4 Aralık 2020

Kaderle şaka olmaz!

Ekran görüntüsü Netflix'ten alınmıştır.

Bu satırların yazarı için künyesinde “horror, thriller” yazan filmler ilgi alanının en alt sırasında yer alır. Özellikle de kesip biçme döngülü, amacın bizzat şiddeti göstermek olduğu yapımlar söz konusu olduğunda. Bir dönem bu tür yapımlardan geçilmiyordu. Ancak belli bir doygunluğa ulaşılmış olacak ki, yakın dönemde türün hakkını veren, olması gerektiği gibi çok katmanlı okumalara olanak sağlayan ve korku/gerilim hissi yaşamak isteyenleri de bundan mahrum bırakmayan yapımlar çekilmeye başlandı.

“The Witch”, “Sinister”, “Get Out”, “The Lodge”, “Us”, “Babadook” ve “Grave” gibi yakın dönemin öne çıkan yapımlarını sayabiliriz bir çırpıda. Bu hafta Netflix’te gösterilmeye başlayan Kore yapımı “Telefon” (The Call) da kısa sürede bu listeye adını eklemeye başaran yapımlardan birisi oldu kanımca. Açıkçası, fragmanından sert bir hikaye anlattığı belli olan filmi cazip kılan şeylerden birisi Kore sinemasının senaryo inşa etmede geldiği aşama. Ve evet bazı ülkelerin sinemaları için böyle bir aşamadan söz edebiliriz. Ne çekerlerse çeksinler senaryoları belirli bir vasatın üzerinde oluyor her zaman. Bir başka örnek Romanya.

Filme dönersek. “Telefon”, her insanın fantezisi olan bir sorunun peşine düşüyor ve bunun üzerinden bir gerilim üretiyor: Geçmişte yaşananları değiştirebilseydik ne olurdu? 30’lu yaşlarına doğru yaklaşan Seo- Yeon annesini hastaneye yatırdıktan sonra uzun süredir uğramadığı küçük bir kasabadaki evine geliyor. Cep telefonunu trende unuttuğu için ev telefonu hattını yeniden kuran genç kadın bir gün tuhaf telefonlar almaya başlıyor. Önce anlam veremeyen Seo- Yeon yaşadıkları eve dair gizem ile birlikte telefondaki sesi de çözüyor. Yirmi yıl öncesinde yaşayan, kendisiyle aynı yaştaki Young- sook adlı başka bir kadına ait bu ses. İkili önce arkadaş oluyorlar. Seo- Yeon babasız büyümenin sıkıntılarını yaşarken, Young- sook despot ve biraz da batıl inançlı üvey anadan yana dertlidir. Ancak bir süre sonra birbirlerinin hayatlarındaki kötü anlara müdahale edebileceklerini fark ediyorlar. Young- sook, arkadaşının gelecekte mahrum kalacağı bazı şeylere müdahale ederek onun kaderini değiştirirken, diğeri de geçmişe dair araştırmalar yaparak başına gelebilecek kötü şeylerden onu koruyabileceğini düşünüyor.

Ancak, tarihin akışına bu müdahale bir anlamda cini şişeden çıkarıyor ve Young- sook’un içindeki canavarı serbest bırakıyor. Genç kadının Seo- Yeon’un bütün geleceğini tahakküm altına alması, onun tehdit etmesi ve kendi geleceği ile ilgili bilgiler vermeye zorlaması içinden çıkılamaz bir döngü yaratıyor bir anlamda her ikisi için de. Daha önce bir kısa filme imza atan 1990 doğumlu Genç Yönetmen Chung-Hyun Lee, bu karmaşanın altından ustalıkla kalkıyor büyük oranda. Film, ilk bölümünde seyircinin merak duygusunu yakalamayı başardığı gibi bırakmıyor. İkinci bölümden itibaren gerilimi de adım adım yükseltmeyi başarıyor. Finale doğru yükselen tempo ve gerilimle birlikte bir miktar kesip biçme döngüsüne girse de seviyesini aşağı düşürmemeyi başarıyor yapım. Bu bakımdan hem geçmiş, gelecek ve bugün üzerine düşünmemizi sağlayan bir katmanı hem de hissedilir bir gerilimi var filmin.

Chung-Hyun Lee, tam olarak kotaramadığı finale doğru zayıf kalıyor bir tek. Ufacık tefecik bir kadının fiziksel güçle önüne geleni devirdiği akış kağıt üstünde sorun yaratmasa da kurulu mizansenlerin işleyişinde kimi ikna edicilik sorunları yaşıyor. Avcının zekası, avın ahmaklığıyla taltif ediliyor bir kez daha…

Film tüm bu gerilimi geride bırakıp, sakinlediği ve seyirciye düşünmek için alan açtığı noktada da kanımca yanlış bir hamle daha yapıyor. Yükselen gerilimin ardından gelen rahatlamanın üzerine bir katman daha eklemek, seyirciyi tam bitti dediği noktada bir kez daha sarsmak ya da hikayenin bitmediğini, tehdidin ortadan kalkmadığını göstermek tür içinde çok kullanılan yöntemler… Burada da finalin ardından gelen rahatlamada acaba karakterimiz çocukluğundan itibaren taşıdığı korkularıyla yüzleşip üzerine düşünebileceğimiz bir alan açılırken türün klişesine yaslanıp “Bakın daha bitmedi” efekti yapmak hem etkili olmuyor hem de filmin bütün hissiyatına zarar veriyor kanımca.

Evrensel'i Takip Et