26 Eylül 2020 23:30

Taşı Toprağı Altın Şehir; 70’li yıllar ve göç filmleri

Altın Şehir ve Keşanlı Ali Destanı film afişleri

Fotoğraf: Altın Şehir ve Keşanlı Ali Destanı film afişleri

PAZAR
Paylaş

Bir süredir sürdürdüğümüz göç ve göç filmleri üzerine yazmaya kaldığımız yerden sürdürelim. Arada 12 Eylül darbesinin 40. yılı nedeniyle 12 Eylül’ün sinemaya etkileri, yansımaları üzerine bir yazımız, Pandomim Sanatçısı Ulvi Arı ve yeni baskı yapan kitabı üzerine yayımladığımız yazılar nedeniyle ara vermeden önce ’50’li, ’60’lı yıllarda yaşanan göç olgusu ve bu sürecin sinemaya yansımalarından, o yılların göç filmlerinden söz etmiş, ’70’li yıllara gelmiştik. 

Benim de tanıklık ettiğim ’60’ların sonları ve ’70’li yıllar artık iç göçün zirve yaptığı, buna bağlı olarak hızlı ve altyapısız, plansız, çarpık kentleşmenin yaşandığı yıllardı. Kent çevreye doğru yayıldıkça mahalleler ve gecekondulaşma da oluşur. Önce kenar mahalle, sonra varoş denilen sıvasız, boyasız, elektriksiz, susuz betonarme binalardan, derme çatma gecekondulardan oluşan kenar mahallelerde, göçenlerin taşıdıkları, muhafaza etmeye çalıştıkları kültürlerinin yanı sıra yeni duruma, yaşanmışlıklara göre yeni bir kültür de oluşur. İzleri ve etkisi günümüze dek süren bu “arabesk kültür” ayrı bir yazının konusu olabilir. Bu arabesk kültür o ’70’li yıllarda sinemaya da yansır.

Yeşilçam’ın birçok kalıbıyla birlikte zengin kız-fakir erkek ya da zengin erkek-fakir kız teması da sıklıkla işlenir bu dönemde. Bu durum göç temalı filmlere lüks hayata ulaşma, sınıf atlama düşü-isteği olarak yansır. İstanbul, iş bulmak ve zengin olmak için ideal bir yer olarak sunulmaktadır. Göçenler artık kentin çekiciliği için değil, yalnızca para kazanmak, zengin olmak, sınıf atlamak için kente gelirler.

Bu düşle kente göçüp mahalleleşen gecekondularda yoksul bir yaşam sürdürenler, kentte oluşan sorunların kaynağı, nedeni olarak görülürler. Bu algı gecekonduya karşı olumsuz bir tavrı da oluşturur. Bir süre sonra gecekondulaşmayı kendi çıkarları, zenginleşme alanları olarak kullanan müteahhitler, arazi mafyası da ortaya çıkar.

Gecekondu terimi Türkiye’de 1940’tan sonra kullanılmaya başlanır. Atıf Yılmaz’ın Orhan Kemal’den uyarladığı 1959 tarihli “Suçlu” filmi de bir çocuk hikayesi olmasına karşın, gecekonduları ve döküntü evleriyle İstanbul’un yeni kentsel oluşumunu canlandıran ilk film olarak geçer kayıtlara. Daha sonra 1964’te aynı yönetmenin Haldun Taner’in piyesinden uyarladığı “Keşanlı Ali Destanı”, tipik bir “gecekondu filmi” olarak Sinekli Mahallesi’ndeki kabadayı Keşanlı Ali’nin, sevgilisi Zehra ile olan ilişkisi ve muhtarlık seçimlerini kabadayılık yaparak kazanmasını temsil ederken, gecekondu hayatı müzikal güldürü formunda sahnelenmiştir. Osman F. Seden’in “Sokak Kızı” filmi de, “zengin delikanlı-gecekondu kızı-milyoner fabrikatör” üçlüsü etrafında bir gecekondu kızının hikayesini gecekondularda canlandırmıştır. Gecekondular ilk kez 1967’de Feyzi Tuna’nın çektiği “Gecekondu Peşinde” filminin adında geçer. Böylece İstanbul gecekonduları, sadece bir şehrin değil, bütün bir ülkenin yoksulluk şartlarına da sinemasal dekor olmaya başlar. Kartal Tibet’in Sultan filmi ise tümüyle gecekondu halkını, günlük yaşamları ve aşklarını anlatır. Fakat film adını Türkan Şoray’ın “Sultan” olarak anılıyor olmasından alır. 

Gecekondularda yaşayanlar düzenle bütünleşmek yerine, var olanı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışıyorlardı. Bu nedenle de dışlanan. Zaman içinde “öteki”leştirilen sakıncalı kent yoksulu itilmişlere dönüşüyorlardı.

Önceki yazılarımızda Ömer Lütfi Akad’ın “Göç Üçlemesi” olarak çektiği Gelin-Düğün-Diyet filmlerini ayrıntılı olarak yazmıştık. ’70’li yıllarda çekilen göç filmleri içinde “Umut” (1970), “Fatma Bacı” (1972), “Canım Kardeşim” (1973), “Köyden İndim Şehire” (1974) “Taşı Toprağı Altın Şehir” (1978),) “Sürü” (1978), “Sultan” (1978) “Yusuf İle Kenan” (1979) gibi filmler vardır. Canım Kardeşim filmiyle ilgili yazımıza linkinden ulaşabilirsiniz: (https://www.evrensel.net/yazi/85053/canim-kardesim-sen-sahiden-olunce-bilyeler-ne-olacak)

TAŞI TOPRAĞI ALTIN ŞEHİR

“Ökkeş Uyanık (Levent Kırca), eşi Fatma (Ayşegül Atik), oğlu Mehmet ve kardeşi Cemal ile köyde yaşamaktadır. Yıllarca birikim yapıp, İstanbul’da kendilerine bir traktör alırlar ve taksit parasını biriktirmek için çalışmaya başlarlar. Ökkeş, İdris’in (Hüseyin Baradan) yanında hamallık yapar. Fatma bir bar kadınının evinde hizmetçidir. Okula yazdıramadıkları Mehmet kahveye çırak olur. Cemal inşaatta çalışır. Fatma’nın patronu ona şehir kıyafetleri alır. Ökkeş bundan hoşlanmaz. Mehmet daha fazla para kazanmak için gizlice kaçak sigara satmaya başlar. Cemal ise patronunun gözüne girmiş, en iyi adamı olmuştur. Biriktirdikleri parayla traktörü almaya giderler. Ama zam gelmiş ve daha da borçlanmışlardır. Tekrar birikim yapmaları gerekir. 

Bu arada Ökkeş işten atılır. Meyve satmaya başlar. Mehmet sigara satarken yakalanır. Ökkeş oğlunu zorla karakoldan kurtarır. Fatma’yı ise patronu bara götürmüş, genç kadın sarkıntılıktan güç kurtulmuştur. Cemal’in patronu ise kaçakçıdır ve polis baskınında Cemal ölür. Mehmet arkadaşını bıçaklayıp hapse düşer. Tüm bu olumsuz ortama karşın Ökkeş traktörünü alır. Trafik şubesinden çıktığında traktörün çalındığını görür. Eve döndüğünde Fatma’nın yabancı bir adamla gidişine tanık olur. Ailede bir tek Ökkeş bozulmadan kalmış ama İstanbul’un hiç de sandığı gibi taşı toprağı altın bir kent olmadığını acı bir şekilde anlamıştır…

Filmde başrol oyuncuları Levent Kırca ve Ayşegül Atik dışında Hüseyin Baradan, Turgut Boralı, Feri Cansel, Kayhan Yıldızoğlu, Erol Taş, Hulusi Kentmen, Renan Fosforoğlu, Turgut Özatay, Zeki Sezer, Cem Davran, Yaşar Şener, Nevzat Açıkgöz, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, İhsan Gedik, Hakkı Kıvanç gibi değerli isimlerden oluşan zengin bir oyuncu kadrosu vardır.

Taşı Toprağı Altın Şehir, Levent Kırca’nın da, Ayşegül Atik’in de ilk sinema filmi. Orhan Aksoy’un yönettiği 1978 yapımı filmin senaryosu Erdoğan Tünaş, müziği Özdemir Erdoğan imzalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa