28 Kasım 2020 23:37

Matruşka: AKP'nin içinde MHP, MHP’nin içinde AKP

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Çok değil, on gün içinde reformculuktan mağduriyete dönüşen bir algı zincirinin konusu yapılabildi. 18 yıllık iktidardan bahsediyoruz. Şanslı iktidardan! Hukuk namına asgari genel geçerlilikleri bile tepeleyip geçmiş bir pratiğin içinden geliniyor ve bir açıklamayla, “reformların eli kulağında” havası yaratabiliyor. Bir iki günde işin rengi ortaya çıkınca da “maalesef küçük ortak bırakmıyor” mazaretiyle ‘tölare’ edilebiliyor. Nasılsa kimse yutmuyor demeyelim, yutmaya meyyal bir yaklaşımın olduğunu görelim en azından.

Kaç zamandır, “Eyy Avrupa, size mahkum değiliz artık, kendi hikâyemizi yazacağız” raconlarıyla salınıp duran kabadayı, tamamen ‘duygusal’ nedenlerle “Eyy Avrupa, geleceğimizi sizde görüyoruz” noktasına gelince, hatırlandı ‘reform’ söylemi. Mesaj sıcak para kaynaklarınaydı aslında, namı diğer ‘faiz lobileri’ne. Hani o ikide bir “bize ayar veremezler” denilen faiz lobileri... Sermaye gelsin diye öngörülen ayarların adı da ‘hukuk reformu’ oluyordu işte!

Sonrası malum; özgül ağırlığı çoktan sıfırlanmış ve Davutoğlu ve Babacan gibi ‘evden kaçmasın, bi köşede kalsın’ diye mahdumuna vekillik, kendisine de ‘istişare’ maaşı bağlanan Arınç’ın açıklaması, ‘reform’un içeriğine dair bir nevi ‘erken doğum’ yaptırttı. “Ben adım gibi biliyorum ki, sayın cumhurbaşkanımız da adalet istiyor” diyen Arınç, “benim adıma konuşma, fitne ateşi yakma” şeklinde yanıtlandı. ‘Reform’un ilk kurbanı Arınç oluyordu yani! Ki kendisi ‘tek adam rejimi’nin inşa sürecinde ara sıra kullanılan bir örs işlevi görmüştür, iki de bir dövülerek AKP’ye kıvam verilen eskimiş bir örs... Trajiktir onun kaderi; özgül ağırlığına güvenip “fabrika ayarları” diyor ama her defasında da dövüle dövüle ‘tek adamcı’ konsept tahkim edilmiş oluyor. Şimdi de Kavala ve hele Demirtaş’ın adını anmıştı ki bu ‘bünyeye’ uymuyordu. İktidar ortağı Bahçeli’nin zılgıtı, Cumhurbaşkanı tarafından da onaylandı: “Şırnak’a, Muş’a üniversiteye biz götürmedik mi, ondan sonra diyorlar ki, ‘Kürt sorunu’, ne Kürt sorunu ya...” sözleriyle işin ‘çözümlemesi’ bir kez daha  hatırlatılmış oldu. Hukuk reformunun encamı da üç günde ortaya çıkmış oldu.

Aslında Arınç’tan önce, Çakıcı’nın nameleri de Cumhur iktidarının hukuk standartlarına işaretti. Onu sahiplenmek ya da suskun kalmak, yeterince ikna edici bir standarttır. İktidarın siyasî, kültürel, ahlakî ortalamasıdır Çakıcı... “Efendim AKP de rahatsız ama mecbur işte...” diyen muhiplere de şu söylenebilir: Varsa eğer, o rahatsızlığın siyaseten özgül ağırlığı, Arınç’ınkinden bile daha geridedir!

***

Bütün bu olup bitenlerin sonunda, bırakın AKP’lileri, muhalif bazı çevrelerde bile AKP’ye dair yeni bir ‘mağduriyet’ hikâyesi kabul görmeye başladı. AKP’nin tamamen MHP’nin belirlediği alana sıkıştığını, bu yüzden özgürlükçü olamadığını belirten, neredeyse AKP’ye acıma hallerini yansıtan çokça yorumla karşılaşıyoruz. Halk tv’de, bir tartışma programının başlığı şöyleydi mesela: “MHP, yeni vesayet mi?”

Baştan dedik ya, şanslı bir parti AKP ve iktidarı. MHP olmasaydı ne özgürlükçü olacaktı ama neylersin işte... Kaptırmış paçasını bir kere! İnanalım mı buna şimdi? Ağlayalım mı AKP’nin bu haline?

Böylesi bir mağduriyet hikayesine gülüp geçmek en iyisi... Ne vesayetiymiş bu? Hani canlılar arasında, ortağı olan herkesin fayda gördüğü simbiyotik denilen ilişki türü vardır ya, AKP ile MHP arasındaki aynen öyle bir ilişkiyi neden ‘MHP’nin vesayeti’ olarak görelim ki?

Arınç da ‘reform’ da MHP’nin kurbanıymış! MHP’den ihraç edilen Cemal Enginyurt da kendisinin AKP’nin kurbanı olduğunu söylüyordu geçen gün. Ne diyeceğiz şimdi?

Erdoğan ile MHP arasındaki ilişki, ‘istenmeden girilmiş’ değildir ki. Siyasî, felsefî, ideolojik, kültürel gerçeklikleri arasında da öyle aşılmaz duvarlar yoktur. Alabildiğine geçişkendir. Milliyetçilik konusu örneğin, sadece toplumda piyasası olan bir pragmatik tercih de değildir Erdoğan için. En az MHP kadar önceliklidir artık. Bile isteye ve elbette iki taraf için de birbirine mecbur bir ilişkiyi ‘MHP vesayeti’ diye yorumlamak, AKP ve Saray iktidarını temize çekmekten etmekten başka neye yarar ki? MHP’nin gericiliğini AKP’nin demokratik potansiyeline yormak tam bir akıl tutulmasıdır oysa. İktidar ortakları arasında ayrım yapmak ayrıntıda boğulmaktır.

İki ayaklı bir rejim var ve ayaklardan birinin kısa, diğerinin uzun oluşu aksamaya yol açıyor elbette. Peki bu aksamayı biz mi sorun yapacağız? Aksak da olsa yürüyen bir iktidar var sonuçta. Ve o ‘kısa’ bacağın olmaması koşullarında yürümesi, ayakta kalması hepten imkansız bir iktidar...

MHP olmasaydı Demirtaş ya da Kavala bırakılır mıydı? Soruyu böyle soracağımıza şöyle sorsak: Demirtaş’ı, Kavala’yı içeri attıran, yüksek mahkeme kararlarına karşın içerde tutan kim? Hadi üç dört yılın sonunda bırakılmış olsunlar; ‘hukuk reformu’ mu sayacağız bunu, iktidarın demokratik standartı gelişmiş mi olacak?!

Geçelim bunları...

Bir matruşkadır mevcut iktidar.

AKP’nin içinde MHP; MHP’nin içinde de AKP saklıdır.

Tepeden tırnağa anti demokratik bir matruşka...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa