Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, ‘Doğu Bloku’nun dağılmasının üzerinden otuz yıl geçtikten sonra aynı stereotipleştirmenin sinemada devam ediyor olması, hatta yakın dönemde giderek artan bir eğilim göstermesi.”
Görülen o ki, Batı ama özel olarak da Amerikan sineması için İstanbul’dan Hindistan’a kadar her yer nasıl Ortadoğu ise, Berlin’den Kore’ye kadar olan bölge de ‘Doğu Avrupa’ olarak yekpare kabul ediliyor, uzun yıllar da öyle gidecek gibi. Zira 15 yıl sonrasında geçen filmler bile ‘Doğu Bloku’ mantığıyla başlıyor, bugüne kadar yerleşik hale gelmiş bütün klişeleri birbiri ardına sıralıyor.
Geçen hafta itibarıyla Netflix’te seyirciyle buluşan “Outside the Wire”ın yaratıcı ekibi ise bunun şahikasına imza atıyor. Film şöyle bir cümle ile açılıyor: “2036, Doğu Avrupa'da şiddetli bir iç savaş patlak verdi.” Belli ki Amerika’dan bakınca Doğu Avrupa diye bir ülke var ve burada bir iç savaş çıkmış olması akıl ve mantığa uygun bulunuyor. Ukrayna ile Polonya mı, Macaristan ile Romanya mı savaşıyor derken yazı devam ediyor; “Bu nizamsız yeni sınırda Amerikan birlikleri barış gücü olarak konuşlandırıldı. Acımasız bir suç örgütü lideri tarafından yönetilen bir sınır. Çok az insanın gördüğü bir hayalet... Pentagon, Gumplar adındaki robot askerleri ilk defa görevlendirdi.”
Bu girişte yeni olan tek şey. Robotların adı… Acımasız bir suç örgütü liderinin varlığı ve mütemadiyen de Slav kökenli olması bu anlatıların birinci koşulu. Ekseriyetle Rus’turlar, o değilse mutlaka Sırp olmaları icap eder. Yakın tarihe kadar araya Ukraynalı kötü adamlar da karışıyordu ama Rusya ile bu ülke arasındaki siyasal gelişmelerden sonra Batı ‘kötü adam’ torbasından şimdilik çıkardı bu ülkeyi. Ama ileride ne olur bilinmez. Çünkü ‘Soğuk Savaş’tan elli yıl sonra geçen bu hikayede bile Sovyetler Birliği döneminden kalma kayıp bir nükleer başlık, onu ele geçirmek isteyen kötü kalpli bir Rus illaki var. Ve tabii ki adı Victor. Ne olacaktı ki! İşte bu Victor neden olduğunu daha önceki filmlerde olduğu gibi yine anlayamadığımız bir biçimde dünyayı yok etme hevesine düşüyor. Dünyayı ortadan kaldırmasının bu iktidar düşkünü adama ne kazandıracağı sorusu yine havada kalıyor ama ergen askerimiz Harp’ın erkek olabilmesi için böylesi bir kötüye ihtiyaç var. Hiç sıcak çatışma görmemiş başarılı Drone Pilotu Harp, hata yapınca biraz savaş görsün diye bu sınıra gönderiliyor. Burada yarı baba figürüne dönüşecek Yüzbaşı Leo’nun yanına veriliyor. Aslında son model bir robot olan Leo’nun gizli bir görevi ve tabii ki gizli ajandası vardır. Leo ile birlikte bu görev için yola çıkan Harp, eline silah alıp insan öldürmeyi öğrenecek, sertleşecek, ‘baba’sıyla çatışmalar yaşayacak ve tabii ki finalde ‘erkek’ olacaktır. Tabii az biraz Amerika da eleştirilecek, teknoloji fobisi gıdıklanacak falan…
Bu çok eski hikayenin, yine çok eski ve klişe bir fonda tekrarlandığı, girişteki çatışma sahnesi ve devamında yer alan birkaç benzeri dışında fazlaca da görsel tatmin yaratmayan bir iş “Outside the Wire”. “Kaçış Planı”, “Raydan Çıkanlar” gibi aksiyon filmleriyle tanıdık Mikael Håfström’un yönettiği, bilgisayar oyunları senaryosu yazan Rob Yescombe’un Rowan Athale ile kaleme aldığı film vasatı aşamıyor maalesef. Bilgisayar oyunu olup olmamasına ise konunun uzmanları yanıt versin…
Evrensel'i Takip Et