07 Kasım 2020 23:45

"Siyasal afet"le kenetlenmek mümkün mü?!

Mum yakan bir kadın avukat

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hep söylüyoruz ve her yaşanan bir kez daha teyit ediyor: Gerçeklikle sorunlu iktidarların yönettiği bir ülkedir Türkiye. Bize ‘gerçek’ diye sunulanları biraz eşeleyince altından siyasal bir ‘imalat’ çıkar. ‘Algı’ da deniliyor buna çoğu zaman. Nasıl tanımlanırsa tanımlansın, reflekstir artık; gerçek öncelikle sarıp sarmalanıp kuşatılır ama sahiplenmek değil, görünmez kılınmak için. Sonra da imalat başlar. İhtiyaca binaen, ver mehteri, bas gazı, at yalanı, tut kapıları...

İşbaşındaki iktidarın, bu geleneğe ‘çağ’ atlattığı tartışılamaz bile. İmalat ölçekleri çok büyüdü, çok mesafe katedildi! Toplumsal rıza üretme zemini kalmamışsa imal gerçekliğe daha çok ihtiyaç oluyor çünkü. Zorunluluk arttıkça çarpıtma ölçekleri de büyüyor ve öyle yaratıcılık falan da gerekmiyor, nereden tutturursan hesabı, imalat çarkları dönüp duruyor. Mesele, halkı inandırmak değil mi sonuçta, gerçeğe ne hacet!

***

Her ‘doğal afet’ diye sunulan durumda daha da hareketlenir bu çark. 2020’nin şubatında Elazığ’da tanık olduğumuz deprem gerçeğine yaklaşımı en son İzmir’de de gördük.

Hep aynı, her şey aynı:

Büyük bir başarı destanı yazılmıştı bir kez daha!

Gözleri ‘siyasetten kör olanlar’ dışında herkes bunu görüyordu!

Elazığ depreminde birkaç gün Elazığ’da kalan bakanları “canını ortaya koymuş kahramanlar” olarak sunanların, İzmir’de telefon elinde enkaz başında fotoğraf veren zatın “enkaz altındaki çocuğa hayatî motivasyon verdiğini” söylemeleri doğal. Elazığ’da sadece üç binanın enkazı üzerinden yazılan 'başarı destanı' sonrası bir basın toplantısında açık mikrofona yansıyan “algı çok iyi şu anda” sözleri, bugün de bir başka düzeyde dile geliyor:

“Bakın işte, ‘99 İstanbul depreminde ortalıkta ne yardım ne hükümet vardı. Biz hızla müdahale ettik...”

Söz konusu edilen on küsur bina enkazı sadece... ‘99’daki depremin büyüklüğü, yıkılan binlerce bina gerçeği atlanır da ta ’39 Erzincan depremine gidilir; ‘CeHaPe’nin tek parti iktidarı’ dönemine taş atılır...  

Tek mesele, enkaza erken müdahale etmekmiş sanki...

Hani kaybeden takım futbolcularının "önümüzdeki maçlara bakcaz" şeklindeki maç sonu ezberleri vardır ya; yenik takım topçusu ezberinin devletçesi de şöyle oluyor herhalde:

"Devlet deprem sonrası bütün olanaklarıyla İzmir’de"!

Güzel de, o ‘bütün olanaklar’ neden deprem öncesinde İzmir’de değildi. ‘99’dan beri ‘deprem ülkesiyiz’, ‘depreme hazırlık esastır’ denildi de ‘deprem vergisi’ salındı, milyarlarca lira toplandı.

Sonuç?

Devletin tepesinden ilan edilmişti zaten; “’Deprem için toplanan para nereye gitti?’ diye sormak utanmazlıktır.” 

Nokta!

Yurttaş sorumluluğu, Anayasal vatandaşlık hakkı, toplumsal bilinç, etik, vicdan... geçelim efendim, şimdi ‘biat’ çağının normlarıdır aslolan.

Gerçeği öğrenmek istemek ‘utanmazlık’ olunca, enkazdan sağ kurtarılmış birkaç çocuk üzerinden yazılan ‘mutluluk’ ve ‘başarı’ hikâyeleri de ‘gerçek’ diye sunuluyor işte!

***

“İzmir depremi hepimizi kenetledi” diye manşet atmış yandaş gazete!

Öyle mi?

Bu manşet, iktidarla aramızdaki derin fay hattının daha da derinleştiği gerçeğinin üzerini örtmek kaygısının ifadesi olmasın sakın!

‘Deprem paraları nereye gitti?’ diye sormanın ‘utanmazlık’ sayıldığı koşullarda, nasıl bir ‘kenetlenmek’ bu?

Elbette, böylesi durumlarda insanlarda birbirini anlama, dayanışma, özveri vb. değerler, duygular güçlenir. Halkın seferber olması, mağdurlara yardım etmesi, acı ve korkuda ortaklaşması doğaldır. Ama bu, yaşanan felaketin asıl sorumlularıyla ‘kenetlenme’yi de içerir mi? Sahtekâr müteahhitlerin konut niyetine yaptıkları mezarlara izin veren; kentsel dönüşümü rant ve zenginleşme aracına dönüştüren; imar aflarıyla (oy karşılığı) mezarlıklara giden yolları daha da düzleyen; şehirleri abuk sabuk beton yığınlarına çeviren; deprem vergisi toplayıp toplanma alanlarına alışveriş merkezleri konduran; olup bitenleri ‘kaderdir, herşey Allahtan’ diye izah eden çarkın başındakilerle kenetlenmemiz mümkün müdür?

Kendisini enkazdan çıkaran emekçinin parmağına kenetlenmiş minik Elif’in elinden, betonsever kodamanların çarkına ve o çarkı yönetenlere dair müsbet bir öykü çıkaramazsınız. Ülke gerçekliği bu masala uygun değil.

***

Bakın; 2020 yılında dünya üzerinde yaşanan tüm depremlerde toplam 202 kişi hayatını kaybetmiş ve bu can kayıplarının 164'ü Türkiye'denmiş...

Kader ya da tesadüfle açıklanabilir mi?

Evet, deprem elbette doğanın fiziki yasalarının sonucu; enerji birikiyor ve fay kırılıyor.

Yeryüzündeki yıkım ise toplumsal yasaların alanına giriyor. Doğal afet de siyasallaşıyor böylece.

Bu ‘siyasal afet’le kenetlenmek ise depremden daha büyük hasar ve enkaz demek!

Kenetlenmeye çağrı, birilerinin dilinden, enkaza çağrı oluyor yani...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...