27 Ekim 2020 00:10

ABD’de faşizm

Şikago'da binlerce öğrencinin katıldığı ırkçılık ve polis şiddeti karşıtı eylem.

Fotoğraf: @vashon_photo adlı Twitter hesabından alınmıştır

Paylaş

Donald Trump liderliğindeki ABD yönetimini neden “faşist” olarak nitelediğim soruldu. Birçok tarihçi, Amerika Birleşik Devletleri’nde faşizm olabileceği ifadesine katılmıyor. Birkaç yıl önce hapiste uzaktan tarih eğitimi alırken, muhtemelen böyle bir değerlendirmeyi ben de reddederdim.

Genç bir insan olarak Kara Panter Partisi üyesiydim ve ABD Başkanı Richard Nixon, Başsavcı John Mitchell ve Başkan Yardımcısı Spiro Agnew yönetimine siyah Amerika’ya ve siyah özgürlük hareketlerine karşı savaştıkları için “faşist” dediğimizi hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Bugün, o zaman somut bir tehdit olduğu için değil potansiyel bir tehdit olarak gördüğümüz için bu terminolojiyi kullandığımızı düşünüyorum. Bu değerlendirmem, bir arkadaşım -gözaltındaki sağlık görevlim- benimle ABD’deki “Yeniden Yapılanma” dönemi üzerine konuştuğunda değişti. ABD tarihini bilen herkes bilir ki, Amerika İç Savaşı’nın (1861-1865) sona ermesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrılan Güney’in köle sahibi eyaletlerinin birliğe yeniden entegre edildiği kabaca on iki yıllık bir dönem vardır. Bu süre zarfında, ABD Anayasası sözde yeniden yapılanma değişikliklerini içerecek şekilde genişletildi. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nde köleliğin genel olarak yasaklanmasını içeren 13. değişikliği içeriyordu. Azat edilenlere, salıverilen kölelere, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olma hakkı veren 14. madde ve son olarak da onlara oy verme hakkı veren 15. madde de bu kapsamdaydı. Bu İç Savaş sonrası yeniden yapılanma aşaması, Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinin çoğunda yalnızca on, belki on beş yıl sürdü. Bu gelişme, Ku Klux Klan, Beyaz Vatandaşlar Konseyi ve Afro-Amerikan halkının özgürlük hareketine karşı devletle yakından bağlantılı çalışan diğer ırkçı örgütlerin yürüttüğü terör savaşıyla sona erdi. Bu açıkça faşist bir savaştı, ABD hükümeti, ırkçılarla aynı tarafta olduğu için buna göz yumdu. Siyahlar haklarının göz ardı edildiği konusunda Washington’a yazılı dilekçe verdiler, ancak hiçbir yanıt alamadılar. Bunun yerine, ABD Kongresinin merkezi olan kongre binasından atıldılar ve sonunda sistematik olarak seçimlerden men edildiler. Seçmen olarak kaydolmaya çalışırlarsa, dövülme, soyulma, yakılma veya başka bir şekilde terörize edilme hatta öldürülme riskiyle karşı karşıya kaldılar. Dolayısıyla, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Amerika Birleşik Devletleri’nde faşizm olduğunu söyleyebiliriz. Afrikalı-Amerikalı Sosyolog ve Gazeteci W.E.B. DuBois, 1919’daki “Kızıl Yaz” ı etkileyici şekilde anlattı.  Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki “Kızıl Yaz”, Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlara karşı ırkçı şiddette bir artışa işaret etti; çünkü Avrupa’dan dönen Afro Amerikalı savaş gazileri haklarının verileceğine inanıyorlardı. Avrupa’daki beyazlar, kendileri için yiğitçe savaşan siyahlara ülkelerindekinden daha iyi davranıyorlardı. Cincinnati, Philadelphia ve Louisville’deki beyazlar tarafından siyah topluluklara karşı ırkçı saldırılar başlatıldı. Bu faşizmdi. İtalya’da Mussolini veya Almanya’da Hitler ile bağlantılı olarak faşizm demeye alışkınız, ama bize bir Amerikan görüntüsü veya diliyle yaklaştığında diyemiyoruz. Ve bu, tarihten ders çıkaramadığımız için hâlâ acısını çektiğimiz bir sorun. ABD Anayasası’nın siyahlara 1865’teki İç Savaş’ın bitiminden sonra oy kullanma hakkı verdiğini ancak bir sivil haklar hareketinin bu temel hakların uygulamaya sokulması ve siyahların özgürlüğünü daha da kısıtlayan yasaların yürürlükten kaldırılmasını talep etmesi için yüzyıl geçmesi gerektiğini unutmayalım. Bu yüzden faşizm kavramını tartışmalı ve şimdi içinde yaşadığımız çağa daha dikkatli bakmalıyız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa