05 Aralık 2020 23:12

Bırakın bu işleri

Bir masa üzerinde duran kitap.

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Ahmed Arif’in “Otuzüç Kurşun” şiiri Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlandı. Salim Şengil tefrika ettiği şiiri karşılığında hatırı sayılır bir telif ödedi şaire. Bir de devletin gazabını göze aldı, çünkü şiirin basımı yasaktı, “başına iş açar” diye uyardıysa da Ahmed Arif, “sen nene lazım!” dedi Selim Şengil…

Ahmed Arif şiirinin yayımlanıp aradan zaman geçtikten sonra çalıştığı gazeteye Türkiye Öğretmenler Sendikası’na üye bir felsefe öğretmeni ziyarete geldi. Çaylar kahveler… Şuradan buradan konuşurlarken Ahmed Arif, “bırakın bu siyaset işlerini de evlenip çoluk çocuğa karışın” diye takıldı misafirine. Bunun üzerine misafir felsefe öğretmeni şöyle bir hikâye anlattı şaire:

“Hapisten çıktık, bizim evde oturuyoruz 7-8 arkadaş. Olayları konuşuyoruz işte. Anam da bırakın bu işleri diyor senin gibi. Arkadaşlardan biri, bak ana dedi, sana bir şiir okuyayım. Ve başladı senin “Otuzüç Kurşun” şiirini okumaya. Anam ne dedi biliyor musun? “Girin ulan, hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım.”

Hayatın ve şiirin iç içe olduğuna ne yaman bir örnek.

Emek vermek başka şey, yazmak ve artık yazdığının mirasıyla kendini var etmek, sonra da o mirası tüketmek başka şey. Artık ne yazsa hayranlıkla karşılanacak insanlar var edebiyatımızda. Ne yazsa basılacağını bildikleri için adının etrafında oluşan markayla yazmaya devam eden insanları kastediyorum. Bir hevesle başlayıp bağdan bahçeden, kuştan böcekten bahsetmenin bütün yollarını tüketseler de aynı şeyi dönüp farklı biçimlerde söylemenin şiirini yazdıklarını kendilerine itiraf etmeli ve en azından bir süre ara vermeliler yazmaya.

***

Fiyakayla başlayıp sonunda hüsran olduğunu bilmemek ne fena. Kiminin gittiği yerde “Çırpınırdı Karadeniz”in çaldığını duyar gibiyim. Bunu yakıştıramasak da yaşadıkları ve altına imza attıkları metinler, protesto nedenlerini prensipleri değil görünmek istekleri belirliyor. Zararsız gibi görünse de düzen yanlısı, iktidara yanlama ve ana akım duyarlık akıyor paçalarından. İktidar olma ihtiyaçlarını onaylatmak için düzdükleri metinlerle “mazlumun şairi” olduklarını sanıyorlar üstelik.

Bu gösteride şairin yeri giderek yadırganıyor artık. O bohem zamanları anlaşılır değil nicedir, sözüne verilen kıymet gittikçe azalıyor. Yazdığına yabancılaşan bir yanı var şairin. Görünmediği sürece yazdıklarının bir önemi kalmıyor. Sosyalist gerçekçi şairler yıllarca slogan atıyor, güdümlü şiir yazıyor diye hırpalandı. Eee bizim memleketin şiiri bir yanıyla arabeskle beslendiyse bir yanıyla da sloganla beslendi. Güzel söz söyleme sanatından bahsediyorum… Şairin çekildiği ya da çağın şairi çekilmek zorunda bıraktığı gösteri devam ediyor elbette. Nicedir itibarını ve telifini aforizmadan çıkaran bir güruh var artık. Yelkenler fora. İyi de satıyor kitapları; okunduklarına şüpheliyim. Şuradan iki çay istemekle ilgili kurulan aforizmalara biraz felsefe, biraz mahcubiyet, biraz yenilgi katıp nakarat da ekledin mi tamam oluyor. Ana yemeği kitaplarında yayımladıkları oluşturuyor, suyunu da “edebiyat dergisi” dedikleri o adını koyamadığımız yerlerde yayımlatıyorlar. Afili işler, anlamak güç.

***

İkinci Yeni deyince akla gelen şairleri bir yana bırakalım. Sahi İkinci Yeni sadece aklımıza gelen şairlerden ibaret olabilir mi? Ne kadar çok insan yazıp çizmiştir o yıllarda bir düşünsenize, ne kadar çok şair İkinci Yeni’ye eklenmek, İkinci Yeni’yle anılmak istemiştir. Dergilerde neler neler yazıldı bu akımla ilgili. Ne kavgalar çıktı. Ama şimdi andıklarımız kadar esamesi okunmayan şairlerin de emeğiyle var oldu İkinci Yeni. Kötü şiir okumak iyidir; nasıl yazılmayacağını öğretir insana.

Belki de son yıllarda okuduğum şairlerin eksik olan yönü bu, bilmiyorum. Kötü şiir okumuyor olabilir birçoğu. Haksız da sayılmazlar hani, kötü şiir bir yerden sonra yazmaktan da soğutuyor, amenna. Ama sürekli iyi örneklerle ilerlemek de neyin kötü olduğu sezgisinden uzak olacağı için bir yenilik ve iyilik getirmeyecek şiire.

***

Asla riske girmeyen, kendini asla riskli bir yerde görmeyen ve asla riskli bir cümle ya da dize kurmayan ne kadar çok şair var memlekette. Beyaz olmak için gösterdikleri çabayı, Ankara yolunda yolları kesilip coplanan işçilerin görüp görmemesiyle zerre ilgilenmediklerini yazmama gerek var mı? Bir grev çadırı görmedikleri gibi, Taybet Ana’nın kederinden de bir haber yaşamayı tercih ettiklerine şüphe yok.

O kadar işsiz ve parasız kalmasaydı, Süleyman Efendi ya da Montör Sabri’yle arkadaşlık eder miydi Orhan Veli, bilmiyorum. Ama apartman, zeytinyağı ve etli biber dolma kokan şairler geçidimiz gün geçtikçe çekilmez bir hal alıyor bunun farkındayım.

Pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağı gibi şeyler var ya hani günümüzde, yasak değil de kısıtlama demeyi seviyor devlet… Ha işte tam da ondan, kaç yıl oldu saymadım bizim şiirimiz zaten sokağa çıkmıyor.

Şiirinin bir hikâyesi olan kaç şair yaşıyor bugün memlekette.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...