Para Bırr olsa da ‘milli çıkarlar’ çarkı dönüyor!

Fotoğraf: AA

Hemen bütün muhalif çevrelerde genel kabul gören bir isimlendirmedir, ‘tek adam rejimi’. Siyaset bilimi literatüründe farklı isimlendirmelere denk düştüğü için yer bulmaz belki ama herkese kolayca hitab edecek bir (soyutlama değil) somutlama olması açısından epeyce ‘kullanılışlı’ sayılabilir. Cumhurbaşkanına bağlanmış bir iktidar işleyişi böyle anılmayı kolaylaştırıp cazip kılıyor zaten. Sık sık kullanılan ‘şahsım adına’ ifadesi, sözkonusu isimlendirmedeki öznenin yani ‘tek adam’ın ikrarı da oluyor sanki. 

Ama ‘şahsım’, kendisini sunduğunda ‘milletim’le tamamlamayı da ihmal etmiyor. ‘Şahsım ve milletim adına’ diyor! ‘Biz’i de vurguluyor. Gerçekte ‘Ben’ ile temsil edildiği söylenen bir ‘Biz’dir o. Ve en manipülatif olan da böylesi değil midir zaten: ‘Biz’ yani ‘millet’, ‘Ben’in yani ‘Şahsım’ın konumlandırdığı profilde tutulmaya çalışılır. O profildeki ‘millet’in ise ‘tek adam iktidarının’ gerçek teferruatlarını gizlemek dışında bir özneliği falan yoktur aslında. Olsun ama, elde tutulur hep, vazgeçilmez. En ‘artık bu iktidar sürdürülemez’ dendiği anda bile en yaşamsal argümandır. 

Bugün de sığınılan ve sonuç alıcı olabilecek tek alandır. “Bu ekonomik krize, bu gidişata iktidar mı dayanır, ilk seçimde giderler, haydi erken seçime...”  diyen iyimser muhalifin atladığı da o ‘millet’ ajitasyonunun çoğu zaman kendisine de sirayet etmiş olan derin izleridir. 

***

Gerçekten de ekonomi tam bir kâbus’ durumundadır ‘millet’ için. Para ‘Bırr’ olmuştur. Evet, bırakın doları, euroyu, Etiyopya para birimi Bırr karşısında bile değer kaybetmiştir ve Maliye Bakanı “size ne, maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?​” şeklinde espriler yapabilmektedir. İşsizlik müthiş artmakta, çaresizce iş aramaktan vazgeçenler işsiz sayılmamakta, TÜİK verileriyle istihdamın yükseldiği ispat edilmektedir! Açlık sınırı 2360, yoksulluk sınırı 8165 liraya dayanmış durumda. Yıl sonu cari açığın 35 milyar doları bulması bekleniyorken, ‘organize işler’ de sürmekte. Hazine garantili bazı ‘şanslı’ patronlara ödemeler tıkır tıkırken, bundan böyle ödenenin ne olacağı ‘devlet sırrı’ kapsamına alınıyor... (Yeri gelmişken; CHP’li Selin Sayek bu ‘şanslı kulları' kastederek, tam da söylenmesi gerektiği gibi, “iktidar olursak bu şirketleri devletleştireceğiz” dedi de öyle kaldı, arkası gelmedi. Partisinden ‘olmaz’ mı denildi?! Bu da mı ‘AKP seçmenini ürkütür’ yoksa!) 

Yine en son; aynı zamanlamayla, yılbaşına kadar gümrüksüz buğday ithali ve Suriye (ki siz bunu İdlib gibi cihadî alanları anlayın) ve diğer ihtiyaç sahibi ülkelere hububat hibesi kararları alınıyor. Böyle işlere aklımız ermez ama tahminen, (yine şanslı!) birilerince gümrüksüz buğday ithal edilip TMO’ya satılacak, oradan da cihadistana hibe edilecektir herhalde. ‘Millet’e ise askıdaki ülkücü ekmek kalıyor ve karşılıksız umutlar... 

Umut satmak bedava nasılsa. Sonu gelmez ‘yerli ve milli’ müjdeler falan... Bakın, altı yıl önce a haber’de verilmiş bir ‘müjde’ sosyal medyada mizah konusu oldu bugünlerde: “Havada giden yerli otomobil projemiz Japonların ilgi odağı oldu ve teklif verdiler...” Biz unutmuşuz da Japonlar soruyordur belki; “nerde kaldı siparişlerimiz” diye! 

Bu müthiş hayal gücü, şimdi daha yükseklerde artık. Daha kapsamlı masallar anlatılıyor: “Uçan araba olmadı, Karadeniz’in gazını vereyim abime” misali... Olmayan araba Japonlara pazarlandıysa, Karadeniz gazının da en azından ‘yerli ve milli’ alıcısı olur herhalde. Hem Coronaya karşı ‘yerli aşı’nın da eli kulağındaymış ya işte...

***

Şimdi dönelim başa; böylesi dikiş tutmaz ekonomik-yönetsel politikalara rağmen, 18 yıllık geçmişinde hiç olmadığı kadar ‘cevval’ davranabilen iktidarın dayandığı başlıca zemin de (cepte hazır dinî rezervlerin yanında) siyasal alanda derinlemesine kullandığı ‘millet-milliyetçilik’ ajtasyonudur. Milliyetçiliğin, içerde Kürtlere dönük o tarihsel referansının yanında, dış politika temelli çok ‘verimli’ bir üretim mekanizması oluşturulabildi. Dış politika, iktidarın en azından kendi tabanını konsolide edebildiği ve bununla da kalmayıp milliyetçilikle hemhal devletçi muhalifin ‘derinine’ nüfuz edebildiği bir alan oldu. Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Libya’dan Ege’ye, Azerbaycan/Ermeni çatışmasına kadar, bir muhalefetsizlik durumu yaşamaktadır adeta. “Haklı ve milli davalarımız” denilip durulmaktadır. 

Yaşanan, yaşatılan bu gerilimler, çözüm değil de çözümsüzlüğü kışkırtan bu sorun alanları, tam da başta söylediğimiz o ‘biz’in ‘şahsım’ iktidarına eklenti yapılmasının mecraları oluyor. İktidarın bu çizgiyi tırmandıracağı ve olası bir seçim öncesi zirveye ulaştıracağı beklenmeli. “Milli çıkarlar” adına muhalefeti tamamen felç edecek, konuşamaz hale getirecek (savaş hali vb. gibi) pozisyonlar edinilip, gidilecekse öyle gidilecektir seçime... 

Olağan koşullarda bir seçim beklemek, bu iktidarı anlayamamaktır. İçerde pazarlanabilecek hiçbir somut vaat kalmadı, ‘milli güvenlik, milli çıkarlarımız, vb.’ dış politika başlıklarına abanmak dışında. 

Iğdır Belediyesini HDP kazanmasın diye AKP/MHP lehine seçimden çekilecek kadar ‘milliyetçi’ Akşener’in partisinde bile “güvenlik ve terör” minvalli mikserler dönüyor. “Milliyetçilik, Güvenlik, Terörle Mücadele...” söylemleri, her kapıyı açan maymuncuk misali bir “milli mutabakat” konusuysa, bu mutabakata gözü kapalı fit olan muhalefetin peşinen kapsam dışı bırakılacağı sanılmamalı. Hele bundan sonra... İyi Parti’yi karıştıran Ümit Özdağ’ın şahsında “Türkiye’den yana olanlar tasfiye ediliyor” diyor bir yandaş yazar ve ekliyor: “İyi Parti de CHP gibi küresel güçlerin aracı olarak dizayn edilmektedir.” Mantaliteyi görüyorsunuz değil mi: ‘Şahsım iktidarının’ yanında değilse ‘bizden’ değildir, yani ‘millet dışı’dır! 

Ez cümle; muhaliflikse iddian, bu dediğimiz alana dair de sözün olmalı. Yoksa ‘milli muhalefet yapıyorum’ diyerek gidebileceğini sandığın yolda avlarlar seni de haberin bile olmaz, kendine yürürsün ancak. O yolda kurulacak kapan çok. Son örnek işte, başlıklar atıldı bile: “S-400’lerin denenmesi kimi neden korkutuyor?​”

Nurtopu gibi yeni bir ‘ulusal mutabakat’ konusu size, var mı bi itirazınız?!

Evrensel'i Takip Et