21 Kasım 2020 23:49

15 yıl sonra, yine aynı soru: ‘Başka türlü olunabilir mi?’

Emek Partisi İzmir İl örgütü

Foroğraf: Evrensel

Paylaş

Bir süre önce İleri Haber’deki yazısında, Kürt hareketiyle AKP iktidarı arasındaki ‘diyalog sürecine’ atıfta bulunan Metin Çulhaoğlu, ‘özetin özeti’ olarak şunu söylüyordu: “2013’e dönüş ne rejim ne de Kürt siyaseti açısından mümkün görünmemektedir...” Olmadık şeylerden (Efkan Ala’ya yeniden görev verilmesi mesela) ‘yeni çözüm sürecinin eli kulağında’ öngörüsünde bulunanların hesaba katması gereken nesnel sürecin hatırlatılması babından da anlamlı yazısına şöyle başlıyordu Çulhaoğlu:

“Kafadan atmıyoruz, ‘herhalde böyleydi’ de demiyoruz. 8-10 yıl kadar önce Türkiye sol hareketinde şöyle bir “öngörü” vardı: Türkiye’de sol-sosyalizm, Kürt siyasetiyle arasına ciddi bir mesafe koyarak güçlenecek, ayrıca Kürt siyasetinin mevcut iktidarla bir şekilde uzlaşması da bu konumu pekiştirecekti…”

‘Sol’a dair bu genel öngörünün gerçekleşmediğini vurgulayan Çulhaoğlu, devamında, “siyasetin akışının bu yönde olmamasının” nedenlerini irdeliyordu ki konumuz bunu tartışmak değil...

Yazılarını önemseyerek okuduğumuz Çulhaoğlu’dan alıntıyla başlamamızın nedeni, sözkonusu yazının girişindeki genelleme. ‘Türkiye sol hareketinin öngörüsü’ şeklinde yapılan genelleme, en azından bizim içinde olup bildiğimiz EMEP’i kapsamıyorsa eğer, doğrudur. Ama böylesi bir ‘öngörüyle’ hareket eden ‘sol’un içinde hiç olmadı EMEP. ‘Kürt milliyetçiliği’ denilip baştan hesaptan düşülen bugün legal alanda HDP’ce temsil edilen Kürt hareketi/siyaseti, EMEP açısından hep demokrasi mücadelesinin başat bileşenlerinden biri sayıldı ve bu öngörüye uygun bir pratiğin konusu oldu. Fikri ve zikriyle, olanak ve imkânlarıyla bu yaklaşımın öznesi olmaya çalıştı. Ayrıksı duruşunu teslim etsek de Çulhaoğlu’nun da bir dönem içinde bulunduğu TKP gibi çevrelerde ‘Kürtçü’, ‘Kürt kuyrukçusu’ vb. nitelemelere karşın bundan ödün vermedi. Geçenlerde denk geldiğimiz, kahvehane muhabbeti kıvamındaki şu söyleşi mesela, TKP’nin yayın organı Sol’da yayınlanmış. Çulhaoğlu’nun da bahsettiği öngörünün revaçta olduğu günlerin ‘sol’ ikliminden EMEP’in nasıl algılandığını yansıtıyor tam da. Geçelim...

***

‘Sol’un öngörüsünün aksine, (ulusal hareketin ortaya attığı iddialı tezlerin eleştirisinden de asla imtina etmeden) Kürt sorunu ve Kürt siyasetine yaklaşımda farklı bir mecra açmaya çalıştı EMEP. Bir ‘çatı partisi’ niteliğinde yola çıkan HDP’nin kuruluşunda aktif rol oynadı. Kürtlere farklı önyargılarla yaklaşan birçok grup, aydın, yazar vb. EMEP üzerinden bu girişime ilgi duydu, içinde oldu.

Hareket noktasından farklı, bir başka mecranın tazyikiyle, ‘radikal demokrasi’ vb. ideolojik angajmanları programlaştırarak ‘yolda’ değişim geçiren HDP’den ayrılma sürecinde, gerilimlerin ve eleştirilerin konusu edildi EMEP.  Henüz HDP’yle birlikte Kürtlere selam vermeye başlamış çoğu aydın, grup, çevre, EMEP’in HDP’den ayrılışını ‘çark etmek’ şeklinde değerlendirebildi. Bazı dostlarımız da böylesi bir öznel saplantının ortağı olabildi. Bir tür solcu ise bu durumdan çok hoşnuttu ve dört gözle EMEP’in (TKP ya da Haziran gibi) Kürt siyasetine mesafeli bir pozisyona evrileceği anı bekledi durdu. Bekledikleriyle kaldılar elbette! Bu türden tartışma ve gerilimlerin çokça yaşandığı seçim dönemlerinde, başta Kürt siyaseti olmak üzere demokrasi güçlerinin ortak tutum alması çizgisinden hiç sapmadı EMEP. Bir zaman, EMEP’in Kürtlerle ittifakı karşısında ‘sosyalistlerin kendi kaderlerini tayin hakkı’nı teorize eden pek çok aydın, EMEP’in baştan beri savunduğu ‘Kürtlerle mücadele birliği, ortak demokrasi mücadelesi’ noktasına gelebildi sonradan...

***

Bugün, yaptığı bir dizi konferanstan sonra, 9’uncu kongre sürecine nokta koyuyor Emek Partisi.

15 yıl önce, yine bir kongre/konferans sürecinde, yine bu köşede yazılmış (30 Ekim 2005) yazıdan aktaracağımız pasajlarla bitirelim. Kürt politikası nedeniyle kapatılmış Emek Partisi’nin yerine kurulmuş Emeğin Partisi’ydi o zaman. ‘Başka türlü olunabilir mi?!’ başlığını taşıyan yazı, EMEP’in Çulhaoğlu’nun işaret ettiği ‘öngörü’den hareket eden ‘sol’dan hiç olmadığını göstermesi bakımından da okunabilir herhalde:

“...Bir sınıf partisinin, sonuçta bir ulusal sorunla bu ölçüde haşır neşir olması çelişki midir? Denildiği gibi, sınıf perspektifinin yitirilmesi midir?.. Hayır! Zira, Kürt sorunu sadece bir ulusal sorun çerçevesini aşmış, sınıfın birliğinden anti emperyalizme kadar, çeşitli bağlamlarla boyutlanmıştır. Öyle ki, sosyalistlik iddiasının realize olacağı bütün politik görevler bir şekilde Kürt sorunuyla içiçe geçmiştir. Açıktır ki; Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değildir artık! Çözümü de “Kürtlerin ulusal sorununun çözümü”nden ibaret değildir.

Söylediğimiz, “Kürt sorunu boyutlanmıştır, o yüzden ilgilenmeliyiz” gibi bir ilkellikle karıştırılmamalıdır... Başka türlü sosyalist olunamayacağına dairdir vurgumuz. Başka türlü olunamaz, çünkü, işçi emekçi sınıfların mücadele birliği Kürt sorunuyla daha çok ilişkilenmiştir. ...Planlı ve sorumsuz kışkırtmalarla...işçilerin birbirine düşürülmesi en büyük felaket olacaktır. Bu felaketi yaşamamak, başta işçi sınıfının Kürt sorununa müdahil olmasını gerektiriyor... Bu eksiklik giderilemezse, sınıfın enerjisi “ulusal çıkar” dolandırıcılarınca “vatan-millet” hamasetinin gürültüsünde bloke edilir. Sonuçta Kürdü kaybedecek işçi sınıfı, birliğini de kaybedecektir. Birliğini kaybetmiş işçilerin ise en basit ekonomik mücadeleleri bile kazanamayacağı açıksa...sorunun demokratik çözümünü sınıfın gündemine sokmak, en başta sosyalistlerin görevi değil midir?...

Anti emperyalizm açısından da kilit halkalardan biridir Kürt sorunu. ...Sorunun demokratik çözümü, başta ABD’nin kullandığı bir kozu boşa çıkartmak olacaktır. Ama Kürdün haklı taleplerini görmezden gelen bir anti emperyalizm, dönüp dolaşıp emperyalizmin zeminine yamanacaktır. Kürt sorununun çözümsüzlüğü, başta ABD, emperyalizmin bölgedeki varlığını güçlendirmektedir. Aynı şekilde, Kürt sorununun çözümünü öngörmeyen bir anti emperyalizm ise aslında emperyalizm karşıtlığının zeminini zayıflatmaktadır....

... Benzeri boyutların işaret ettiği şey, sosyalist bir partinin bu sorunu kendi sorunu olarak algılamasının zorunluluğudur.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...