19 Temmuz 2020 00:37

Vatansız

Van Gölünden çıkarılan mülteci cesedi

Fotoğraf: AA

PAZAR
Paylaş

Bu köşenin adı Geniş Zaman.

Bu ismi verirken bunca hengame içinde pazar günü bari kitaplardan, filmlerden, müzikten, aslında tadı tuzu olan bir şeylerden bahsedebilmeyi, sabah kahvaltısının üzerine içilen kahveye eşlik edebilmeyi ummuştum.

Sonra gündem sertleştikçe yapmaya çalıştığım şey, suratımıza yumruklar inerken boks ringinin renklerinden bahsetmek gibi olmaya başladı.

O yüzden çok da farkında olmadan hep gündem etrafında dönmeye başladım. Galiba artık izlediklerimiz, okuduklarımız da gündemin etrafında dönüyor ya da algı gidip hep onları seçiyor.

Bir dizi seçtim, adı “Vatansız”

Daha adında insanın yüreğini bir buruyor.

Vatansızlık biraz da köksüz kalmak demek, geçmişini bir yerlerde bırakmış demek, acıları anılarından büyük demek.

Bir göçmen toplama kampında geçenler anlatılıyor. Büyük prodüksiyon yok, uzun diyaloglar yok, pahalı efektler yok. Dizi, mülteci sorununun ta kendisi gibi. Her şey olanca yalınlığı ile ortada, isteyen konuyu istediği yerden anlayabiliyor. 

Dünyanın dört bir yanından hayatta kalabilmek için kendisini okyanusa atan insanlar var. Hepsinin derdi ortak: Öldürülme ihtimaliyle yaşamaya çalışmaktan kurtulmak hem de ölmek pahasına.

Kirlenmiş ve yırtılmış kıyafetlerin, tabanından ayrılmış ayakkabıların, uzamış sakalların, yağlanmış saçların ardında bir zamanlar herkesin hayatla sevmek ve sevilmek gibi bir bağı olduğunu, büyük umutları olduğunu anlatarak başlıyor. Bir tutanakta “Boğularak ölenler” hanesinde çentik olarak yer alanların, mezarına hiçbir ziyaretçi gitmeyecek olanların da bir ismi, bir gülüşü, bir heyecanı, bir bildiği olduğunu anlatarak.

Sonrası, mülteciliğin, sığınmacılığın en büyük eylemi: Beklemek.

İmkansızlıklar içinde, ne kadar süreceğini bilmeden, nasıl biteceğini bilmeden, hiçbir soruya yanıt alamadan beklemek.

Her bölümde gördüğümüz bir karakter var. Perişan takım elbisesi ve eski kırmızı valiziyle gün doğumundan gece yarısına kadar bir sandalyede aynı pozisyonda oturarak bekleyen yaşlı bir adam. Yedi senedir her gün, tam gün, hiç konuşmadan, aynı sandalyede göçmen bürosunun randevuya gelmesini ya da artık birilerinin kendisini götürmesini bekliyor. 6 bölümün bitmesini bile beklemek bunca zorken, her bölümde o bekleyişi, sadece oturarak yediyle çarpıyor.

Zulme seyirci kalmak insanı zamanla zalimleştiriyor. Toplama kampının güvenlik görevlilerinde izliyoruz bunu. Otorite kurmak için insana insanlık dışı muamele yapanların çöküşe mahkum dünyası.

Bir İranlı mülteci, kamp sorumlusunun yüzüne tükürürken haykırıyor: “Bana işkence ettiler, kendi vatanımda bana tecavüz ettiler, ölmedim. Şimdi de ölmeyeceğim. Senin işkenceni de yeneceğim.”

O tükürüğün bedeli, öldürüleceği ülkesine geri gönderilmek olabilirdi ama zaten hayatta kalmak için ne kadar keskinleşebilirsin ve onurunla ne kadar şiddetli bir kavgaya girebilirsini sorgulatıyor dizi.

Bir de alışılmadık bir figür var kampta. Çevresinin kalıba sokma çabalarından yılmış, kendini ararken şiddete ve istismara maruz kalmış ve ülkesine sığınmak isteyenlerin aksine, sınır dışı edilebilmek için, artık o ülkenin bir ferdi olmamak için orada. Kendi ülkesinde mülteci. Onun da kaçışı şiddetten, onun da kavgası kabul görmeye, anlaşılmaya dair.

Birçoğumuzun zaman zaman hissettiği gibi, bizden gidenlerin de anlayacağı gibi.

Ve dünya için yılda bir hatta belki iki üç yılda bir, denize vuran bir bebeğin uyuyor görüntüsüyle ancak isme bürünür bir mülteci, ismi bir süreliğine simgeleşir, sonra silinir. Oysa birine adıyla hitap etmek onun varlığını kabul etmek demek. Sığınmacı Kampı’nda isimle değil kodlarla çağrılıyorlardı. P-146, BTC-345, IND-058 gibi. Geldiğin ülkenin kısaltması ve bir sayı. Kaçtığın vatanın koduyla vatansız kalmak.

Dizide aktivistlerin çabası da var, habercilerin kamptaki kötü muameleleri ortaya çıkarma derdi de. Kimse seni umursamıyor sandığında, birilerinin orada olduğu bilmek ne kadar hayatiymiş meğer.

Son sahnede şöyle yazıyor:

“Bu gösteri ve haberler göçmen politikasındaki sorunları ortaya çıkardı. Gözaltı politikasının adilane yönetilmesi ve insan onuruna saygı gösterilerek uygulanması için bağımsız teftiş tavsiye edildi. Artık botla ülkeye ulaşan göçmenler, kıtaya yakın adalarda kurulan kamplara alınıyorlar. Bu adalara avukat, basın ve hak savunucularının erişimi kısıtlı. Dünya çapında sığınma talep eden 70 milyon insan var, yarısı çocuk.”

Yani bulunan çözüm, görünürlüğü kaldırmak, zulmü değil.

“Bu dizideki olaylar gerçek hikayelerden esinlenilmiştir” ibaresini koymasalar da olurdu. Anlamak için o cümleyi okumak şart değil.

Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’ne 1961’te coğrafi çekince ile taraf olmuştur.

Sözleşmenin imzalandığı günden bu yana Avrupa’dan iltica talebi ile gelen ve vatandaşlık alabilen sayıları 80’i bulmayan insan dışında hiç kimse T.C. kimliğine sahip olmamıştır. Ne olacaklarını bilmeden ceplerinde geçici koruma belgesi denilen bir kağıt çıktısı ile bekleyenlerin hiçbiri de Avrupa’dan gelmiyor.

27 Haziran’da kaybolan tekne Van Gölü’nün dibinde bulundu. Hâlâ cesetler çıkarılmaya devam ediyor. Gazetelerde sayılar güncelleniyor sanki gölün 106 metre derininden biri bile sağ çıkabilirmiş gibi.

Adlarını bilmeyeceğiz, belki de bir kod verdiler morgda.

Geride bıraktıkları insanlar belki haber alacaklar belki de bir ömür haber bekleyecekler.

Geniş Zaman demiştim köşenin adına ama dar zamana düştü iyice dünya. Fiilin geniş zamanda çekimini düşündüm sonra.

İleride bir gün dönüp bakan olursa bu yazıya, adlarıyla olmasa da en azından Van Gölü’nde batan tekne olarak hatırlansın, zamana yayılsın istedim. Unutulmasın.

Dağdaki ceylan, kayalıklardaki yaban keçisi ve gölün dibindeki onlarca insan, hepsi can.

Kimsenin kendi toprağında mülteci hissetmeyeceği ve canın gereken değeri göreceği günlere ömrümün yeteceğini sanmıyorum ama bir gün ülkemde adaleti ve özgürlüğü hissetmeyi ve vatansız kalmamayı diliyorum. Güzeldi benim memleketim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...