05 Aralık 2020 23:23

Yeşilçam’ın öteki kadınları (4): İpek çoraplar, replikler, şarkı sözleri ve Lale Belkıs

Lale Belkıs

Lale Belkıs’ın Tarkan filmindeki Genseriko'nun kızı rolü | Görsel: Film sahnesinden alınan ekran alıntısı

PAZAR
Paylaş

1996-2000 yılları arasında yayımlanan, “Merhaba Beyoğlu” dergisinin yazı kurulunda ve yazar kadrosunda olduğumuz o günlerde sinema, tiyatro, müzik başta sanatın her dalıyla yakından ilgili olan, vefa, incelik dolu duyarlı yazılar yazan Pınar Çekirge’yle de tanışmıştım.

Bir gün Avrupa yakasında oturan Pınar’la Kadıköy balık pazarında karşılaştığımda Lale Belkıs’ın anılarını yazdığını, bu nedenle sık sık gidip geldiğini söylemişti. O andan itibaren anıların bir an önce yayımlanmasını merakla bekledim. Lale Belkıs’ın anıları 2006 yılında “İpek Çoraplar” adıyla Doğan Kitap’tan yayımlanınca hemen almıştım. Kitabı okurken, sayfaları çevirdikçe yalnızca çok yönlü sanat hayatı olan Lale Hanım’ın, renkli hayatından yaşanmışlıkları, anıları öğrenmiyordum, aynı zamanda akıcı bir dil, o dile hakim iyi bir yazar olduğunu da görüyordum. Keşke yazmayı da sürdürseydi.

Yayınevinin internet sayfasında “kitap hakkında” şunlar yazılıydı: “Podyuma adım attığı günden başlayarak çeşitlendirerek sürdürdü sanat hayatını. Önce mankendi, sonra oyunculuk geldi, ardından müzik, resim ve yazı… İpek çorapları bacağına geçirdi ve bir daha da hiç çıkarmadı Lale Belkıs. Zarif bir vücuttan, güzel bir yürüyüşten ötesine geçti ama zarafetini de hiç kaybetmedi. 1950’li yıllarda henüz Türkiye’de profesyonel mankenlik diye bir şey yokken, çocuk yaşta mankendi. “İpek Çoraplar” onun anılarını anlattığı bir kitap. İnişli çıkışlı, zorlu bir yolun hikayesi. Hayatı dolu dolu yaşamış bir kadının meslek hayatı kadar iç dünyası da var bu kitapta.”

28 Kasım 1938, İstanbul doğumlu. Gerçek adı Belkıs Durmaz. Ailenin altıncı ve son çocuğu olarak Eyüp’te dünyaya gelir. 12 yaşına kadar burada yaşar, daha sonra aile Moda’ya taşınır. Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsünü bitiren adı Belkıs Durmaz’ın, tanınması ve Lale Belkıs olması mankenlikle başlar. Henüz 14 yaşlarındayken okulun düzenlediği bir defilede yer alan Lale Belkıs, Enstitünün hazırladığı kıyafetleri iki ay boyunca yurt dışında tanıtır. Böylece hem Türkiye’de hem de yurt dışında tanınan bir manken olur hem de, ilk “milli manken” unvanını alır.

İSİM BABASI HAKKI DEVRİM

1954 yılıdır, Amerika’da Türk kıyafet geleneğini tanıtacak programda Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü Öğretmeni Refia Övüç Hanım’ın öğrenciler ve genç öğretmenler arasından seçtiği mankenlerle bir defile de yapılacaktır. Refia Hanım ile öğretmen arkadaşlarının hazırladığı elbiseler... Bir yıl önceki Avrupa programında seçilen öğrenciler arasında Sevim Burak da vardır. Defile sorumlusu, Türkiye Turizm Kurumunun görevlisi olarak Hakkı Devrim’dir. Tarsus yolcu vapuruyla Akdeniz’i ve Atlas Okyanusu’nu geçip Amerika’ya gidecekleri iki aylık bir gezi programıdır bu. 1954’ün bahar aylarında ilk ve son prova olarak Spor Sergi Sarayı’nda bir defile düzenlerler. Ekipte iki Belkıs vardır; biri Öğretmen Belkıs Mavisu, diğeri Öğrenci Belkıs Durmaz.  

Hakkı Devrim prova defile podyumunda öğrenci mankenlerden Semra Dağyolu ve Belkıs Durmaz’ı çok beğenir ve Refia Hanım’a “Bu gezinin sonunda enstitünüzün dünya çapında bir mankeni olacak göreceksiniz” der ve bu öngörüsünde de yanılmaz. Hakkı Devrim o anları şöyle anlatır “İpek Çoraplar”ın önsözünde:

“Bir kafilede iki Belkıs olmaz. Küçüğe biz bir başka ad verelim, manken olacaksa o adla anılsın. Dedim Refia Hanım; ‘Adı da sen bul öyleyse’ dedi. Kurumun amblemi laleydi. ‘Ona Lale Belkıs diyelim’ dedik. Hiç yanılmamıştık. Türkiye’nin gelmiş ve geçmiş en başarılı mankeni oldu Lale. Yalnız manken değil elbette. Şarkıcı, oyuncu, ressam, yazar, şair…”

Lale Belkıs, bir süre İpek Film Stüdyosu’nda seslendirme yapar. 1966 yılında “Ölüm Tarlası” filminde yer alarak sinema oyunculuğuna da geçiş yapar. 1970’te “Kalbimin Efendisi” adlı filmdeki rolüyle Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Lale Belkıs, Atıf Yılmaz’dan dolayı sinema oyuncusu olmasını şöyle anlatır:

“İlk eşim Tiyatro Oyuncusu Pekcan Koşar’la evlendiğimde (1962), manken Lale Belkıs’tım. 1966 yılıydı. Atıf Yılmaz, Kilis’te ‘Ölüm Tarlası’ adlı film çekecekti. Yaşar Kemal’in eseriydi ve Pekcan Koşar da oynayacaktı. O yıllarda sınırdan kaçak mal getirilirdi, mayına basıp ölenler olurdu. Film bunu işliyordu. Ben de kumaş falan alırım diye Pekcan’la birlikte Kilis’e gittim. Dönemin Ünlü Terzisi Lütfiye Arıbal’ın gelinlik defilesi için anlaşmam vardı; ‘Biraz kumaş alıp dönerim’ diye düşünüyordum.

Ama bakıyorum Atıf Yılmaz’la Yaşar Kemal etrafımda dolaşıyor. Sonunda Atıf Yılmaz bana, ‘Falcı Emine rolünü sen oyna’ dedi. Olurdu olmazdı, ‘Peki’ dedim. Çekim bir ay sürdü. Sonra da Atıf Bey’le 5 film daha yaptım.”

YEŞİLÇAM KALIPLARI ONU DA ’KÖTÜ KADIN’ YAPAR

“Hep kötü karakter olarak görüldüm ama aslında kocası elinden alınan ben, dayağı yiyen ben, bunun neresi kötü karakter? Filmlerimde kötülük yaptıysam aşk için yaptım.”

Yeşilçam tarihi boyunca kendi çöküşünü, sonunu hazırlayan kalıplardan ve tekrarlardan kurtulamadı. Bir oyuncu, tipleme, karakter tuttu mu bıktırana kadar sürdürülürdü. Alışıldık kalıpların dışına çıkılamadı. Bir oyuncu “kötü kadın” ya da “kötü kadın”, “vamp” olarak beğenilip ünlendiyse hep aynı rollerde oynatıldı. Ona yeteneğini, başka rollerde de aynı başarıyı gösterebilme olanağı tanınmadı.

Senaryosunu Selim İleri’nin yazdığı Zeki Ökten’in yönettiği, önemli filmlerimizden 1973 yapımı başlıca rollerini Kartal Tibet, Hale Soygazi ve Lale Belkıs’ın oynadığı, Şener Şen’in de figüran olarak göründüğü “Bir Demet Menekşe”de Lale Belkıs “bütün kötülüğü ve küstahlığıyla” unutulmaz bir “kötü kadın” performansı sergiler.

1967’de şarkı sözü yazmaya, şarkı söylemeye, besteler yapmaya da başlayan Lale Belkıs, İstanbul’un seçkin gece kulüplerinde sahneye çıkar. “Hepsinde yaşanmışlık var” dediği Türkçe şarkıların sözlerini kendisi yazar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa