01 Kasım 2020 01:46

Kutlamak değil sorgulamaktır öncelikli olan

Cumhuriyet Bayramı kutlaması

Fotoğraf: AA

Paylaş

Cumhuriyet’in 97’nci yıl dönümünden geçtik...

AKP iktidarının başından beri dillendirilen “bunlar cumhuriyet rejimini değiştirecekler...” iddiasının, artık “rejimi değiştirdiler” hükmüne dönüştüğü bir dönemdeyiz. Cumhuriyeti savunmak ve ihya etmek üzerinden şekillenmiş ve oldukça geniş bir kapsama alanı olan muhalif çizginin bu ‘dönüm’de en çok tartıştığı konu törenlere yönelik kısıtlama genelgesi oldu herhalde. Kısıtlama eğiliminin sadece pandemi koşullarıyla açıklanmaya çalışılması ikna edici değil elbette. 18 yıllık AKP iktidarı boyunca, ‘cumhuriyet değerleri’ denilen başlıkların birçoğunda gizli ajandalar oldu ve bunlar hesaplaşma konusu yapıldı. Özellikle son birkaç yılda girilmiş ‘yeni Osmanlıcı’ vitrinli tek adamcı mecranın gereksindiği muhafazakâr toplum inşası, böylesi bir hesaplaşmayı da zorunlu kılıyordu. Evet, törenlerin sınırlandırılması da hesaplaşmaya dahildi ama bu yıl görüldü ki, esas sorun bu değildi. Mesele cumhuriyetten bahsetmekse, tören ve kutlama yapmaksa, gerektiğinde cumhuriyetçi muhalefetten daha yüksek sesle cumhuriyet ajitasyonu yapmak çok da sorun olmuyordu iktidar mahfilleri için.

Ve asıl önemlisi; “Cumhuriyet elden gitti” denilen bir ‘hayat memat’ dönemecinde ‘kutlama’ tartışmasıyla iştigal etmek, kaybedilenin neden kaybedildiğinden de bir şey anlamamış olmaktır. İstenildiği kadar yaygın kutlansın, yitirilene ağıt yakarken, onun onulmaz hastalık ve açmazlarını es geçmek, iddia olunan ‘savunma ve direnişin’ sonuç alıcı olmayacağının da kabulu demektir.

Bugün gelinen noktada, toplumsal itirazı, “Cumhuriyetçiler ile Cumhuriyet’le sorunlu olanlar” arasında kurgulayan çizginin ne yaşananları anlaması ne de geleceğe dönük bir çözüm üretmesi mümkün değildir. Hem bu eksen o kadar kırılgan ve zayıftır ki; dünün en sıkı cumhuriyetçisini bugün iktidarın yanında görebilirsiniz, gördük de nitekim.

Somut örneklerle konuşalım. Söz konusu ‘saflaşma ekseni’ yeni değil. AKP iktidarından önceki Refah dönemlerinde de önerilirdi. MHP hep bu eksenin berisinde yani cumhuriyetçi muhalif cephede sayıldı. 5 yıl öncesine kadar. İktidar çevrelerinde hilafetin bile savunulabildiği, ‘kindâr-dindâr nesil’ hedefi için devlet olanaklarının seferber edildiği bir dönemde bile ‘cumhuriyetçi MHP’nin İslamcı iktidarın ortağı ve dayanağı olması nasıl açıklanabilir?! Bir dönem, “cumhuriyet karşıtlarına karşı baraj altında kalmasın diye” CHP’lilerce desteklenip oy verilen (bu gözler bizzat tanık oldu!) MHP’nin bugünkü pozisyonu yeterince öğretici değil midir? Cumhuriyet karşıtı denilen bir iktidarın merkezinde ve temel dayanağı durumundaki MHP örneği, önerilen saflaşmanın ‘temel’ alınamayacağını da anlatmıyor mu?

***

MHP’nin bugünkü pozisyonu da dahil, işbaşındaki siyasal İslamcılık, bizzat cumhuriyetin yapısal olarak içinde barındırdığı fay hatları ve açmazlar tartışılmadan anlaşılamaz. Bu tartışmadan kaçmamak gerekiyor. ‘Cumhuriyetçiler/Cumhuriyetçi olmayanlar’ saflaşması, geleceğe dair bir hareket noktası olamadı, olamaz da.

Evet cumhuriyet, ama nasıl bir cumhuriyet? Yeni de değil, daha başından beri, yüz yıllık bu sorunun yanıtı ‘eskisi gibi’ olamaz! Bu sorudan kaçıldığı için, bu soruyu soranlara düşman muamelesi çekildiği için, o ‘eskisi’ de korunamadı işte.

Hadi eskiye gitmeyelim; cumhuriyetin daha en başta ’21 Anayasasının demokratik içeriğini sindirememiş oluşunu, emekçi örgütlenmelerine ve sol siyasete nefes aldırılmamasını, Kürtleri, 37/38’in Dersim’ine kadar süren kırım hallerini bir tarafa bırakalım. Son 50 yılı konuşmak bile yeter. Sola karşı dinî ajitasyonu dibine kadar kullanan 12 Eylül’ün paşa rejimi, kontrgerillacı sivil faşist örgütlenmeler, Kürtlerin mahallesinde asit kuyuları açan 90’ların karanlığı...

Cumhuriyet rejimi, Hizbullah’ı kullandı mesela. Sokak ortalarında satırlarla insanları doğrayan Hizbullah’ı... Baştakiler hiç de İslamcı değildi oysa; ‘cumhuriyetçiyiz’ diyorlardı, kimsenin de kuşkusu yoktu. Peki, ‘90’larda Hizbullah’ı kullanmak ile bugün ÖSO vb cihadçı selefilerle birlikte yol almaya çalışmak arasında hiç mi bir bağ yoktur? Bu parallellik, iktidarın İslamcı olmasından öte, başından bu yana elde tutulan Türk-İslam sentezli bağlamlara hiç mi işaret etmez?

Bir vakit resmî ‘Susurluk raporu’na düşülmüş, ‘devlet rutin dışına çıkmıştır’ kaydı ile bugün AYM kararlarına uyulmayabiliyor oluşu arasında hiç bir aşinalık yok mudur mesela?

Bugün, tazminat hakları için yürümelerine izin verilmeyip önleri kesilen bir grup maden işçisinin isyanı olarak kulaklara kazınan “Duyuyor musun Alay Komutanı?” çığlığı, 15-16 Haziran büyük işçi yürüyüşü zaptiyelerce kuşatıldığında da yükselmemiş miydi acaba? Malum, cumhuriyetçiliğinden sual olunmazlar vardı iktidarda, o dönemde de... Kulakları tırmalayacak belki ama söyleyelim; İşçi sınıfı, varsa eğer, tarihsel kazanımlarını verili cumhuriyet rejimine ‘borçlu’ değildir; tersine, ne kazanılmışsa mücadeleyle, rejim güçlerine karşı mücadeleyle kazanılmıştır. Bugün, ‘rejim elden gidiyor’ tartışmalarına en mesafeli yaklaşanın işçiler oluşunun, kuşkusuz başka etkenlerle birlikte, bir de böylesi bir temeli vardır ki bu başka bir tartışmanın konusudur.

***

Özetle, cumhuriyetin belirli toplumsal kesimlerle arası hiç iyi olmadı ve demokrasiden öcü gibi korktu. Demokrasisiz yol almaya çalıştı. Bakın, hukukçuluğu tartışılmaz A. Necdet Sezer bile cumhurbaşkanlığı döneminde, “Demokrasi için cumhuriyeti feda edemeyiz” demişti! Demokrasi ve emek yanlılığına hiç meyil edilmedi. Kurucular da dahil, bütün iktidarlar böyle geldi, böyle gitti. Cumhuriyet başından beri demokratik olmadı. Çünkü ona yön veren kadro ve sınıfların derdi demokrasi, eşitlik değil, salt egemenlikti.

Elbette kazanımları oldu. Ama (demokrasi korkusuyla) çoğu hayata geçirilmeyen, çok kırılgan, ikircikli ve eğretiydi hepsi. Çünkü ‘milli ticaret’çilikten zamanla kompradorlaşmış işbirlikçiliğe evrilen egemen sınıfın karakteriydi cumhuriyetin karakterini şekillendiren. Demokrasi ve özgürlüklerden, emekçi sınıflardan korktukça içine gömülen, kendi güvenliğini halkın güvenliği ve özgürlüğünden yeğ tutan bir gericileşme süreci yaşandı... Gericileştikçe de daha gericilerle buluştu.

Sonuç?

Kutlama değil sorgulama gerektiren sonuç ortada işte!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...