18 Ekim 2020 00:50

‘AYM ışıkları’ bahane, ‘devleti kurtarmak gerek’ muhalefeti ise şahane!

AYM Üyesi Engin Yıldırım'ın ve İçişleri Bakanlığının Twitter paylaşımları

AYM Üyesi Engin Yıldırım'ın ve İçişleri Bakanlığının Twitter paylaşımları

Paylaş

Turgut Özal, “Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz” demişti de ne tepkiler almıştı: Nasıl konuşulabilirdi böyle; bir başbakan Anayasaya uymadığını nasıl söyleyebilirdi! Arşivlere geçti bu söz, Özal denince akla ilk gelenlerden oldu ve hiç de hayırla anılmadı. 

Niteliğinden bağımsız olarak konuşursak; Anayasa-İktidar ilişkisi açısından bugün geldiğimiz noktada şu söylenebilir: Yıllar önce, ‘Bir kez delmekle bir şey olmaz‘ denilen Anayasa, ‘bir kez uymakla bir şey olmaz’ temennisinin konusu artık! 

Evet, 12 Mart’tan 12 Eylül’e ve sonrası süreçte (hep haklar ve özgürlükler aleyhine) kesilip biçilmedik yeri kalmamış bu anayasa ve (biri dışında) kendi devri iktidarlarında tayin olunmuşlardan kurulu bu Anayasa Mahkemesi (AYM) bile sorun oluyor. “Anayasaya bir kez uymakla bir şey olmaz” kıvamında verilmiş birkaç karar sonrası, iktidarın kum torbası haline getiriliyor AYM. “Darbeci” sayılıyor tabi ki, niceleri gibi. Muhalif olmak bir yana, anayasaya uymak da ‘darbecilik’ emaresi artık. “Işıklar yanıyor” polemiği işin vitrini sadece. “O twit atılmasaymış, darbeyi çağrıştırıyormuş, iktidara koz vermiş, yersiz ve zamansız olmuş...” falan filan... Tartışılabilir ama esasa dair olmayan boyutlar bunlar.  

Olup biteni bu boyutu öne çıkararak konuşmak, iktidarın hegemonik çarpıtma ağının kapsama alanından kurtulamamışlığı yansıtır sadece. Mevcut rejimin bırakın asgari hukuk kurallarını, yasalara bile uymama eğilimini çoktan normalize ettiği bir sürecin içindeyiz. İktidarı tetikleyen bu durum aslında, “yanan ışıklar” bahane... MHP lideri ve İçişleri Bakanı AYM’ye parmak salladıklarında AYM’nin ışıkları mı yanıyordu?! 

Efendim, “Anayasal hüküm açıktır; AYM kararları nihaidir, tartışılamaz”, öyle mi!? O eskidendi. En küçük bir ‘denetlenme’ durumuna bile tahammül edemeyecek kadar ‘sınırsız’ bir iktidar arayışı sürecindeyiz artık. AYM’nin linci bu arayışın geldiği noktanın son örneği. Örnek olsun, halkın seçtiği belediyelere kayyımlar atayıp ‘milli irade’ diye övünülen seçme ve seçilme hakkını fiilen berhava eden bir iktidarın, anayasaya bütünen bağlı kalacağı ya da AYM kararlarına uyacağı eşyanın tabiatına aykırıdır.

***

Son AYM tartışması da dahil, bahsettiğimiz ‘hikmetinden sual olunmaz iktidar’ arayışı, esas olarak “devlet yıkılıyor” ekseninde bir tepkiyle karşılaşıyor. Düzen muhalefetinin başlıca hareket noktası da bu oluyor. Muhalefet adına ekranlara çıkıp konuşanlar, “devlet kalmadı” diyorlar. Şu sözler İyi Parti’li bir yetkiliden mesela: “Devlet hiç bu kadar paralize edilmemişti, hiç bu kadar ayağa düşürülmemişti. Bu yaşanılanlarda devletin yıkım sürecini görüyorum...” 

Öyle mi gerçekten? “Devletin yıkım süreci” mi bu, çöküyor mu devlet?

Aynı yetkili, Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’deki ‘Mavi Vatan’ muhabbetinden Azeri-Ermeni çatışmasına kadar bir dizi konuda “devleti yıkıyorlar” dediği iktidarın tutumundan gayet memnun! Nasıl oluyor peki bu? “Milli meseleler başka” öyle mi? “Devletin yıkım süreci” denilen ‘milli’ olmuyor da Ermenilere karşı Azerilerden bile bir adım önde olmak ‘milli’ oluyor! 

Burada varsa bir çelişki, ‘devlet yıkılıyor’ diyen devletçi muhalifinkidir.

Devlet falan da yıkılmıyor ayrıca!

Evet, bir gerilim ve kriz var ortada. Ama bu bir ‘çöküşün’ değil, bahsettiğimiz arayışın, ‘yeniden inşa’nın sonuçları, semptomlarıdır. 

‘Yeniden inşa’yla kastımız, rejimin dönüşümüdür. Saray’da toplanmış iktidarın bire bir kendisine uygun bir rejim inşa etmesinin sancılarıyla karşı karşıyayız. 

***

Değişenler var elbette ama hiç değişmeyenler de...

Belirttiğimiz muhalif türünün ‘çöküyor’ dediği devletin kimin nezdinde çöktüğü, kimler için dimdik ayakta olduğu açıktır.

Son örneğini Adana ve Mersin’deki şişe cam işçilerinin yasaklanan grevinde gördüğümüz üzere, sermaye sınıfına çalışan ‘devlet aklı’ hiç de çökmüyor, emekçilere karşı her an teyakkuzda...

Düşünün ki 6 yıl sonra başlatılan bir soruşturma kapsamında; siyasetçiler hapse atılıyor, Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen tazminat alarak beraat ettiği bu davadan yeniden içeri alınıyor, yerine kayyım atanıyor. Yıllardır zaten tutuklu bulunan Gültan Kışanak, tıpkı Sebahat Tuncel ve Aysel Tuğluk gibi, yeniden tutuklanıyor!  

Barolardan sonra, başta TTB ve yeni seçilen başkanı Şebnem Hoca olmak üzere diğer meslek odaları ‘terörle iltisaklı’ denilerek, açık hedef gösterilmekte...

Düşünce ve ifade özgürlüğü, gösteri ve toplantı yapma hakkı vb. karakolun ve mahkemelerin konusu... 

‘Matbaayı istemezük’ kafasının 21’inci yüzyıl versiyonuyla kuşatılmış durumda gazetecilik...

Demokrasi, emek, barış, özgürlük gibi değerler adına nereye elini atsan, nereye iki adım yürümeye kalksan, ‘hop’ diyor devlet, karşında dimdik! 

Neresi çöküyor peki bu devletin?

***

Gerçek bir muhalif çizgiye işaret eder mi bu ‘devlet çöküyor’ söylemi?

Evet, devlet yüceltisinin, devlete biatın tarihsel olarak da kültürel/ideolojik temellerinin olduğu bu ülkede, adeta ilahî bir aşkla devleti kurtarmaya soyunanlar hiç eksik olmadı. Şaşırtıcı da değildir. Ama bunu ‘muhalefet’ zannedenlerin durumu hazindir. Bugün Kanun Hükmünde Kararnamelerle hayatları hallaç pamuğu gibi alt üst edilmiş KHK’lı yüzbinlerce emekçinin mağduriyeti için ‘beni ilgilendirmez’ diyebilmiş bu AYM’yi bile rahatsız edici bulma noktasına gelmiş tekçi rejimin en büyük avantajı da bu ‘devletçi muhalefet’ olmuştur işte.

Gerçekten muhalif bir eksen ‘çöken devleti kurtaralım’ argümanından hareket edebilir mi? Ne çöken bir devlet vardır, ne de çöken devleti kurtarma iddiasının karşılığı... 

Demokrasi, hukuk, adalet, emek ve barış yeterince kapsayıcı ve olması gereken muhalefet eksenidir...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa