12 Eylül 2020 00:30

Siyasetin eğitime bakışı

Yerde ders çalışan kız çocuğu

Fotoğraf: MA

Paylaş

Yaşadığımız son olaylarla siyasetin eğitime nasıl yaklaştığını son derece açık şekilde gördük. O nedenle bu yazıda şöyle yapıldı, böyle yapıldı ya da yapılmadı gibi her gün gözler önünde cereyan eden eğitim politikasından ve sorunlarından söz etmeyeceğim. Çünkü eğitim alanında salt bugün yaşananlardan söz edersem, sonuç alınacak gibi bir durum oluşmaz. Bunun sebebi, bugün acı şekilde yaşadığımız ve bir türlü anlayamadığımız eğitim durumunun aslında on sekiz yıl boyunca tedricen eğitimde gerçekleştirilen gericileştirme politikasının çok net bir yansıması olmasıdır. Kısacası, bugün yaşadıklarımız ne rastlantısaldır ne de elde olmayan çaresizliğin bir sonucudur; bugün yaşadıklarımız var olan siyasi iktidarın yandaş eğitim politikası tabanı yaratmasının pandemi nedeniyle daha net şekilde ortaya çıkmış görüntüsüdür.

Tüm kabahati de var olan siyasi erke yıkmadan, uzun yıllar eğitimin kaderinin bu olduğunu da kaydetmeden geçmemek gerekir. Köy enstitüleri cinayeti, 146’lar olayı, 1982 YÖK fecaati, 1402 operasyonu ve son Barış İmzacıları cinayeti eğitimin ülkemiz siyasetinde aldığı yaraların sadece ana duraklarıdır. Öğretmen ve öğretim üyeleri meselesi ise ayrı bir fecaattir. Mevsimlik emekçi gibi sözleşmeli öğretmen saçmalığı, kadrolu öğretmenlerin gazete alabilecek kadar dahi ücrete layık görülmemeleri, öğretim üyelerinin durumu biraz farklı olmakla beraber, orada da benzer sorunlarla mücadele hep siyasi erklerin eğitimi ve üniversiteyi baskı altına alma derdinden başka bir şey değildir. Çaresiz siyasi iktidar eğitimle halkını cahil bırakırken, tüm ulusun kaderini körelttiğinin tabii ki farkındadır, ne var ki, anlık iktidar, güç ve saltanat sevdasından ülke lehine dahi vazgeçememektedir.  

Eğitim insanı ve toplumu cahil de yapar, aydın da. Bir farkla ki, cahil teknik becerisi olsa da köledir, aydın ise eleştirel yandaştır. “Yetmez, ama evet” aymazlarını da birinci gruba koyduğumuzda, gerçek aydının toplumdaki yeri ve işlevi netleşir. O da, toplumu diyalektiğe dayalı olarak devamlı ileriye götürmektir. İşte siyasetçi ile aydının çatıştığı nokta burasıdır. Siyasetçi, hele de kişilik yapısı ve ekonomik koşulların elverişliliği ile despotik mizaçlı ise anlık saltanatını ülkenin geleceğine yeğler. Bu durum salt siyasal-psikolojik hırs ya da tatmin sonucu olmayıp, derin ve anlaşılamaz cehaletin ürünüdür. Shakespeare’in ifadesiyle, yaşanan karanlık cehaletin eseridir. Üstelik de cahil, cehaletini anlayamadığı için çare yolları da tıkalıdır.

Pandemiye gelene dek gençlerimiz imam hatipleştirilip, coşku sarhoşluğu içinde gelecekleri karartılarak siyasetin arka bahçesinin oluşturulması projesi yeşertildi. O gençler ki, kendi inanç ve tercihlerine saygılı olarak, ancak yüzlerini eleştirel bilime, felsefeye ve analitik- tekniğe dönmekle geleceklerinin garantiye alınacağını yavaş yavaş idrak etmeye başlamaktadır. O gençler ki, varsılların çocukları yurt içinde ya da yurt dışında dil ve geniş alana yayılı bilimle diz çürütüp geleceklerini kurarken, imam hatipteki gençler felsefeye girmeden yüzeysel teknik eğitimde diz çürütmektedir. Yarın bu yapılanmanın şekillendirdiği toplumsal doku daha da netleşip, hangi kesimin nerelerde olduğu anlaşılınca bu politikayı yükselten iktidar umarım ortada olmaz, zira hesap çetin görülecektir!

Bu genel siyaset politikası günümüz pandemi koşullarında ilk ve orta eğitim düzeyinde yaşanan karmaşa ile daha da netleşti. Netleşen görüntü, siyasi yapının eğitime genel bakışı kadar, eğitimin toplumsal çelişki ve adaletsizlikleri hafifletmeyip, tam tersi daha da yükseltmede ne denli etkili olduğudur. Online eğitimde bilgisayar koşulundan bulunulan mevki itibariyle internet erişim olanağına, hatta aile içi durumlara kadar farklılıklar ortaya saçıldı. Yüz yüze eğitimin inanılmaz pedagojik yararları ortada iken akıl almaz şekilde online sisteme, ona da gerekli hazırlığı yapmadan, geçilmeye çalışılmasına salt bir yönetsel hata ya da öngörüsüzlük olarak bakılmamalıdır.

Kürt meselesinde toplumun “akil daneleri”ne görev veren iktidar pandeminin yayılmaması ve önlenebilmesi amacıyla ne akıllı kimselerden ne de çok daha etkili olabilecek çeşitli toplumsal güçlerden destek alma yoluna gitti. Düğün, halay vb. gibi ticari amacı da olmayıp, kabile türü eğlencelere ara verilmesi konusunda toplumları ikna edebilecek örgüt ya da merkezlerden destek almayan siyasi erk, kendisi de Ayasofya’nın açılışından Giresun olayına dek hemen her yerde halka verdiği talkını bizzat kendisi çiğnedi. Batı toplumlarında siyasiler “kamu hizmetkarı” olarak anılır. Bizde ise, akıl almaz şekilde insanlarımız kendi seçtikleri hizmetkarlarına “devlet adamı”, hatta “devlet büyüğü” derler. Eğer o insanlar böylesi büyük insanlar ise, halka örnek olmaları gerekmez mi? Bir partinin üst düzey yöneticisi evlenme merasimini bu özel koşullarda ölçülü olarak çok daha kibar ve görgülü şekilde yapacakken, öylesi tantanaya ne gerek vardı ki?

Anlattıklarımın eğitimle çok yakın ilgisi var. Şöyle ki, okulların açılacağı tarih, ne kadar ertelense de belli olduğuna göre, tüm bu sürede, temel ekonomik faaliyetler hariç, her konu ve alanda azami önlem alınması gerekiyordu, yapılamadı. Hayır, yapılamadı değil, bizzat yapılmadı!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...