18 Temmuz 2020 00:20

Siyaset ve Anayasa mantığı

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Neden böyle bir konu? Çünkü içim acıyarak söylemek durumundayım ki, Türkiye giderek derinleşen savrulma haliyle mantık kurallarını hemen her yerde sıfırladı. Ufak aile içi tartışmalardan, daha ciddi sokak tartışmalarına ve en önemlisi parlamentodaki tartışmalara dek maalesef hiçbir alanda mantık artık geçerli değildir.

Peki, mantık denen düşünce sistemi milattan önceki dönemlerde Antik Yunan’da geliştirilmiş bir mesele iken, niçin ve nasıl oldu da günümüzün en karmaşık sorularının çözüldüğü aşamada adeta buharlaştı, neredeyse yok oldu.

Çok basit bir örnek vermek gerekirse, TÜİK geçenlerde enflasyon rakamlarını açıkladı. Doğrusu rakamlara ya da bazı yorumlara şöyle bir göz atmayı dahi anlamlı görmedim, çünkü verilen rakamların gerçekle hiçbir ilgisi olmadığı o kadar açık idi ki. Durumun böyle olması neyin sonucudur, diye sorguladığımızda, siyasi etik ve demokrasi kurumları ile karşı karşıya kalıyoruz. TÜİK, bir devlet kuruluşu olarak siyasi lidere ya da liderlerin emirlerine uymak zorunda mı? Bu sorunun yanıtının mantıklı olması etik kuralların devrede olması ya da olmaması ile ilgilidir. Etik kurallar devrede ise, mantıklı yanıt “hayır”dır. Peki, TÜİK nasıl böyle bir rakam saçmalığını halka yayabiliyor? Çünkü bir devlet kuruluşu olan TÜİK siyasi baskı altındadır. Günümüz koşullarında TÜİK de siyasi erk de, kendi çizgilerinde mantıklı davranmaktadır. O halde, mantıklı olmak başka şey, etik sahibi olmak ve demokrasiye bağlılık başka şeydir. İkincisi olmadan birincisinin fazla bir önemi yoktur.

Mantık kuralları düşünce sistematiğidir. Faşistin de mantık kuralları vardır; yaptığı her iş faşizan amacına uygun ve tutarlıdır. Faşist de tutarlı davranırken mantık kurallarını kullanır. Çıkarına göre dün dündür, bugün de bugündür bir faşist için. Peki, bu durumda faşistten tutarsızlık hesabı sorulur mu? Hayır, sorulmaz; çünkü mantık sadece bir düşünme ve eylem düsturudur. O düsturun amacı, nereye varacağı konusu mantık kuralları ile değil, ahlak ve demokrasi kuralları ile ilgilidir. Bunun anlamı şu ki, faşist bir lider mantıksızlık ya da tutarsızlıkla değil, ahlaksızlık ve demokrasiye uymamakla suçlanabilir.

Bu genel çerçeveyi fiilen yaşadığımız ortama uyarlarsak ne görürüz? Evet, bir mantık uygulanmaktadır. Şöyle ki, devlet sisteminde siyasi partiler esas olarak, bir parlamento ve bir de partili devlet başkanlığı ya da cumhurbaşkanlığı kurumları oluşturulmuştur. Bu sistemin mantığını nasıl muhakeme edebiliriz? Aklıselime göre bu sistemin demokrasi anlayışında yeri yoktur. Peki, o zaman bu uygulamanın mantığı nedir? Bu uygulamanın mantığı, “Demokratik görüntülü tek-adam yönetimi” dir. Bu durumda uygulama fevkalade mantıklı oluyor; şöyle ki, parti başkanı istediği durumda parti lideri, istediği durumda devlet başkanı gibi davranabilir. Kendisi etrafa çatarken, kendisine yapılan her müdahale devlet başkanına hakaret olarak dava konusu edilebiliyor. Burada siyasi etik var mı, sorusunun yanıtı “hayır”dır. Böyle bir sistem olabilir mi, olabilir, ama adı demokrasi değil, diktatörlük olur.

Görülüyor ki, bir icraatın mantıklı olması, kabaca onun usulüne, etik olması ise güdülen amaca bağlıdır. Hal böyle olunca, mesele mantık tartışmasından çıkar, güdülen amaç tartışmasına dökülür. Bu tartışmada davranışsal tutarlılıklar değil, hedef tutarlılığı öne çıkar. Görülüyor ki, mantık yol ya da usul ise, mesele yolda düzgün gitmek değil, yolun nereye yöneldiğidir.

Anayasalar devlet denen canavarı bağlayan temel kurallardır. Anayasa vatandaşı bağlamaz; vatandaş suç oluşturmamak ya da çevreyi rahatsız etmemek koşulu ile davranışlarında serbesttir. Ancak devlet her davranışında anayasa ile sımsıkı bağlıdır, çünkü gerek istihbarat, gerek hareket alanı ve teçhizatı bakımından devlet güçlüdür, karşısında güçsüz olan vatandaşı ezebilir. O yüzden anayasa çok önemli bir temel kurallar yasası olduğu gibi, bu yasanın koruyucusu olan Anayasa Mahkemesi de çok güçlü bir yargı organıdır. Türkiye 1961 Anayasası ile Anayasa Mahkemesine kavuşmuştur. 1960 darbesi, bir yönü ile Anayasa Mahkemesinin bulunmayışının sonucudur. Şöyle ki, dönemin iktidarının anayasa sınırlarını aşan davranışları hiçbir denetime tabi olmadığından, bir anayasanın mevcudiyetine rağmen, siyasi erkin buna uymamasının hukuki sonucu yoktu. Bu durum siyasi erkin elini anlamsızca rahatlatıyordu. Siyasi erkin anayasaya uymamasının ikinci denetim mekanizması da halkın vicdanıdır. Halkın siyasi kanaatini değiştirmesi yargı kararından da mühim ve etkilidir.

Şu ki demem, anayasalar ve onun bekçisi konumundaki Anayasa Mahkemeleri sadece ülkede anayasanın (Demokratik olmak koşulu ile) uygulanmasının garantisi olmayıp, aynı zamanda var olan siyasi erkin de bekası ve sağlığının garantisidir. Anayasa Mahkemesi yargıçlığı çok ulvî ve fevkalade ciddi bir görevdir. Zira Anayasa Mahkemeleri diğer mahkemeler gibi salt bir insanın kaderinden değil, bütün bir ülkenin ve ülkeyi yönetme durumunda olan siyasi erkin de kaderinden sorumludur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...