Gündem nedir, nasıl değişir?
Fotoğraflar: MA
İçinde bulunduğumuz dönemde hayatımız etkileyen, üzerinde konuştuğumuz tartıştığımız konulardır gündem dediğimiz şey. Eğer bir parti, toplantı, arkadaş grubu yerine daha geniş bir kitleden, toplumdan bahsediyorsak orada gündemin ne olduğunun belirlenmesinde medyanın önemli bir payı var. Sık sık muhalif parti sözcülerinden benzer cümleler işitiriz “toplumun gündemi bu değil, toplumun gündemi işsizlik, yoksulluk… vs”. Böyle bir cümle kurulduğunda toplum sorunları arasında doğalından bir hiyerarşi kurulmuş olur, çünkü gündemi değiştirmek isteyenlerin esas önemli konuların konuşulmasını önlemek için başka ve daha önemsiz konuları gündeme getirdiği varsayılır.
Medya çalışmaları tarihi toplumun ve medyanın gündemi arasındaki benzerlikler ya da farklılıkları ortaya çıkarmaya yönelik nice araştırmayla doludur. Gazetelerin bir dönem manşet konularını sıralayıp ardından sokağa çıkıp halka sorduğunuzda benzerlik olmadığı sonucuna varabilirsiniz. Daha somutlaştıracak olursak Mavi Vatan tartışmaları gazete manşetlerini doldururken bir semt pazarında alışveriş yapanlarla bunu konuşursanız, bir kısmının haberdar dahi olmadığına, hatta onun yerine pahalılıktan yakındığına şahit olabilirsiniz. Oysa şehir ortasında bombaların patladığı bir dönemde yahut deprem, sel gibi afet durumlarında bu farklılık azalır, ama kısa sürelidir. Kısacası medyanın önemli bir araç olduğu gündem belirleme süreci karmaşık bir konu, üstelik neyin önemli neyin önemsiz olduğunun belirlenme aşamasına etki eden ideolojik etkiler, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar gibi faktörler de var. İktidarın yüzde 90’ını kontrol ettiği medya gündemi belirleyemezken, hatta HDP’li siyasetçiler başta olmak üzere, muhalif ve sakıncalı isimlerin görünürlüğü engellenirken hapiste son derece kısıtlı olanaklarla olanı biteni takip eden Selahattin Demirtaş, “Meral Akşener’e çat kapı kahvaltıya giderdim” demesiyle gündem belirleyebilir. Ya da iktidar ortağı partinin genel başkanının Türk Tabipleri Birliği’ni hedef haline getiren sözleri, sağlık çalışanlarının şiddetten kendilerini korumak için kurmak zorunda kaldıkları barikatla bir gecede gündemden düşebilir.
Herhangi bir konunun birden bire gündeme gelmesinin ardından “bunlar gündem değiştirme hamleleri” demeçlerinin en önemli mağdurları kadınlar olageldi. Geçmişte kürtajın yasaklanması girişimleri, muhafazakâr siyasetçilerin kadınları hedef alan sözlü saldırıları, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılma gayretleri hep böyle bir hiyerarşiyi hatırlattı kadınlara, bunlar gündem değiştirme hamleleri, meali sizin karşı karşıya kaldığınız sorunlar gündem olacak kadar önemli değil. Şimdi bir benzerini çevre tahribatları izliyor…
Cuma sabahı 6-8 Ekim 2014 Kobane eylemleri gerekçesiyle açılan soruşturma nedeniyle HDP’ye düzenlenen operasyonla çok sayıda kişi gözaltına alındı. Neden altı yıl sonra soruşturma açıldı? Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in daha önce bu konuyla ilgili gözaltına alınmasına ilişkin AYM’nin hak ihlali kararı biliniyorken böyle bir ihlalin tekrarına nasıl göz yumuldu? Soruşturma kapsamındaki kişiler çağrılsa ifade verebilecekken neden sabahın köründe evleri basıldı? 1994’te DEP Milletvekillerinin meclisten gözaltına alınma görüntülerinin bir benzeri neden sergilendi? Bu sorulara yanıt bulunamaması bu gözaltıların ve ardından gelen yedi HDP’li milletvekili hakkında fezleke hazırlandığının açıklanması, operasyonun hukuki değil siyasi olduğunun en açık göstergesi. Böyle bir operasyon karşısında ülkenin ana muhalefet partisinin konuyu gündem değiştirme ile açıklaması ise siyasi olduğu kadar bir iletişim zafiyeti. Değiştirilmek istenen gündem nedir? Hukuksuzluk, yargının siyasallaşması bu ülkenin gündemi değilse, Kemal Kılıçdaroğlu 2017’de Ankara’dan İstanbul’a neden “Hak, Hukuk, Adalet” diyerek yürüdü? Gözaltına alınanlar arasında RTÜK’te HDP kontenjanından üye olan Ali Ürküt de var. Halk TV’nin ekranı bu gece beş gün süreyle RTÜK ve onu onaylayan mahkeme kararıyla karartılacak, bu da mı gündem değiştirme?
İktidarın izlediği politika aslında çözülmesi kolay bir denklem, başka yerlerde de kendisini aynı basitlikle gösteriyor. ABD Başkanı Trump, geçen Çarşamba basın toplantısında Kasım seçimlerinde kaybederse iktidarı barışçıl biçimde teslim edip etmeyeceği sorusuna “Ne olacağını görmemiz gerekecek” dedi ardından oy pusulalarında hile olabileceği imasında bulunarak iktidarda bir değişim olmayacağını belirtti. ABD’nin gündemi Trump’ın seçimi kaybederse bırakıp bırakmayacağı, otokratik bir yönetime mi evrildiğini tartışıyor günlerdir. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi “Sayın Başkan Kuzey Kore'de değilsiniz; Türkiye'de değilsiniz; Rusya'da değilsiniz: Suudi Arabistan'da değilsiniz. Burası ABD, burası bir demokrasi" diye seslendi. Türkiye’nin dışarıdan nasıl göründüğü konusunu İletişim Başkanlığı’na bırakalım zira herhalde bu konuyla “Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı” ilgileniyordur, benim izlediğim kadarıyla Altun hala sadece tweet atıyor.
ABD medyasında Trump’ın bu derece pervasızlığının aslında seçimi kaybetme korkusundan kaynaklandığı ve gidici olduğuna dair yorumlar yaygın. Oysa mesele Türkiye olmak değil, kimse 20 sene önce Türkiye’nin kurumlarının bu derece çökebileceğini tahmin etmiyordu. Mesele günümüzün otoriter eğilimli iktidarlarının yapabildiği ölçüde korku stratejisiyle varlığını sürdürme gayreti. “400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün”le, Trump’ın “Ben gidersem kaos olur” söylemi aynı yere işaret ediyor. ‘Bana oy vermeseniz bile iktidarda kalacağım’, Türkiye’de HDP’nin oylarının gasp edilmesiyle açıkça uygulanmış bir strateji.
Peki, bu durumda ne yapmalı? ‘Bizi korkutmak istiyor ama esas korkan kendisi” tespiti ancak korkan ve yıldırılmış seçmeni bir nebze rahatlatır, ama çözüm üretmez. İktidarın iletişim stratejisini çözmüş ve bunu açık eden, cesaretli bir söyleme ihtiyaç var. ABD ve Avrupa’daki benzerlerinin dahi kutuplaştırılmış toplumlarda yaslandığı korku ancak cesaretle aşılabilir. Gündem değiştirmiyorlar, gündem belirliyorlar, dahası muhalefeti var olan sorunlar arasında bir seçim yapmaya zorlayıp köşeye sıkıştırıyorlar.
- ‘Kazanan’ güveni nasıl sağlayacak? 21 Nisan 2024 04:40
- ‘Konuşun kendi aranızda, evett…’ 07 Nisan 2024 07:59
- AKP için çalışan RTÜK, seçimden sonra ‘tarafsızlığı’ denetleyecek 29 Mart 2024 03:57
- Komşularımız söyleyecek biz çalacağız 24 Mart 2024 05:19
- Medyanın dertlerini Meta çözemezmiş 17 Mart 2024 05:06
- Evrensel ne işe yarar? 10 Mart 2024 05:59
- RTÜK Başkanı’nın çilesi 03 Mart 2024 04:18
- ‘Siz gazeteci misiniz?’ 25 Şubat 2024 04:15
- ‘Gurban’ üzerinden devlet-sermaye ve medya ilişkileri 11 Şubat 2024 04:52
- Düşen yapraklar, değişmeyen sınıf çatışması 28 Ocak 2024 04:36
- Haberin sahibi kim? 14 Ocak 2024 04:59
- Yolumuz uzun, medya bizim 31 Aralık 2023 06:32