02 Ocak 2021 22:40

Bak beyim sana iki çift lafım var…

Münir Özkul

Münir Özkul | Ekran görüntüsü: Hababam Sınıfı / Arzu Film

Paylaş

Başlıktaki söz hepimizin çok iyi bildiği, defalarca izlediği gibi “Bizim Aile” filminde Münir Özkul’un, Yaşar Usta suretinde insanlığını ve vicdanını yitirmiş bir iş adamı olan Saim Bey’in yüzüne söylediği iç burkan, ağlatan ama ayakta alkışlatan uzunca tiradının giriş cümlesinden…

“Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var, binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Hıh, sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi Saim Bey! Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Yaşar Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!”

"OYNADIĞI ROLLERDE SEVGİYİ TANIMAYAN İNSANLARA, SEVGİYİ ÖĞRETMEYE ÇALIŞIR"

Türk tiyatro ve sinemasının unutulmaz, dev oyuncusu Münir Özkul, oynadığı rollerle bugün yaşayan bütün kuşakları derinden etkilemiştir. Herkes onda biraz kendini bulmuştur. İşte bu yüzden ölümsüzdür ve çok seviliyordur. Oynadığı rollerde, “Sevgiyi tanımayan insanlara”, sevgiyi öğretmeye çalışır.

Ne hayatını ne de oynadığı oyunları, filmleri, bu kısa yazıya sığdırmak olanaklıdır. Yaşamı da oynadığı roller gibi gelgitlerle dolu geçer.

ÖZKUL’UN HİKAYESİ

1925 yılının 15 Ağustos’unda Bakırköy’de doğar Münir Özkul. O doğuştan sanatçıdır. Daha ortaokul yıllarında yaptığı taklitlerle arkadaşlarını güldürür. Sahneye ilk kez 29 Ekim 1939’da Bakırköy Halkevinde çıkar. Çekingen, sıkılgan bir yapıya sahiptir. İnsanlarla rahat iletişim kurup, konuşamaz, anlaşamaz; uyumsuzdur.

“Yaptığı taklitlerin en gözdesi olan Arkaş Palabıyıkyan taklidini, Ferdi Tayfur’un ağzından, Grucho Marx’ın yürüyüşüyle canlandırarak, ilk alkışını” alır. Lise yılları zorlu geçer. O, okuldan kaçıp kaçıp sinemalara, kütüphanelere gider. O yıllarda en çok karikatürist olmak istiyordur ve Cemal Nadir’i çok seviyordur. 1940 yılında, Reşit Baran’ın Eugene Labiche’den adapte ettiği “Mahcuplar” oyunuyla tiyatro serüveni başlar. Bu aynı zamanda Bakırköy Halkevinde, Rauf Adın’ın yönettiği Temsil Kolu faaliyetlerinin de ilkidir.

1943’te Sadık Şendil’in Bakırköy’e dönüşüyle başlayan ikinci dönem çalışmalarında da birçok oyundaki rolüyle başarılı olur. Temsil kolunun dağılmasıyla 1948 yılında, Ses Tiyatrosunda profesyonel oyunculuk dönemi başlar ve ilk oyununda bir Ermeni rolü oynar. Provalarda pek başarılı olamayan Özkul, sahnede herkesi şaşırtır, dakikalarca alkışlanır ve kesilmeyen alkışlar nedeniyle oyun devam edemez, aynı sahne iki-üç kez tekrarlanır.

Sinemayla ilk kez 1949’da tanışır. “Vatan ve Namık Kemal” filminde “soldan sekizinci asker” rolüyle figüran olarak başladığı sinemada, 1950’de Üçüncü Selim’in Gözdesi filmiyle figüranlıktan oyunculuğa terfi eder. İki yüzün üstünde filmde oynar.

Ses Tiyatrosunda iki yıl çalışır. Genel havadan hoşnutsuzdur. Hemen karşı kaldırımda Küçük Sahneyi açan Muhsin Ertuğrul’la çalışmaya başlar. 13 Nisan 1951’de Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar oyununda Carlson rolündedir. 1952 yılında Vasfi Rıza Zobu ile karşılıklı oynadığı Edi ile Büdü filmiyle sinemadaki ilk başrolünü oynar.

Arena Tiyatrosunda birçok oyunda rol alır. Sonraki yıllarda da defalarca oynayacağı Kanlı Nigar oyunundaki İbiş rolüyle özdeşleşir. Sinemada da birçok ödül almıştır. Kanlı Nigar’ı izlemeye gelen İsmail Dümbüllü, oyun öncesinde “Münir fesini giymesin, ona kavuğumu vereceğim” diye haber gönderir. 19 Nisan 1968 gecesi Arena Tiyatrosunda eskilerin ‘icazet’ dedikleri bir törenle, İsmail Dümbüllü, Münir’e el vermiştir.

İlk gençlik yıllarımda tek kanallı siyah-beyaz TRT’de tiyatro ve oyunculuk meraklısı bir genç olarak hayranlıkla meddah ve orta oyunu gösterilerini izlediğim Münir Özkul’u ve (Tabii ki aynı süreçte ve aynı kanalda izlediğim Erol Günaydın’ı) yıllar sonra Ferhan Şensoy’un vefalı duruşuyla Ses Tiyatrosunda, Ortaoyuncular topluluğuyla. “Soyut Padişah” ve “İstanbul’u Satıyorum” adlı oyunlarda Münir Özkul, Erol Günaydın ve Ferhan Şensoy’u aynı sahnede birlikte izleme olanağı bulmuştum.

TİYATRO SAHNESİNDEN FİLM SETLERİNE

“Ben tüccar değilim, eğitimciyim.”

Hababam Sınıfı öğrencilerinin korkulu rüyası, otoriter fakat sevecen Mahmut Hoca’sı, okul müdürüne gözleri dolu dolu bunları söyledikten sonra fenalaşır, yığılır kalır. İşte o sahne izleyicinin yüreğine bıçak gibi saplanır. Film boyunca gülen insanlar ağlıyordur artık. Yine başka bir film sahnesi; Adile Naşit hasta, yatağında yatıyor, Münir Özkul hemen yanındaki masada rakısını yudumlarken bir yandan da ağlıyor ve iç paralayan repliğini söylüyor. Eminim izleyiciler de onunla birlikte ağlıyorlar bu iç paralayan sahnede. Onlarca film, onlarca tiyatro oyunu; neredeyse yaşamı boyunca sahnededir Münir Özkul.

Arzu Film yapımlarının, Ertem Eğilmez filmlerinin vazgeçilmez oyuncusudur. Hababam Sınıfı filmlerinin Mahmut Hoca’sı rolüyle yıllarca belleklerden silinmeyecek bir karakter oluşturur. Adile Naşit’le oluşturdukları ikili çok sevilir. 1978’de İzmir Fuarında Adile Naşit’le birlikte şov yaparlar. ’80’li yıllarda birçok filmde birlikte oynarlar.

“Benim gibi toplumla güç anlaşan insanlara ilgi duyarım. Bunun en sivri ve en tipik örneklerine meyhanelerde, akıl hastanelerinde ve sanat çevrelerinde rastlanır. Onun için akıl ve ruh hastanelerine karşı daima sempati duymuşumdur. Akıl hastaneleri en özgür olduğum, her şeyi objektif görebildiğim tek yerdir. Orada rahata ererim” diyen Münir Özkul kendi isteğiyle defalarca Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatar.

Babası Münir Özkul’un “müthiş erdemli, gururlu, namuslu, dürüst, uzlaştırıcı ve şefkatli” olduğunu söyleyen kızı Güner Özkul, babasının parayla ilgisinin olmadığını, paraya mala mülke önem vermediğini söyler. “Çok müdanasız bir insan. Hiçbir şeyden korkusu yok, hiç kimseye eyvallahı da yok. Canının istediğini yapar, istemediğini yapmaz, bu kadar. Ama bir yandan da inanılmaz saf.”

Sanata ve biz sevenlerine, sinema-tiyatro izleyicilerine bir ömür harcayan Münir Özkul 5 Ocak 2018 yılında aramızdan ayrılıp yıldızlara karışır.

Muhsin Ertuğrul, Ferdi Tayfur, Haldun Taner, Sadık Şendil, Ertem Eğilmez, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Zeki Alasya, Kemal Sunal gibi kendisinden önce giden birçok arkadaşıyla birlikte “Unutamadıklarımız” arasında.

Onlar orada çoğaldıkça biz burada azalıyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...