31 Ekim 2020 00:30

Charlie Hebdo'yu kim yarattı?

Charlie Hebdo için yapılan dayanışma eylemi

Charlie Hebdo için Strasburg'da 2015'te yapılan dayanışma eylemi | Fotoğraf: Claude Truongngoc/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)

Paylaş

Fransa’da yayımlanan Charlie Hebdo 2016’da yayımladığı bir karikatür yüzünden cihatçı grupların hedefi olmuş, 11 çalışanı öldürülmüştü. Cinayet lanetlendi ve ironidir ki kendi ülkelerinde düşünce özgürlüğünün altına mayın döşeyen dünya liderlerinin katıldığı ‘dev yürüyüş’te terör lanetlendi, evrensel değerlerin ana yurdunda düşünce özgürlüğü savunuldu.

Düşünce özgürlüğü gibi genel geçer bir kavram her zaman iyi sonuçlar vermez. Başka ülkelere yönelik işgal ve istilalarını sözcüğü eğip bükerek hürriyet harekatı olarak tanımlayan ABD’de; şimdi aslında pek de ahım şahım olmayan pandemi önlemlerini bile özgürlüklere sınırlama getirmekle eleştirenlerin eylemleriyle, bunu basamak edinmeye çalışan adayların iliştirilmiş sefilliğinin kullanışlı kalkanının da düşünce özgürlüğü olduğunu göz önünde bulundurursak kavramın epey esnek olduğu söylenebilir. Charlie Hebdo gibi, alameti farikası bayağılık olan, ününü karşılığında ağır bedeller ödediği kaba, cinsiyetçi ve nefret suçuna yelken açan karikatürlerinden alan mecmuanın faaliyetlerine de imtiyaz tanıyan bir kapsamı var bu kavramın. Örgütlü bir halkın direnişi yoksa faşizmlerin ve gericiliğin besi yeri de olabilir bu özgürlükler; iliştirilmiş yayıncılığın meşru kılıfı da.

Dergi yine skandal bir karikatür yayımladı. Erdoğan’ı aşağılamaya çalışırken ırkçılıkta şirazeyi kaçırdığı için Türkiye’den derginin ifade özgürlüğünü savunacak kimseyi bulamadı. Macron’un değirmenine su taşıdığı o kadar açıktı ki özgürlüklerle değil aslında devlet siyasetiyle kurlaşıyordu.

Voltaire’in uğruna ölünesi özgürlüklerinin yerini uğruna öldüresi devlet hakları aldığından beri Avrupa ülkelerinde ekonomi için artık bir yük olmaya başladığı için safra muamelesi görmeye başlayan ve çoğunluğu Müslüman olan göçmenlerin dini yaşam ve düşünme tarzları aşağılanıp fiziksel ve sembolik şiddete maruz bırakılabiliyor. Ortadoğu’daki emperyalist işgal ve müdahalelerin, oluşmasındaki payını görmezden gelemeyeceğimiz cihatist örgütlerin, metropollerin merkezine kadar uzanan kanlı etkinlikleri vesilesiyle Müslüman emekçilere hayatı zindan eden bir Fransa, eski yurttaşının uğruna ölmeyi göze aldığı özgürlükleri çiğnemeyi tercih ediyor. Charlie Hebdo’ya düşen ise bu sürecin bir tür mayın döşeyicisi olmak. Bunu yaparken Macron ağzından konuşmak.

Ne var ki sadece bunları söylemek milliyetçi hezeyanın, Fransız olan her şeyi düşmanlaştırmaya teşne olduğu bugünlerde oldukça konforlu bir alanda kalmak anlamına geliyor. Oysa Charlie Hebdo’nun İslamla, peygamberle ve örtülü kadın bedeniyle eğlenerek girdiği siyasal alanın tek belirleyicisi, Müslümanları Fransız İslamı oluşturma girişimiyle tahrik eden Macron yönetimi değil. Bu karikatürün oluşmasında Hebdo’nun kayırdığı Macron kadar, eleştirdiği Erdoğan yönetiminin de payı var. Biri Doğu Akdeniz ve Afrika’da eski sömürgeci pratiğini diriltmeye diğeri eski Osmanlı topraklarında imparatorluğu geri kazanmaya çalışan, Ege Denizi’nde burun buruna gelen iki ülkenin birbirine sözel ve fiziksel tacizlerinin karşılığı milliyetçi, dinci ve ırkçı tansiyonun da giderek yükselmesi oldu. Bir taraf aradaki gerilimi haçlı seferi olarak kodladığında diğer tarafta İslamofobi güçleniyor. Fransa İslam’la uğraştığında cihatçı safları kalabalıklaşıyor. Belli ki her iki ülkenin muktedirlerinin kendi evlerindeki dağınıklığı toplamak için bu kızıştırıcı söyleme ihtiyacı var. Birinin ensesinde Sarı Yeleklilerin diğerinin de muhalefetin nefesi var.

11 Eylül sonrasında yakıştırılan isimle İslamofobi elbette sorunlu bir kavram. Her Müslüman’da potansiyel bir terörist olabileceğine işaret ederek Batılı kapitalist ülkelerin yurttaşlarında genelleştirilmiş bir mağduriyet, göçmenlerde de sabitlenmiş bir faillik inşa ediyor. Bu dinsel değil tamamen siyasal bir saflaşma aslında. Önceki gün Fransa’da üç kişiye yönelik cihatçı saldırıyla halkta yeniden üretilen korku duygusu Macron’un saldırgan siyasetinin gerekçelerini güçlendirmekle kalmıyor, radikal sağı da tırmandırıyor.

Türkiye ve Fransa emekçilerinin bu kötü iklimle mücadele etmek için klasik ve denenmiş bir reçetesi var aslında. Fransa emekçilerinin İslamofobi’ye karşı mücadelesi ile Türkiye’dekilerin, iktidarın bir Hıristiyan Batı-İslam kavgasına dönüştürmeye çalıştığı paylaşım savaşının figüranı olmayı reddetmesidir bu seçenek. Düşünce özgürlüğünü savunmanın konforsuz sınav alanının burası olduğu son derece açık. Türkiye’de körüklenen milliyetçi ve dini hezeyanın, Fransa’da ise sadece cihatçı cinayetlerle değil, Charlie Hebdo gibi tetikleyicilerle de dozu artan ve Müslüman emekçiler için hayatı zindana çeviren İslamofobi’nin dışında, esen rüzgarların eğip bükemediği bir omurgayla durmak çok kolay değil.

Fakat düşünce özgürlüğünü yeniden hak mertebesine yükseltmek ne kol kola yürüyüş yapan liderlerin ne de Charlie Hebdo paspallığının ne de yerli küfürbazların işi değil artık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa