22 Ağustos 2020 00:40

Önce kadınlar suçlu

Diyarbakır'da toplanan kadınlar

Fotoğraf: MA

Paylaş

Kadıköy’de Rana Batı’yı maske takmadığı gerekçesiyle gözaltına almaya çalıştıkları sırada darbeden iki polis memuru sosyal medyada kıyamet kopunca açığa alındı. Batmanlı 18 yaşındaki İ. E’yi günlerce alıkoyarak tecavüz eden ve genç kadının intiharına neden olan Uzman Çavuş Musa Orhan’ın tutuklanmasını sağlayan da sosyal medyadaki feverandı. Yoksa gözaltı sırasında darp ve tecavüz gibi kadına yönelik şiddet türleri ilgili kurumlar nezdinde kategorik olarak suçtan sayılmıyor. Bunların suç sayılabilmesi için sosyal medyadan hatırı sayılır bir gürültünün çıkması, eylemin cezalandırılması gereken bir suç olduğunun Twitter ahalisi tarafından tespit edilmesi, varsa karşı argümanların bastırılması ve sesin de sağır kulaklara ulaşması gerekiyor. Çünkü bu kim baskın çıkarsa hukukun nasıl işleyeceğini o belirleyecek!

Toplumsal ilişkileri düzenleyen kurallar çoktan tartışmalı hale geldiği için ilgili mercilerin sosyal tezahüratın gücüne bağlı ve vaka bazlı harekete geçmeleri de artık sıradanlaştı. Bu birçok konuda böyle ama kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda belirsizlik alanı genişliyor. Malum kadınlarla ilgili geleneksel ve dinsel kalıplar ona işlenen suçu tanımlamadan önce suçu çağırmayan bir masumiyet halinde olduğunun ince eleyip sık dokuyarak kanıtlanması gerektiği üzerine oluştuğundan o suç hiç oluşmayabilir de. Bu eski bir görenek olduğundan suçlunun da suça layık bir profile sahip olması gerekiyor.

Bu kadar kaygan ölçüler içinde adalet yol alamaz. Ancak zaten kadına yönelik şiddet mağdurlarıyla suçlularının sosyal medyada müzakere ve münazara edilebilir bir hale gelmesi tek adam rejimi tarafından ancak istikrarsızlaşmaları pahasına yönetilebilen toplumsal ilişkilerin kurucu unsurlarından biri. 

Kadıköy’de polislerin açığa alınmasından sonra #PolisiminYanındayım etiketiyle başlatılan ‘yerli-milli’ kampanyada kullanılan argümanların dizilişi polislerin suçsuzluğunu ama kadının masum olmayışını darp eyleminin dışındaki konumlarıyla kanıtlamaya çalışıyordu. Biri “Yaşam tarzı itlik ve serserilik olan birini savunup polisimize saldırmak yok öyle ulan” (Darp edilen kadın, daha önce sosyal medyada kendisine ne yapıyorsun diye soran birine itlik serserilik diye yanıt vermişti) diye yazıyordu. Biri “Kadın hakları diye diye ortada ne kadın bıraktınız ne edep ne haya ne de işini hakkıyla yapabilen insanlar…” Kimileri “Bir kadın istediği suçu işleyebilir, haksız olduğu halde bir beyanıyla polisi görevinden edebilir… Polise tekme de atarım, maske de takmam, kuralları da çiğnerim ama müdahale edilirse ortalığı yıkarım. Neden mi? Çünkü kadınlığımı kullanıyorum…” diyordu. Kadının kılığı kıyafeti, daha önce paylaştığı fotoğrafındaki haçlı kolyesi, dekoltesi, boyalı saçları vb. hepsi videoda görülen eylemde polisin haklı olduğunu ortaya çıkarmak için sergilendi. Polis olmak haklı olmak demekti, haklı olunca darp da edilebiliyordu zaten o darp da sayılmazdı! Kadının sosyal medyaya yansıyan yaşam tarzı ise bunun kanıtıydı.

Böylece açığa alınan polisler suçlanmasın diye zaten evvelden suçlu olduğuna kanaat getirilmiş kadının konturlarının üstünden defalarca geçildi, ‘kahraman ve vefakar polisimiz’in aynı üniforma altındaki değişik temsillerinden kolajlar yapıldı. Değişik durumlarda değişik ‘iyilikler’ ve ‘kahramanlıklar’ gösteren üniformalı meslektaşların fotoğrafları olaydaki polisleri temsil etmek üzere seferber edilirken hedefteki kadın tekti.

Bunlar olurken Uzman Çavuş Musa Orhan vakasıyla ilgili konuşan Süleyman Soylu, Musa Orhan’ın tutuklanması için konuyu gündemde tutanları “HDP milletvekilinin ve diğer PKK’lıların yaptıklarının üstünü örtmek”le suçlayabildi? Bu üstü örtülü olmayan kıyas bölgedeki güvenlik güçlerinin kadınlara ve (çocuklara da) yönelik şiddet eylemlerinin, cinsel saldırıların daha baştan suç sayılmayabileceğini de kayıt düşerek sosyal medyadaki münazara ortamına eklendi. 

Her dakika bir kadın için teyakkuza geçen sosyal medya ahalisi her vakada yeniden oluşan şekilsiz bir savcılık kurumu olarak çalışıyor ve görmezlikten gelinen her olay için suçun vuku bulduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Çünkü suçlu da ancak öyle vuku bulacak. Ama bu çabanın karşısında suçtan önce suçluyu tanımlayan bir güruh var. Böyle bir ortamda ne yaparsa yapsın önce kadın kendini kanıtlamalı. Vakanın sosyal medyada münazara edilebilir hale getirilmesi de zaten bu yüzden; devlet ve hukuk nezdinde hiçbir kazanım diğerinin garantisi olmamalı. Bu iki vakada faillerin güvenlik güçleri mensubu olması durumun vahametini daha da belirginleştiren ögeleri açığa çıkardığı için önemli. Ama faillerin sıradan erkekler olduğu durumlarda da süreç farklı işlemiyor.

Kadına yönelik şiddetin suç olmasının sürekli ötelenmesiyle tekçi rejimin ihtiyaç duyduğu istikrarsızlaştırma arasındaki ilişki derinleştirilmesi gereken bir konu. Her vakanın münazaraya bağlanması tutarsız, fevri, kuralsız ve vaka bazlı siyasetin egzersiz alanı haline gelmişse Yeni Türkiye’nin sisteminin harcı kadınların acısıyla karılıyor göründüğü kadarıyla.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...