04 Aralık 2020 23:13

Keşke bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışıyor olsak...

gazete balyası

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hep söylenir; gazetecilik fikri takiptir…
Deneyelim mi?
Hadi… Geçen haftanın…
İktidarın ‘reform’ şayiasını kurcaladığımız yazının izinden yürümeye başlayalım…
İslamcıların iç savaşına uğrayalım…
“Reform” derken…
İslamcıların iç savaşına nasıl geldik?!..
Haklı soru:
Benim de çözmeye çalıştığım bu ya:
Onu neden yazdı?
Spekülasyon mu, gerçek mi?
Sadece gözlem mi, bilgi mi?
Yazdı mı, yazdırıldı mı?..
İyi ama kim, neden yazdırsın, ona?..
Aaa… dur; bak TÜSİAD’ın YİK’i
YİK yik: Yüsek İstişare Kurulu…  toplanmış (3 Aralık 2020)
Başkanı Kaslowski “dikkat çekmiş”:
AB ile ilişkiler kritik…  
‘Güven artırıcı (karşılıklı) adımlarla sıkıntıları çözelim’e bağlamış… (yine.)
TÜSİAD temennisi, İzzettin Önder’in Evrensel’deki (28 Kasım 202) yazısına götürdü…Öğünmek gibi olsun…
İstanbul Basın Yayın’dan (kamu maliyesi) hocam olur İzzettin Bey…
Derslerini takip etseydim hem daha çok şey öğrenir…
Hem ben de onun gibi meramını berrakça ifade etmeyi becerirdim… (belki)

AB VE IMF’DEN KAÇIŞIN SEBEBİ ANTİEMPERYALİZM DEĞİL, KURALSIZ DENETİMSİZ ÇALIŞMA ARZUSU

Zira İzzettin Hocam dupduru izah ediyor…
Saray’ın AB ile IMF’den uzak durmasının, sanıldığı ve sunulduğu gibi milli hassasiyetlerden neşet etmediğini gösteriyor:
“Demokrasi tramvayına binilirken halka yem olarak verilen Avrupa Birliği kozunun geri çekilmesinin önemli sebebi, bu ortaklığın ülke varlıklarına siyasilerin hesapsız ve sorumsuz çökmelerine engel olacağı endişesidir. Keza, ülkenin mali durumu zorladığı halde, IMF gibi kuruluşlardan uzak durulmasının nedeni de siyasetçinin pervasız kararlarına engel olunacağı endişesidir.” (vurgular benden-era)
İktidar, içeride Sayıştay gibi kurumların yasal denetiminden…
Meclis ve muhalefetin siyasi denetiminden neredeyse tamamen kurtulmuşken…
TÜSİAD’ın sözcülük ettiği…
Uluslararası burjuvazinin, kapitalizmin kurallarına göre oynamasını gözetecek denetimi kabul eder mi?
Göreceğiz…

TÜSİAD REFORMUN TOPLUMSAL HAZMINI KOLAYLAŞTIRACAK DOPİNGLERİ İHMAL ETMEYİN UYARISI YAPIYOR…

Şunu da:
TÜSİAD Başkanının…
Temel hak ve hürriyetler konusunda ‘daha az güvenlikçi, daha fazla özgürlükçü bir çizgi’ isteğinin akıbetini de…
Göreceğiz…
Ama şimdiden görüneni geçen hafta yazmıştık:
Reform programının esasını TÜSİAD’ın ve temsil ettiği küresel finans kapitalin ihtiyaçları belirleyecek
Halkın payına ise (tam da yalanlanan) kozmetik, göstermelik rötuşlar düşebilir… (demiştik.)
Nitekim TÜSİAD da ‘aman işin o (PR) kısmını ihmal etmeyin’ demek istemiş:
“Reform hedefleri… toplumsal katkı alacak şekilde formüle edilmelidir.”

‘REFORM’ KAZANININ ALTI YAKILDI DİYE ATEŞİ HARLAYIP YAYACAK PROPAGANDA ODUNLARI TAŞINIYORDU Kİ…

Sevgili okur münafıklığın lüzumu yok…
Araya TÜSİAD’ı alarak, tepeden sarkan soruları cami avlusuna bırakmış değiliz…
Bilakis… Tam da oraya geldik…
İzah edeyim…
Yukarıda… Geniş paranteze konu ettiğimiz mevzu ‘reform dalgası’nın köpükleri...
Geçen hafta eşeledik sağını solunu…
Malum:
Erdoğan, “Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz…’ dedi…
Gündemi ateşledi…
E haliyle Saray maiyeti medya beklentiyi kaşıyıp azdıracak ateşin altına odun taşımaya başladı…
Hürriyet’in Abdülkadir Selvi’si:
“Pamuklara sarılıp korunması gereken bir sürece giriyoruz.” (23 Kasım 2020)
Ve ama…
Bilhassa Sabah’ta Okan Müderrisoğlu ve SETA’nın başı Burhaneddin Duran reform propaganda sağanağı başlattı… (Ama son günlerde durdu gibi; neden?.. Mola mı, yoksa…?)

O ‘İBRETLİK ZİHNİYET’TEN DEM VURULDU…

Nagehan Alçı(Bak meseleye girdik…)
Evet o, boş duracak değil ya; ateşi aldı, yürüdü…
Kabaran ayranını Habertürk’te kıymetli nasihata dönüştürdü:
“Bu kez özgürlük ve hukuk seferberliği fırsatı kaçmamalı” (15 Kasım 2020)
Bak valla şahidim; ‘kaçmamalı’ diye perendeler atıp durdu…
Yerinde duramayan sadece kendi değil…
Alçı, haberi var mı bilmiyorum ama Erdoğan’ı da epey koşturdu…
Misal. Kah, “Erdoğan çok güçlü vurgularla yeni bir dönemi ateşlemek istiyor.”
“Beştepe’deki tüm kadrolara bu yönde kuvvetli telkinler yapıyor.”
Kah, “Ülkedeki atmosferi özgürlükler ve rahatlama yönüne çevirmeye çalışmaları talimatını veriyor.”
Her şey yolunda gidiyor ama ‘ah bir de şu-nlar…’
Habertürk’ün Alçı yazarının gözünden kaçmıyor:
“Türkiye özgürlüklerin vanalarını açarken direnmeye çalışanları da ibretle izliyorum.”
Alçı’nın “ibretle” izledikleri kim?
“Bir zihniyet”…
Böyle yazıyor…

VE ‘AK PARTİ İÇİ… İSLAMİ KESİM İÇİNDE YAYGIN VE DERİN İÇ SAVAŞLARA’ BAĞLANIR…

“Bu haklı reform ateşinin AK Parti içi savaşlara kurban gitme ihtimali”nden bahsediyor…
Bak şimdi; oldu mu hiç!:
“AK Parti içi savaşları”
Ortada Parti mi kaldı?!
“Şahsım” dışında kurumsal parti kimlik ve işleyişinden söz edilemeyeceği aşikarken…
AKP içinde iç savaş da ne demek?
Ötesine taşıyor… Baklayı ağzından çıkarıyor:
“İslami kesimin içinde benim boyutlarını anlamakta zorlandığım seviyede bir iç savaş var.”
Peş peşe yazıldığına göre…
AKP içindeki iç savaş ile kastedilen İslami kesim içindeki iç savaş olmalı… (Bu da mühim ve ziyadesiyle anlamlı tabii.)
Alçı’nın çizdiği “boyutlarını anlamakta zorlandığı” İslamcıların iç savaşı tablosu o kadar kaotik ki:
“Kim kimi tasfiye edecek kaygısı ve korkusu” ile “Herkes her an saf değiştiriyor.” “Herkes konumunu ve makamını korumak için her an boyut değiştiriyor.”“İş öyle bir iç iktidar mücadelesine dönüşmüş ki”…“Herkes kendi safının ayakta kalması derdinde.” “Onlar kazanırsa beni tasfiye ederler diye kaygılanıyor ve korkuyor.”

İFŞAAT MI, MANİPÜLASYON MU?

Nagehan Alçı’nın çizdiği tablo bu…
Yabana atmamak gerekiyor ise bu tabloyu; bize ne diyor?
Muhtemel siyasi sonuçları ne olur?
Tabii şu da var:
Ciddiye almalı mı Alçı’yı ve yazdıklarını?..
Bakalım:
N. Alçı bilhassa kimi evrelerde “İslamcı”lıkla arasına mesafe koymaya gayret ettiğinin bilinmesini ister gözükse de…
Onun yazdıklarını ‘içeriden’ birinin kaleminden çıkmış bilgi ve gözlemler olarak okumak doğru olur…
Zira Alçı, Saray’ın medya karargahı elemanı olarak…En başından itibaren militanca savunduğu bu İktidarın tüm süreçlerinde…Hatta çoğu zaman Erdoğan’ın yakın çevresinde yer aldı… (Yazdıklarının yalancısıyız)
Öyleyse baştaki sorularsa dönelim:
Nagehan Alçı neden “AKP içinde savaş var…”
‘Boyutunu benim bile çözemediğim İslamcı iç savaş yaşanıyor’ diye ortalığa döküldü…

“Batan gemiyi ilk önce…” meselesi mi?
Reformun akıbetinden duyduğu kaygı mı?
Peki… Ya birileri yazdırdıysa; bunları bilmemizi kim, neden istiyor?
Cüppeli’nin “Selefiler iç savaşa hazırlanıyor” saçılımı ile paralel bir çıkış mı?..

15 TEMMUZ TECRÜBESİ ‘YESİNLER BİRBİRİNİ’ DEYİP SAVUŞAMAYACAĞIMIZI GÖSTERİYOR…

Hayır, sadece Alçı’nın yazdıkları ile sınırlı olsa belki ciddiye alınması bile abes kaçabilir!
Cemaatlerin devlet içi kadrolaşma savaşı gizlenemez haline gelmişken…
Bir de mevzuya artık Perinçek dahi karışmışsa
VP/Perinçek ile HakSöz’cülerin kapışması karşılıklı ağır ithamlarla ayyuka çıkmışsa...
Tuhaf ama öyle:
Hiçbir şey olmuyorsa bile, kesin bir şeyler oluyor gibi gelmiyor mu size de...
Abdullah Gül filan derken, neredeyse döve döve (“Özgül ağırlığım var”dan saklanamayan “Rencide oldum” çukuruna yuvarlanan) Arınç’ın tavsiyesine..
“Derin AKP”lilerden sayılan İhsan Arslan’ın açıklamalarına… (Nasip olursa bilahare gireceğiz o mevzuya.)
Sadece gölgeleri düşen bu emareler..
Sendeleyen İktidarın, İslamcıların şimdilerde alta alta süren iç savaşını anlatıyor olabilir mi bize!..
Aynı zamanda İslamcıların iç savaşı olan 15 Temmuz’a giden süreci unutmadan dikkatle izlemeli, derim..
Zira İslamcı tasallutun sosyal, siyasal tüm kurumlara sirayet ettiği…
İslamcılar arası ilişkilerin maalesef Türkiye’nin kaderine hükmettiği bir zeminde, bu onların kavgası deyip geçemeyiz…
Ne mi yapmalı?
Hayatımıza hükmetme haklarını iptal etmenin demokratik yollarını bulmalı, çoğaltmalı…


SATIR ALTINDAN NOTLAR 

İNSAN NEDİR?

Alicenaplık gösterir…
Pandemi sürecinden intihal saymazsanız… (şayet)  
Bir tanım denemesi de benden:
Yaşamak ile işsizlik/açlık/ölüm ikileminin “özgür” rehineleri olarak; mal ve hizmet üretimi-dağıtımı-tüketimi çevrimi içinde “ekonomi” olarak kodlanan kapitalizmin çarkını döndürmekle mükellef canlı türüne insan denir.

‘KATAR’SİS KRİZİ

GARNİZONDAKİ SİVİL İÇTİMA TABLOSUNDA İKTİDAR SEĞİRMESİ

Öyle böyle değil; yıkılıyor ortalık…
Bilhassa İslamcı medya…. öfkeli… Çoook…
Rehinesiyle yanaşmasıyla…
Saray’ın maiyet medyası“Alayı” ayakta…
‘İkinci 28 Şubat’
Sabah’ın mı manşetiydi, Yeni Şafak’ın mı; hatırlayamadım…
Keza… ‘Post 28 Şubatçılık’tır bunun adı’ analizlerinden geçilmiyor, ‘köşe’ler…
Mehmet Barlas’ın ‘kıdemli demokrat’ olarak döktürdüğü o had bildiren fevkalade sert çıkışı olmasa…
Akif Beki’nin, CHP’ye bir muhtıra verdirilmediği kaldı” (Karar; 3 Aralık 2020) serzenişi bu kadar gölgede kalmayacaktı…
Tamam… Muhteremler, ahlâk sağlamasını yapıyorlar… (Şaşırtmadılar)
Ama abartmak niye…
Altı üstü olan ne ki!
Türk İş Hak İş Memur Sen TOBB mob… Alayı…
Saray’ın ‘sivil toplum’dan sorumlu maiyetii nizamiyede içtima verdi… (1 Aralık 2020)
Gerçi biraz fazla kaçtı; aktüel bir problemi harlamak...
Pireyi deve yapmak için eldeki kozu oynamak…
Sivil kuvvetleri garnizon içtimasına çıkarmaya dahi muhtaç hale gelmek… (Tablo bu!)
Galiba aksi bir intiba yarattı:
Sendeleyen tek adam rejimi profilini daha da netleştirdi… (sanki.)
‘Tank palete’ bindirilmiş militarist öfke, belki CHP’li Ali Mahir Başarır üstünden ana muhalefete linç seansları düzenletebilir…
Lakin yaşanan krizin ağırlığı…
Milliyetçilik üzerinden toplumu katarsis (başka bir faza/boyuta geçerek, ruhsal arınma) noktasına taşıma/tutmanın da bir sınırı olduğunu söylüyor…
Tabii muhalefet demokratik zemin ve menfezler yaratmazsa…
Yaklaşılan o sınırın, faşizmin kitlesel zeminini tahkim etme istikametinde geçilebileceğini de hatırlatarak...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...