12 Aralık 2020

Hepimiz Webo muyuz gerçekten?

PSG-Başakşehir maçı öncesinde hakemler ve futbolcular orta sahada diz çökerek Şampiyonlar Ligi müziği eşliğinde ırkçılığı protesto etti. | Fotoğraf: Julien Mattia/AA

Etkili, yetkili ve elbette mühim (bu üç özelliği de taşıması için kişinin iktidar çevresinden olduğunu söylemeye gerek yok herhalde) bir şahıs şöyle demişti: “Hep başkalarının hikâyelerini okuduk, kendi hikâyemizi yazıyoruz artık”! Yedi düvele karşı girilmiş ‘yeni kurtuluş savaşı’na vurgu yapılıyordu bu cilalı kelamla. Bahsedilen ‘kurtuluş savaşı’nın aslında iktidarı sürdürme gayretinden başka bir şey olmadığı gerçeğiyle birlikte; ‘kendi hikâyemizi yazma’ iddiası da ‘kendi(si)ni temize çekmek’ mesaisinden ibaret tabi ki. Her vesileyle kendisini temize çekerek, ‘biz iyiyiz ya’ konforunu yaşamak! Hem sadece siyasal iktidarlara özgü de değil, elbette kaynağını oradan bulan, ideolojik, kültürel, siyasal içselleştirmelerle toplumsal ölçeklerde yaşanan bir iki yüzlü refleks bu. Şükür ki, ‘temize çekme’ kabiliyeti yüksek bir medeniyette yaşamaktayız!

En son gördüğümüz üzere, ırkçılığın da bu ‘medeniyetin’ sınırlarından asla geçmediği, ‘tertemiz’ olunduğu bir kez daha teyit olundu mesela!

***

Paris Saint Germaine’le (PSG) Şampiyonlar Ligi maçına çıkan Başakşehir’in teknik direktör yardımcısı Pierre Webo’nun karşılaştığı ırkçı nitelemeden sonra memleket ayağa kalktı. “Hepimiz Webo’yuz, ırkçılığa karşıyız” denildi. Dalga dalga yayılan bu hassasiyet güzeldi elbette. Ama dediğimiz ‘kendini temize çekme’ örtüsü olarak, hâlâ başucu kitabı gibi özenle korunan o malum şecerenin üzerini kapatmasa, ötelemeseydi iyiydi! “Hepimiz Webo’yuz” sloganı, ‘ne güzel ki bizde ırkçılık yok’ mealindeki alt metniyle birlikte, tam da ‘kendini temize çekme’ ikiyüzlülüğünü de içeriyordu. Webo’ya sahip çıkarak kendi tarihsel defosunu es geçme ikiyüzlülüğünü... Mümkün müdür bu? Tarihsel, toplumsal sonuçlarıyla kökten bir hesaplaşma olmadan, zemzem suyuyla yıkansan ne yazar? Temize çıkmak mümkün müdür?

***

“Afedersiniz Ermeni” diyerek, aslında kahredici bir tarihin savunuculuğunu üstlenmiş bir zihniyetin sözcüsünün, “Sporda ve hayatın tüm alanlarında ırkçılığa ve ayrımcılığa kayıtsız şartsız karşı” olduğunu söylemesinin ‘temize çek(il)me’ dışında bir anlamı olur mu ki?

Hadi, gol kaçırdıklarında onlara söylenenleri ya da ırkçı söylemden yargılandığı halde ödül verilmiş Emre vakasını bir yana bırakalım! “Bizde siyah oyunculara böyle tacizler yok” diye, bu memleketteki ırkçılık gerçeğini görmezden gelebilir miyiz?

Bütün alanlarda toplumsal kültüre içkindir ırkçılık. Sporda da öyle...

Türkiye’nin hiç sahip çıkılmayan, linç edilen Webo’ları oldu hep.

Amedspor’a yapılanları unutarak ırkçılık yok mu diyeceğiz!?

Cizrespor peki? Irkçı baskıları gerekçe göstererek Üçüncü Lig’den çekilen Cizrespor... “Hemen her deplasmanda taraftarların sözlü saldırısına maruz kaldık, ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ sloganları attılar. Dünya futbolunda siyah sporculara karşı ırkçılık yapılıyor ama Türkiye’deki ırkçılık artık çok sert bir noktaya ulaştı...” diyordu, Cizrespor’un Trabzonlu hocası Metin Akpunar. Kulüp başkanı Sezai Ençkü de deplasman maçlarında karşılaştıklarını, “ ‘İt girer, Kürt giremez’ diye pankart asıldığını bile gördük” sözleriyle özetliyordu. Bugün “Hepimiz Webo’yuz” diyenlere bir şey anlatmıyorsa bu sözler, gerçekten Webo olunmuyor demektir.

***

“Yurdumuzun Ermenilerden temizlenişinin 100’üncü yıldönümü kutlu olsun!” yazılı pankart açılan bir ülke burası. Duvarlara “Türksen övün, değilsen, itaat et!” yazılamasının yapılabildiği... Gayrimüslimlerin mezarlıklarına saldırılıp kemiklerin çıkarıldığı 6-7 Eylül 1955’e hiç gitmeyelim. Ankara’nın İncek mezarlığı basılıp, 78 yaşında Dersim’li Hatun Tuğluk’un cenazesi çıkartıldı mezarından ve memleketine sürüldü! Webo’nun mağduriyetine yaslanarak bu kirliliği inkârdan mı geleceğiz şimdi? Her defasında yetkililerin dediği gibi “kendini bilmez üç beş kişinin işi” deyip geçecek miyiz? Irkçılık gerçeğini, ‘istisnai’ ve de ‘kriminal’ bir zemine oturtma çabalarının, bizzat onun tarihsel toplumsal temellerini koruma amaçlı olduğunu bilmez miyiz? Evet, denildiği gibi ‘kendini bilmez’likleri kesin olan sokaktaki ırkçılar, kendini de ne yaptığını da çok iyi bilen bir politikanın içinden imal edilmiştir. O kurucu politikadandır ki toplumsal kültürün içinde önemli bir unsur olarak yapısallaşmıştır ırkçılık. Bugün Webo’ya, dün Amerika’da sokak ortasında polisçe boğularak infaz edilen George Floyd’a yönelmiş ırkçılığa feveran ederek temizlenmeyecek kadar yapısal...

Kürtçe konuştuğu için saldırıya uğrayanlar, bu ırkçı müktesebatı iyi tanırlar. Daha geçtiğimiz Eylül ayında Mardin Mazıdağı’ndan Sakarya’ya gelen, aralarında kadın ve çocukların da olduğu fındık işçileri, işveren ve köylülerin sopalı saldırısına uğrayıp öldüresiye dayak yemişler, memleketlerine dönmüşlerdi.

Ekmekleri peşinden binlerce kilometre öteden gelip, “burası bizimdir” şeklinde dillenen ırkçıların  saldırısına uğrayan Kürt yoksulları, bir şekilde içselleştirilmiş o ‘kurucu’ ırkçılığın kurbanıydılar.

***

Ayrıntıları bir yana; Cumhuriyet’in tarihi, Türklükten ve Sünni-İslam’dan başka hemen her aidiyet ya da ‘aidiyetsizliğin’ dışlanarak adeta suç olarak algılatıldığı bir toplumsal-siyasal-kültürel iklimin inşasının da tarihidir. İnkâr ve eşitsizlik üzerine temellendirilmiş bu halklar-inançlar sisteminin içinden zaman zaman dillendirilen “bin yıllık kardeşliğimiz” vb. söylemlerin de aslında karşısındakini ‘egemen’ olana göre tanımlamanın ötesinde bir anlam içermediği açık.

Ve ırkçılık, kendisine yönelmiş bir ‘tehdit’le değil, başka kimliklere dayatılmış ‘sınırları’ döne döne hatırlatmakla ilgilidir aslında. 1930’ların devlet adamı Mahmut Esat Bozkurt’un özlü sözüyle, “Bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı...“

Bugün, ‘Türk olmayana’ açılan o parantezin nitelik olarak çok farklı olduğu söylenebilir mi peki?

Tam da “Hepimiz Webo’yuz” denildiği sırada, Azerbaycan’daki ‘zafer’ törenlerinin “Türk birliğinin zaferi”, “İşte Türkün gücü”, vb... sloganlarla manşetlere taşınıp gözümüze sokulması, bu aklın, bu fikrin, bu zikrin ırkçılık dersinden hiç geçmediğini, hep çaktığını göstermiyor mu zaten?!

En başa dönelim; ‘artık kendi hikayemizi yazıyoruz’ kelamına... Dön bak ırkçılık bakiyesine; hikâyeni yeterince kendin yazmışsın zaten, üstü kalsın bari!

Evrensel'i Takip Et