03 Ağustos 2020 00:38

Süper sirk ve Adana Demirspor

Fotoğraf: Neşet Karadağ / AA

Paylaş

İktidar içi odakların mücadelesi olarak tecelli eden lig şampiyonluğu, yabancı sınırına dair tuhaf kararlar, küme düşmenin kaldırılması hatta takım sayısını 22’ye çıkarmayı tartıştırmak… Ülke futbolu, tarihinin en abuk günlerini yaşarken tüm bu kararların siyasi olduğu aşikar. Bu bakımdan şaşırılacak bir şey yok. İstanbul Sözleşmesi, barolar yasası, sosyal medya sansürü, çekmecede duran kıdem tazminatı hakkının gasbı, çalışma kampları, dış politika manevraları, Ayasofya… Kimisi somutlaştırılan bu gündemlerin yaratacağı tahribat varken ülke futbolunda yaşananlar ne ki! Ya da şöyle söyleyelim, iktidar korkunç durumdaki ekonominin yarattığı hoşnutsuzlukla baş edebilmek için bir yandan toplumun direnç noktalarını zayıflatırken diğer yandan aynı hoşnutsuzluğu paylaşan kendi kitlesi içerisinde rıza üretiyor, ittifaklarını (tarikatlardan sermaye gruplarına) sağlamlaştırıyor. Olası bir patlama anında dayanaklarının arkasında duracağından emin olmak istiyor. Malatya’dan, Kayseri’den, Ankara’dan yükselen teşekkürlerin arkasında yatan bu. Şimdi denkleme bir de Adana eklendi. Her an Adana Demirspor’un da “Süper Sirk”e yükseldiği “müjde”sini alabiliriz.

***

Aslında uzun süredir kafamda bu hafta için bir Demirspor yazısı yazmak vardı. Ölüm yıl dönümü yaklaşan Muharrem Gülergin’in üzerinden ülke sporunun bu özgün camiasını anlatmak istiyordum ama gündem, Demirspor’u da içerecek biçimde üzerinden atlanması imkansız hale geldi. Bunun üzerine Demirspor’un kimliği, imajı, bugünkü durumuna dair tartışmalar başladı. Örneğin Duvar’da Alper Budka’nın yazısı, Demirspor’un başkanı Murat Sancak’ın iktidarla ilişkilerine dikkat çekiyor, “solcu takım” kimliğinin arkasında Adana ekibinin rakiplerinden çok da farklı olmadığına vurgu yapıyor. Ancak Budka’nın klişelerle dövüşmeyi hedefleyen yazısı da henüz başında “Adanaspor’u pamuk tüccarlarının, Adana Demirspor’u da demiryolu işçilerinin kurduğu bilinir” cümlesiyle bir başka klişeye yenik düşüyor.

***

Kulüpler kimindir? Kurucularının mı, taraftarlarının mı? Parayı verenlerin mi, başkanların mı? Bu sorulara mutlak yanıtlar, camialara mutlak karakterler atfedenlerin yanılmama ihtimali yok. Bununla birlikte dinamik tarihleri içerisinde, beslendikleri kentle, bölgeyle, sınıfla daha içten, daha organik bağlar kuran ve bununla şekillenen kulüpler vardır. Bu yüzden örneğin birkaç hafta önce Liverpool’u anlatırken kentin sınıf mücadelesi tarihine bolca daldık. Çünkü Liverpool F.C., bugüne kadar “asla yalnız yürümemiş” olmasını, zengin sahiplerinden çok bu tarihin yapıcılarına borçlu. Kulübün karakterini, efsanelerini, kültürünü şekillendiren bu.

Bu bakımdan tarihsel gerçekleri hatırlatacak olursak Adana Demirspor’un esas kurucusu 1938’in hayli ideolojik Beden Terbiyesi Kanunu ve savaş gündeminin getirdiği Sivil Savunma Mükellefiyeti Kanunu’dur. Yani Demirspor’u devlet kurmuştur ancak Demirspor’u var edenler, Demirspor’u havuzlarda ve yeşil sahada “Yenilmez armada” yapanlar demiryolculardır, onların çocuklarıdır. Önce komple sporcu sonra yönetici, hoca, yetenek avcısı, ombudsman… Adana sporunun bir numaralı ismi Muharrem Gülergin bunların başında gelir. Demiryolcular, Demirspor’u bir müessese kulübü olmanın ötesinde Adana’nın has kulübü haline getirmiştir. Demirspor, Adana’nın bir numaralı kulübü olduğu için en büyük patronların gözü de ilk olarak ona çevrilmiştir.

Adana’da aynı zamanda sağ siyasetin önde gelen isimlerinden Mahmut Karabucak’tan Sabancıların futbol düşkünü üyesi İhsan Sabancı’ya, ağalar Demirsporludur ve maddi destek sağlarlar. Ancak son sözün Demiryolları’nda olması homurtulara sebep olur. Adanaspor, bu homurtuların içinden çoğunluğu esnaf ve tüccar bir orta sınıf takımı olarak kurulmuştur. 1960’larda taşra kentlerini tek kulüp etrafında toplama planıyla kendine bir atılım fırsatı bulmuş, 1966’da profesyonelleşmiş, 1968’de renklerini turuncu-beyaz yani portakal-pamuk yaparak “Adana’nın öz takımı biziz” demiştir. Bu retorikte Demirspor’a o dönemki tartışmalara paralel olarak “Ankara’nın takımı”, “ağaların takımı”, “bürokratların takımı” göndermeleriyle yapılan “elitler” suçlaması da vardır. Bu hareketlenmeler, Demirspor’un 1969 kongresiyle Demiryolları bünyesinden çıkmasıyla sonuçlanır. Adanaspor 1971’de 1. Lig’e yükselince, Demirspor’da “Ağalar kabinesi” olarak anılan yönetim kurulur ve 1973’te onlar da 1. Lig’e çıkar. Her iki takımın da 1984’te sonlanan bu 1. Lig maceraları süresince daha başarılı olan Adanaspor’dur. Bu süreçte, yani ‘60’ların sonu itibarıyla Adanaspor’un da yönetiminde “ağaların” söz sahibi olduğu bir takım haline geldiğini söyleyelim.  Güntekin Onay, 70’lerin sonu ve 80’lerin başında üst-orta sınıf ailelerin yaşadığı mahallesinde hiç Demirsporlu olmadığından bahseder.* Günümüzde bu değişmiştir, Demirsporlular işçi sınıfı, Adanasporlular orta sınıf diye bir şeyden bahsedilemez. Örneğin benim tanıdığım her sınıftan Adanalı içerisinde Demirsporlu sayısı daha fazladır ve bunun oranı, son 20 yılda Demirspor ve tribünü etrafından yayılan, “muhalif” olarak da tanımlanabilecek kültürün etkisiyle artmıştır. (Adanaspor’da böyle bir kültür yoktur demiyorum ama Demirspor’unki daha baskın ve popülerdir. Uzan süreci de bu anlamda Adanaspor’a darbe vurmuştur)

Netice itibarıyla bugün Sancakların buraya el atmış olması, Demirspor’u Demirspor yapan özellikleri ortadan kaldırmaz ama uzun vadede aşındırıcı etkileri olması muhtemel. Örneğin şu aralar futbolumuzda estirilen ve Demirspor’un da bir parçası olduğu “Süper Lig sirki”ne taraftarın yanıtının ne olacağı önemli. “Süper Lig olsun da nasıl olursa olsun hatta Sancak, iktidarla ilişkilerini bu amaç için kullanırsa ne ala” mı denilecek yoksa Demirspor’u sporumuzun özgün örneklerinden biri yapan tarihe, kültüre uygun karakterli bir duruş mu ortaya konacak?

*Bu vesileyle önemli bir kaynak olarak Yavuz Yıldırım ve Mustafa Uçar’ın derlediği Sıcağıyla, Acısıyla Adana Futbolu kitabını (İletişim Yayınları) tavsiye edeyim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa