11 Temmuz 2020 22:56

Sinema salonları: Düş şatosu, düş bahçesi, hayal şatoları

sinema salonu

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Atilla Dorsay 1991’de yayınlanan “Benim Beyoğlum” kitabında sinema salonları için “Hayal Şatoları” demişti. Burçak Evren de adından anlaşılacağı gibi “Eski İstanbul Sinemaları Düş Şatoları” kitabında sinema salonlarını “Düş Şatoları” olarak tanımlamıştı. Ben de birçok yazımda ve kitaplarımda, sinema salonları için (Yazlık bahçe sinemalarını da kapsayarak) “Düş Bahçeleri” demiştim.

SİNEMA SEYİRCİSİNİN MABETLERİ

İstanbul Modern’in web sayfasında “Seyirci Mabetleri: Sinemalar” başlığı altında “Sinema seyircisinin mabetleri elbette sinema binalarıdır” yazılı metinde şöyle denmektedir:

“Bir dönemin görkemli sinema salonları bazen künt (dayanıklı, sağlam) bir yapı olarak karşımıza çıkar, bazen de bir diğer yapının içinden geçen koridorla ulaşılır. Yan semtlerin bakımsız salonlarından, seçkin mahallelerin şık salonlarına kadar uzanan bir çeşitlilikte sergilenir sinema yapıları. Yazlık sinemalar ise pek kalıcı olmayan, ama bir dönemin anılarını taşıyan seyir mekanları olarak seyirci hafızasında özel bir yer taşır. Sinemaların girişinde gişeler bulunur, ardından giriş, lobi gelir. Büfelerinde patlamış mısır, gazoz, Alaska ve Frigo satılır. Kimi sinemanın balkonu vardır, kiminin locaları. Hatta bir dönem sinema perdelerinin üstünde reklamlar bile çıkar karşımıza. Özel bir seyirci-sinema buluşması kimliği taşıyan galalar ise sesli filmlerin İstanbul’a geldiği günlerde başlar.

İpekçilerin Melek ve İpek sinemalarında bir balo gecesi ihtişamıyla yapılır bu galalar. Altmışlı yıllarda ise Türk filmlerinin altın yıllarında galalar kimlik değiştirir, filmin ticari başarısını arttırmak amacıyla yapılan bir etkinlik haline gelir.

Bir zamanlar İstanbul’un dört bir yanı sinemalarla çevrilidir. Bir Beyoğlu birahanesinde başlayan öykü Şehzadebaşı’ya uzanır, ardından yine Beyoğlu’ya döner. Seyircilerin başını döndüren Beyoğlu sinemalarını Naim Tiralı şöyle anlatır: “Büyük Caddenin, herkese uygun eğlence yeri sinemalardır. Cadde boyunca, aşağı yukarı dolaşan kalabalık ya sinema saatini beklemektedir ya da sinemadan çıkmıştır. Sinemaların kapılarında güzel bacaklar, öpüşme sahneleri veya kavgalar, toplar, tüfekler, patlayan bombalarla dolu resimler bulunur. İçeriye girebilenler, ürpererek ya da sevinç içinde, beyaz perdede olup bitenleri izlerler. Film sona erince herkesi garip bir hüzün sarar. Salondan ayrılanlar, her günkü dünyalarına dönmek için, bazı uzun koridorlardan geçip, başka bir kapıdan, kendine özgü bir havası olan daracık sokaklara çıkarlar.” (Naim Tiralı, “Büyük Cadde (1947),” Yirmibeş Kuruşa Amerika, İstanbul 1983, Yazko Yayınları)

Burçak Evren’in “Eski İstanbul Sinemaları Düş Şatoları” kitabının tanıtımında şunlar yazılıdır:

“Sinema salonları ya da diğer bir deyişle düş şatoları, yalnızca filmlerin izlendiği sıradan mekanlar değil, onun da ötesinde sinemaya gitmeyi bir ritüele dönüştüren, topluca film izleme alışkanlığını kazandıran, benzer keyif ve güzellikleri paylaşmayı kendi tercihleri doğrultusunda yapan insanların birlikte soluduğu bir başka mekanlardır. Kimi zaman unutulmaz filmler bu mekanlarla, çoğu zaman da bu mekanlar kimi filmlerle öylesine örtüşürdü ki, filmi sinemadan, mekanı anılardan, filmlerden, tek bir kareden ayıramazdınız. İşte birlikte film izlemenin büyüsü ve sinema salonlarının önemi burada başlar. Sinemaya gitmek, basit bir eylemin değil, adeta bir merasimin başlangıcıdır. Kimi salonlar vardır ki, filmlerden öte, kendileri birer tercih nedenidir. Şu ya da bu filme gidelim yerine, Emek’e, Konak’a gidelim mi, sorusu tercihin de ötesinde, sinema salonunun varlığının, saygınlığının, hadi açıkça itiraf edeyim büyüsünün kanıtlanmasıdır.”

FİLM İZLEMEK İÇİN SİNEMA SALONUNA GİTMEK

“Bilimsel bir buluş olarak icat edilen sinema, sanat olduğu kadar en yaygın, geniş yığınları sarmalayıp etkileyebilen, sosyalleştiren bir kitle iletişim aracıdır da aynı zamanda.

Film izlemek için sinema salonuna gitmek evden çıkmayı gerektirir. Bu sosyalleşmenin ilk adımıdır. Salona girene, film başlayana kadar hayatla, insanlarla bağ kurulur. Bir salonda o kadar insanın bir araya gelmesi, hayattan beyazperdeye yansıyan düşsel ya da gerçekçi bir filmi, yönetmenin dünyasını izlemeleri, ortak etkileşime girmeleri sinema sanatının toplumla girdiği etkileşimin sağlanmasıdır da aynı zamanda.”

(Mesut Kara, Sinema ve 12 Eylül. Agora Kitaplığı)

Sanat ve kitle iletişim araçları aynı zamanda her türden iktidar ve muhalefetin mücadele ettiği alanlar olarak da var olur. Sinemanın ekonomik, ideolojik ve estetik olarak üç temel işlevi olduğu düşünüldüğünde bu işlevlerin ana akım ve muhalif sinemaların yapısını/içeriğini belirlediğini söyleyebiliriz. Statükocu teoriler iktidarın, eleştirel kuramlar muhalefetin yol göstericiliğini yapar.

ARTIK O SİNEMA SALONLARI YOK

Çocukluk yıllarımızdan itibaren unutulmaz filmler izlediğimiz, unutulmaz yüzler tanıdığımız, hayattan beyazperdeye yansıyan öykülerde büyülü yolculuklara çıktığımız, güzel ve unutulmaz anılar biriktirdiğimiz, o sinema salonları artık yok.

Daha önce bu sayfada da yok olan, kapanan sinema salonları için yazdığım gibi yok olan, kapanan, yıkılan yalnızca sinema salonları değildi, yaşamımızın önemli simgeleriydi de aynı zamanda. Yok, olan yalnızca binalar değildi, geçmişimiz, çocukluğumuz, gençliğimiz, anılarımızdı da aynı zamanda. Her geçen gün anılarımızdan, geçmişimizden daha da koparılarak, daha da yalnızlaşarak; geleceğe güzel anılar biriktirecek bir şeyler bırakmadan, dahası yeni yeni kötü anılar ekleyerek yürüyorduk tenhalaşan hayatlarımızla.

Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği Kartal’da, Uzunkaya Sineması Uzunkaya Çarşısı’na dönüşmeden çok film izlemiştim, kışlık salonunda da yazlık bahçesinde de. “Uzunkaya tarihinin aynı zamanda Yeşilçam tarihi olduğunu bilmiyorduk henüz. Sinema yıkılıp çarşıya dönüşürken, Yeşilçam’ın da ‘yıkıldığını’, bir dönemin kapandığını ve duvar yazılarından sabıkalı, ütopyasının izini süren hülyalı düş gezgini “bizleri” acı günlerin beklediğini fark edememiştik.”

Sinema salonları hayatımızda iz bırakmış, güzel anılar biriktirdiğimiz, film izlediğimiz düş bahçeleri, düş şatolarıydı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...